31 Aralık 2008 Çarşamba

Neden Tel Aviv’e değil de Şam’a?

İsrail’in soykırım hedefli saldırıları devam ederken, Başbakan Erdoğan’ın Şam ve diğer Arap başkentlerine yapacağı ziyaret dikkatle sorgulandığında, ABD direktifli bir plan olduğu anlaşılacaktır. Filistin’de yüzlerce insan ölmeye devam eder ve yurtları başlarına yıkılırken; Erdoğan’ın saldırgan tarafı durdurmak yerine, hunharca kıyıma uğrayan mağdur taraflarla müzakere girişimi; ”İran ve Hamas yüzünden aranızdaki sorunları giderin, Gazze krizi başka türlü aşılmaz” tehditsel açıklamaları, maşasal amacını ortaya koymaktadır.

Birkaç gün önce Ebud Olmert, kadim bir dost olarak Erdoğan’ı ziyaret ederken, neden o, Tel Aviv’e giderek Olmert’in karşısına dikilip katliamları durdurmuyor ya da en azından telefonla olsa dahi kendisini arayıp tepki göstermeye cesaret edemiyor da, sözde kınama mesajlarıyla kamuoyuna şov yapıyor?

Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları ve Suriye’de Mahmud Abbas ile yapacağı görüşmeler, Olmert ve Bush’un açıklamalarıyla örtüşmekte ve düşmanları Hamas’ın her şart ve koşulda mutlaka elimine edilmesi veya dizüstü çöktürülmesi pazarlığı konusunda önceden fikir birliğine varılması, böylece bu planın sözcülüğünü Erdoğan’ın üstlenmiş olması, ihanetin açık bir belgesidir. Zaten Ortadoğu’da ki görevi İsrail’i egemen kılmak ve karşı koyan İran ve Hamas’tan korumak değil mi? Bir taraftan Erdoğan yukarıdaki açıklamayı yaparken, diğer taraftan Olmert, "Hamas'a yeniden toplanmaları için zaman yaratmak istemiyoruz" ve Bush da Filistin lideri Mahmud Abbas'ı arayarak Gazze'deki durumu değerlendirmeleri, Bush ve Abbas'ın yeni bir ateşkese özellikle Hamas'ın uyması gerektiği konusunda anlaştıklarını belirtmesi, anlaşılan Erdoğan’a pek iş bırakmamış. Yazık Erdoğan’a…

Paris'te İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, pazartesi günü, tıpkı Erdoğan gibi, İsrail’in müstebit çıkarları adına Ortadoğu'yu ziyaret edip, Arap liderlerini tehdit edecek, İran ve Hamas’ı dışlamaları ve ilişkilerini kesmeleri konusunda baskı kuracak olması, Müslümanlar açısından fevkalade elim bir sonuçtur.

Filistin’de işlenen acımasız dram, dinsel ve ırksal anlayıştan çok öte bir insanlık suçu olup, inancı ve ırkı ne olursa olsun zerre kadar insani duygu taşıyan hiçbir beşer, söz konusu vahşete seyirci kalamaz ve çıkar hesabı yapamaz. Ancak, hâlâ alçaksı menfaat peşinde koşan ve barbarların taşeronluğunu üstlenebilen yaratıkların zihnen ve kalben nasıl mühürlendikleri, riyakar düşünce ve davranışlarıyla ortadadır.

Başbakan Erdoğan’ın Ortadoğu ziyareti, İsrail ve ABD karşıtı bir İslam birlikteliği kurma ve mücadele etme misyonu taşımadığı, İsrail ve ABD çıkarlarına hizmet maksadı içerdiği, dolayısıyla işgalci emperyalistlerce fevkalade tehlikeli görülen İran ve Hamas aleyhtarı bir örgütlenme için liderlerle görüşmede bulunacağı, açıklamalarından anlaşılmaktadır. Bu sebeple, başbakan Erdoğan’nın İsrail karşıtı sözlerinde hiçbir samimiyet bulunmamakta, doğrudan işgalci barbar güçlerin yayılmacı çıkarlarına taşeronluk yapmaya devam ettiği aşikardır. Bir insan aç olduğu için değil, hırsız olduğu için çalması misali, devletler de insanlık ve adalet uğruna değil, benlikleri ve materyalist menfaatleri uğruna savaşırlar.

Hatırlanacağı üzere; başbakan Erdoğan, İsrail’in Lübnan saldırısını “Devlet terörü” olarak açıklamış ve bugünkü gibi kamuoyuna yönelik samimiyetsiz bir şov yapmıştı. Bu açıklamasından dolayı, Bush’la görüşme talebi beyaz saray’dan şartlı kabul edilmiş ve İsrail’e gidip Olmert’i ziyareti akabinde kendisine randevu verilmişti.

İktidara geldiği günden beri ABD ve İsrail’in temsilciliğini yapan başbakan Erdoğan, Irak’ta 1 milyondan fazla insanın ölümüne ve parçalanmasına aracılık yaptığı gibi, Ortadoğu’yu İsrail’in hegemonyası altına sokmaya, direnen ve teslim olmayan İran’ı ve Hamas’ı bölge ülkelerce dışlatarak ve Irak’a döndürmek isteyerek Türkiye’yi barbar bir projenin içinde yer edinmeye çalıştığı bilinmelidir.

Aslında, dönen entrikalar o kadar aleni ki, kalpleri, gözleri ve kulakları mühürlenmemiş fiziki özürlüler dahi, dönen dolapları kavrayabilmekte, duyabilmekte ve okuyabilmektedirler.

R.Tayyip Erdoğan, Müslüman kimliğiyle İslam dünyası aleyhine çok büyük bir tehlikedir ve emperyalist canavarların hizmet eridir.

Ayrıca, Beşşar Esad dışında görüşeceği tüm Arap liderleri de, ABD ve İsrail’in kadim müttefikledir. Bataklıkta boğulanın ne yuttuğunu araştırmaya gerek yoktur.

“Ayakta ölmek dizüstü yaşamaktan daha iyidir.” F.D. Roosevelt

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınıza kesinlikle katılmıyorum. Dış politika ve diplomasi bu kadar yüzeysel okunamaz diye düşünmekteyim. Erdoğan'ın dış politka danışmanı Davutoğlu'nun uzun zamandır Ortadoğuda yaptığı girişimler ve geliştirdiği politikalar ABD güdümünden uzaklaştığını gösteriyor... Bir süre sonra bu daha da belirgin bir hal alarak Türkiye kendi politikalarına yön veren güçlü bir ülke olacaktır. Bu konuda bakınız Davutoğlu'nun son açıklamalarına...
Kaldı ki RTE'nin yaptığı mekik diplomasisinde neler konuşulduğunu, kamuoyuna aktarılanların gerçekten içerde konuşulanlar mı olduğunu zamanla anlayacağız. bu denli erken hüküm vermek bence aksine -varsa- olumlu sürece yapılan bir kötülüktür... Saygılar...