25 Ağustos 2018 Cumartesi

Hümanizm bir ölü seviciliktir…

Ancak nekrofili yani ölü ile cinsel ilişkiye girerek tatmin olan derin sapkınlar farklı olsalar da, bedene olan tutkunlukta aynıdırlar. Çünkü ruhu reddeden hümanizm’e göre ruhsuz insan, her halükarda bir ölü olduğundan diri ile ölünün ayrıcalığı sadece yüzeyseldir.  

Hümanizm, "Beşer ya da insan sevgisi, barış ve kardeşlik" gibi olumlu tanımlarla özdeşleştirilmiş olsa da, sosyal, siyasi kriterler ve düzenin Allah otoritesinde değil beşerde olduğunu okült (gizlibilim) kurallarına bağlamış seküler (dindışı) bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle insanı; yaratıcı Allah’tan, vahiyden peygamberlerden ve dinlerden yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak insanları yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir.

Hümanizm’de en iyi değerler, karakterler ve davranışların Allah’ın kudretinde değil insanlarda olduğudur. Dolayısıyla tüm gerçekliğin bizzat doğanın ya da insanın kendisinde olduğuna inanır; evrenin temel materyalinin zihin değil madde-enerji olduğunu kabul eder.  

Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar yani Allah ya da ruh gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenin doğaüstü ve sonsuz yaratıcı bir Allah’ı yoktur. Dolayısıyla yaratıcı Allah’ı, ruhu, vahyi ve kaderi reddeden hümanizm; doğrudan doğruya ateizme dayanmaktadır.

Öyle ki, Hümanist Manifestolar incelediğinde en temel görüş; evrenin ve insanın yaratılmadığı, kendi başına var olduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu bulunmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğüdür.

Ne var ki, Hümanizm, Allah’a, peygamber’e, vahye ve dine inanmış insanları da  “insan sevgisi, barış ve kardeşlik" manipülasyonuyla öyle etkilemiş ki, düzeni bozmakta sınır tanımamıştır Dolayısıyla bozulan insandan daha korkunç yaratık olmayan bir dünyayı oluşturmuştur.

Hatta yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, saygı duymak, dost edinmek, birlik ve beraberlik içinde olmak hümanist odaklı öyle bir küfürdür ki, yaratıcı Allah’ın ayetlerini inkâr etmektir. Dolayısıyla ancak Allah’a ve Resul’üne iman eden Müslümanların dışındakilere herhangi bir hoş görü, sevgi, saygı ve dostluğun mümkün olamayacağı hem vahiy hem de Ku’an’a muvafık hadislerle hükme bağlanmıştır.

Bayramda ziyaretime gelen arkadaşların arasındaki akademisyen fizikçi bir bayan Hümanizmi savunarak, yaratılanı yaratandan ötürü sevdiğini söylemesi üzerine şeytan da bir yaratılandır; onu da seviyor musun soruma, evet şeytanı da Allah yarattığı için seviyorum demesi üzerine; kendisine tecavüz ve işkence yapan birini de sever misin diye sorunca; onlarda Allah’ın yaratıklarıdır ve severim diye cevaplayarak Mevlevilik yolunda olduğunu belirtti.

Mevlevilikte, seküler Hümanizm gibi tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir düşünce düzeyidir. Oysa Mevlevilikteki Allah inancı, hümanizm’de olmamasına rağmen aynı paydaş içindedirler.  Celaleddin Rumi’nin İslam dışı ilkesi olan “yaradana gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları yaradandan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk piridir” sözleri ancak sapkın Mevlevilerin anahtarıdır.

Halbuki Allah, Kur’an’da “kâfir, müşrik, münafık, Müslüman, hıristiyan, yahudi, zalim, fasık, mecusi, putperestlik, sapık” diye bölerek savaşı, cihadı, sertliği, cezayı, düşmanlığı ve ayrılmayı emrettiğine göre; /haşa) Allah sadistte onlar mı sevgi ve hoşgörü abideleridir?  

Hümanizm’in içinde barınmayan Allah inancı ve imanın olmadığı bir sevgi, barış ve kardeşlik nasıl mümkün değil ise, Allah’ın indirdiklerini yok sayarcasına itaat etmeyen Mevlevilik veya diğer benzeri tasavvufi düşüncelerde aynıdır!

Daha kim olduğunu bilmeyen insanın et, kemik ve sinir kütlesi yığından ibaret bedene odaklanmasından Hümanizm öyle bir ölü sevicidir ki, ruhu reddetmesiyle ölü seviciliğini itiraf etmektedir. Böylece ruhsal bir gerçek olduğunu doğrudan yahut dolaylı olarak ya kabul etmeyen ya da manipülasyona kalkışan insan, Hümanistlik gibi düşüncelerle ölü seviciliğini ortaya koymaktadır.

Bedeni insan yapan ve fiziksel özellik kazandıran ruh ise, ruhsuz bir insan ölü değil midir? Allahsız ve ruhsuz bir insan olamayacağına göre; bedenin ne olduğu gömülerek çerçöp haline geldiği mezarlar ve kesilip biçildiği kadavralarla kanıtlıdır.

Eğer dirilikle ölülüğü birbirinden ayıran kuvvet ruh değil ise, nedir ki, beden odak alınabilmektedir? İnsan sevgisi, barış ve kardeşlik tamamen kalpten fışkıran hisler ise, ölü bir beden nerededir; mezarda veya kadavrada iken de hisleri faaliyette midir?

Her ne düşüncede olunursa olunsun bedenin bir ölü olduğu ancak ruhla hüviyet kazandığı alenidir. Ne Allah’ın ne de ruhun çözülememiş, dokunulamamış ve gözle görünür olmamış olması gerçeği değiştirmez kılan bir gizdir; dolayısıyla kâinat, o gizin eserleriyle ortadadır. Lakin göz olduğu halde görünemiyor; kulak olduğu halde işitilemiyor ve kalp olduğu halde hissedilemiyor ise, oda o gizin yaptırımsal bir eseridir.    

Yaratıcı Allah’ın kayıtsız-şartsız hakim kılınmadığı Hümanist düşüncede itibar gören bedendir ve o da ölüdür; dolayısıyla hak ve adaletin, vicdanın, insanlık ölçüsünün, birlikteliğin, sevginin, barışın, sadakatin ve imanın var olabilmesi mümkün değildir.

Hümanizm nasıl nefse hizmet eden argümanlarıyla bedeni odak haline getirmiş ise, şeytanda nefse hizmet eden vasıflarıyla küfrü galebe kılandır.  Bu sebeple en büyük Hümanist şeytan olduğuna göre; Allah’a iman etmiş bir kimsenin Hümanist olabilmesi mümkün müdür?


“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. “ Tevbe 24

Hiç yorum yok: