17 Aralık 2008 Çarşamba

Namussuzlar…

Barbar Haçlı Batının savaş meydanlarında mağlup edemediği Müslüman Türk milletini, sözde ‘aydın!’ maskeli dahili hainler aracılığıyla parçalayarak ve batıl medeniyetlerini dayattırarak, bizi kendi gücümüzden utanmaya zorlayıp kazanmaları, şüphesiz hiçbir aklın ve mantığın kabul edemeyeceği kadersel bir sonuçtur. O günkü Haçlı entrikaları bugünde devam etmekte ve militarist bir Ermeni yazarın öldürülmesiyle düzenlenen mitingde “Hepimiz Ermeniyiz”, “Hepimiz Hıristiyanız” pankartları açtırarak ve sloganlar attırarak, nasıl bir hiç olduğumuz utancını, ne acıdır ki gözler önüne serebilmişlerdir. Bütün bu ihanetlerin temel nedeni; Müslüman Türkiye’yi, Haçlı Hıristiyan batının, en azından daimi laik bir üyesi yapabilmektir.

Lanetsel bir dönüşümle Batı kompleksini içten içe yaşayan başbakan Erdoğan; “Tarihi, tarihçilere bırakalım. Biz işimize bakalım” diyerek, günümüzün cumhurbaşkanı Gül ile birlikte kayıtsız-şartsız teslimiyetçi ve zilletsel bir dış politika izlemiş, gerek dışarıda, gerekse içerideki ihanetsel gelişmeleri tetikleyerek, geçmişteki Jön Türkler, İttihadı Terakki ve Kuvayi Milliye hareketlerinin devamı bir batılılaşmayı sürdüre gelmişlerdir. Tanzimat fermanı ile başlayan, Islahat fermanı ve meşrutiyetlerle devam eden batılılaşma, cumhuriyetle öyle bir acımasız süreci başlattı ki; “Yok edin halkı, kırın, susturun onları. Çünkü Avrupa aydınlanması halktan çok daha önemlidir" düşüncesiyle, kurtuluş savaşındaki kayıplarımızdan daha çoğunu vermek durumunda kalmıştık. Mustafa Kemal, 27 ağustos 1925, İnebolu’da yaptığı konuşmada; “Kesin bir gerçek olarak söylüyorum; korkmayınız. Bu gidiş zorunludur ve bu zorunluluk bizi yüksek ve önemli bir sonuca ulaştırıyor. İsterseniz bildireyim ki; bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca ulaşabilmek için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim. Bunun önemi yoktur."

Tarihsel süreç dikkatle irdelendiğinde varılacak sonuç; batılılaşmadaki misyonun tamamen dinsel amaç taşıması, Türk milletinin İslam’la bütünleşmesinden korkusuz, güçlü ve yenilmez kuvvetini kırabilmek, dolayısıyla çağdaşlık manipülasyonuyla vahiyden uzaklaştırarak topyekun esaret altına alıp, yüzyıllardır süren liderliğine ve korkuya son verebilmektir.

Bugün, Ermenilerden özür dileyen namussuz öğretim görevlileri, gazeteci, yazar ve sanatçıların tamamının gizli veya aleni birer İslam düşmanı, sabatayis, ya da münafık oldukları, Türkiye halkının Müslüman kimliklerinden dolayı utanç duydukları bilinmekte, ayrıca ABD ve Batı’sız bir hiç olunacağı inancı taşımalarıdır.

Osmanlı devletinin Ermenilere liyakat vererek “millet” olmalarını sağlaması ve devletin üst düzeylerinde görev addederek ayrıcalığa tabi tutmaması ihanetlerini engellememiş, 1. Dünya Savaşında Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı Devletine hıyanet edip arkadan vurmuşlardı. Namussuzların; 1915 yılını referans göstererek, Ermenilerin sözde maruz kaldıkları “büyük felaket”ten özür dilemeye kalkışmaları, asıl o günkü canilerden veya torunlarından değil de, “Sırf Müslüman oldukları için tecavüz ettikleri Türk ve Kürt kadınlarından; doldurdukları ahırlarda yaktıkları yaşlı-hasta-kadın-çocuklardan; astıkları ve lime-lime parçaladıkları insanlarımızdan; Osmanlı köpekleri diye hakarete uğrayanlardan; önce ırzlarına geçip, sonra öldürüp ve daha sonra Osmanlıya ders olsun diye parçalayıp sokağa attıkları kokmuş ceset sahibi analarımızdan ve hunharca katledilen masum Türk çocuklarından” ÖZÜR DİLESİNLER YA…

Kahraman askerlerimizin Sarıkamış’a savaşa gitmelerini fırsat bilen Ermeni çeteleri, ancak geride kalan çocuk-hasta ve kadınlara saldırarak katletmişler, Yezidi ve Hıristiyanlara hiç dokunmayarak, Müslüman Türk ve Kürtlerin kanını içmişlerdi. O aç köpeklerden ”özür dileyen” namussuzlar, aynı alçak duyguyla hareket etmiyorlar mı?

Tıpkı Ermeniler gibi ihanet eden bu namussuzlar, kuvvetle muhtemeldir ki Ermenilerin geriye bıraktıkları iğrenç döllerinden türemiş yaratıklardır. Ya da, kendileri gibi aydın hain Abdullah Cevdet’in, batıdan getirttiği damızlıkların birer ürünleridir. Tüm tarihsel gerçekler apaçık ortadayken; şehitlerine, ecdatlarına, milletine ve devletlerine böylesi bir ihaneti ve düşmanlığı gösterebilmeleri mümkün müdür? Kim bilir, yarın da öldürülen PKK teröristlerinden özür diler ve canlarını veren şehitlere lanet yağdırırlar mı?

Namussuzların ihanetsel girişimini destekleyen, basta AK Parti milletvekili ve PKK dostu Dengir Mir Mehmet Fırat olmak üzere; namussuzları destekleyen tüm hainleri lanetle kınıyor, güttükleri “Manukyan Ekonomisi” uğruna Türkiye’yi ve Türkiye milletini içeride ve dışarıda rezil rüsva ederek gücünü zayıflara peşkeş çeken AK Parti hükümetinin aklını başına almasını ihtar ediyorum. Dengir Mir Mehmet Fırat ile aynı görüşleri paylaşan DTP Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ı ise, Ermeniler misali damgalanmış bir acımasız ve hain oluşundan fikirleriyle baş başa bırakıyorum. Onun gerçekten bir Kürt sevgisi ve iddia ettiği vicdanı olsaydı, Kürt kadın ve çocukları katleden Ermenilerden özür dilemesi söz konusu olmazdı. Acaba haçlı batının ve İsrail’in vazgeçilmez ve kadim dostları Abdullah Gül ne diyor? Ayrıca, AK Parti disiplin kurulu, hain Dengir Mir Mehmet Fırat’ı ihraç ederek, samimiyetini kanıtlayabilecek mi?

“Kişi, dostunun dini üzeridir.” Hz.Muhammed (S.A.V)

“Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.” Platon

Türkiye'yi ve Türk milletini aşağılayan namussuz hainlerin isim listesi:

http://www.ozurdiliyoruz.com/

Hiç yorum yok: