16 Aralık 2008 Salı

Bu insanlık, bir başlangıç olabilir mi?

İnsanı insan yapan en yüce erdem, haksızlık karşısında susmamaktır. Şartlar ne kadar çetin ve caydırıcı olursa olsun; sahip olduğu imkânlarla tepki verebilme hamasetinde bulunan her beşer, bilinmelidir ki insanlık onur ve şerefini yüceltmenin ayrıcalığıyla tarihe geçecektir. Acımasız barbarların ve işbirlikçilerin hüküm sürdüğü dünyamızda kendilerini hak ve adalet uğruna feda edebilen şahsiyetlerin örnek alınası duruşları, zulümleri sona erdirebilecek tetiklemeyi durduran bir halkayı oluşturup, çığ gibi büyüyerek zalimleri ezip geçecektir.

Son yüzyılın en korkunç canavarı ABD başkanı George W.Bush’un Irak halkını mahveden işgalini içine sindiremeyen sayılı iman sahiplerinden Muntasar El Zeydi’nin uyandırıcı reaksiyonu, haksızlığa uğramış tüm mazlumlara ders olabilecek hayati bir önem arz etmektedir. Yaşamı, hayvan misali yeme, içme, giyme, yatma ve cinsellikten ibaret gören, onursuz sefil materyalistlerin şeytanı teşvik eden duyarsızlıkları, dünyayı daha da korkunçlaştırmış, Bush gibi vahşileri ve sokaktakileri cesaretlendirmiştir. Lider konumdaki şeytanları dışlayıp cezalandırmak yerine, caniliklerini meşrulaştıran birliksel ve saygısal gösteriler insanlığı yitirtmiş, şeytan odaklı üretilen politikalar; iyiliği süpürüp kölüğü, merhameti bitirip çıkarı hakim kılmıştır.

Aslında tıpkı politikacılar gibi, materyalist bir menfaatperest mantıkla yetişen gazetecilerin haysiyet ve kamuoyundaki imajlarını değiştiren gazeteci Muntasar El Zeydi, ayağındaki ayakkabıları atomdan daha etkili bir silah misali kullanarak Bush’un kopası kellesine fırlatması, müstesna sayılabilecek umut verici bir diriliş göstergesidir. Gerek canilerin ve manda altındaki yaltakçılarının yanı başlarındaki resmi ve özel korumalar, gerekse yanlarına sokulmayı başaran gazeteciler, bundan böyle halkları adına aynı duruşu sergilemeleri kaçınılmaz olmalı, en azından o pis suratlarına tükürmeyi, insanlığa karşı bir borç telakki etmelilerdir. Unutulmamalıdır ki tepkiler, ne kadar keskin ve hızla artar ise; o kadar çabuk adalet yerini bulacak ve zalimler kaçıp saklanacak yer bulamayacaklardır.

Merhameti olmayan ve başkalarını düşünmeyen asla insan değildir. En büyük felaket, sadece menfaatini ve elde edeceklerini düşünen, duygudan ve insani değerlerden arınan hırdavatçı kimliklerin çoğalmasıdır. Onlar her ne makama, şöhrete, ödüle ve zenginliğe ulaşsalar da, sonunda ya intihar etmekte , ya acı içinde ölmekte, ya da sıkıntılara duçar kalarak ruhsal işkencelerle ömür tüketmektedirler. Ya öldükten sonrası…

Bir zamanların dünyaca ünlü fotoğrafçısı Kevin Carter, çektiği tüyler ürperten ve yürekler yakan fotoğrafıyla Pulitzer ödülü almış, ancak sevindiği ve kendini meşhur ettiği o ödül, intiharına neden olmuştu. İnsaniyeti mühürlü Kevin Carter, 1 km ilerideki BM kampına bir lokma yiyecek ve bir avuç içecek su bulabilmek umuduyla sürünerek gitmekte ve nerdeyse açlıktan ölmekte olan Sudan’lı çocuğun, leşini parçalayıp yiyebilmek maksadıyla arkasında beklemekte olan akbabayla birlikte çektiği fotoğraf, aradan 14 yıl geçmesine rağmen hala hafızalardaki sıcaklığını muhafaza etmektedir. Cater’ın hırdavatçı mantığı paraya ve ödüle odaklanmış ve o çocuğa yardım etmeyerek, maalesef ölüme terk etmişti. Aradan üç ay geçmesi üzerine; “Kendimi normal insanlardan yabancılaşmış hissediyorum. Objektif kapakları kapanıyor ve korkunç kan görüntüleriyle karanlık yerlere doğru geriliyorum” yazılı bir mektup bırakarak, bahçe hortumunu arabasının egzozuna bağlayıp, kendini garajına ve arabasına kapayarak intihar etmişti.

İşte insaniyetten uzak olmanın ve kendinden başkasını düşünmeyenlerin acı sonlarını, ne sahip oldukları ödülleri, ne makamları, ne paraları, ne de şöhretleri kurtarmakta, kimi bu dünyada bedel öderken, kimi de ne yaşayıp ne de öleceği ahirette hesap vermeye layık olmaktadırlar.

Bireylerin işlediği en ağır suçlar, politikacıların, dolayısıyla devletlerin işlediklerinin yanında masum sayılabilecek ölçektedir. Bu sebeple suçların ve suç imparatorlukların önüne geçebilmenin yolu; politikacıları, hükümetleri ve devletleri ıslah etmekle ve haksızlıklar karşısında en ağır tepkiyi gösterip eşit adaleti sağlamakla mümkündür. Ana, baba ve en yakınınız dahi olsa adaletle şahitlik etmez ve haksızlıklar karşısında susarsak, ne şikayet etme, ne de canımız yandığında ağlama ve sızlama hakkımız olur.

“Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır.” Hz.Muhammed (S.A.V)

“Haksızlık yapıp tüm insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir.”
Gandhi

Hiç yorum yok: