28 Ağustos 2018 Salı

Hadis ile ayet ayrılamaz…

Öyle bir bütünlüktedir ki, her ikisi de Hz. Peygamber’in ağzıyla nakledilmiş olmasından ötürü birbirinden farklılarmış gibi ne ölçü alınabilir ne de tamamlayıcı kabul edilebilir.

Peygamberin fayda yahut zarar verebilme; hidayete ulaştırabilme; vahyin üstünde ya da dışında söz söyleyebilme; tahta ortak olma gibi bir inisiyatifi ve Kur’an dışında herhangi bir hüküm getirebilme yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla peygamber ne söylemişse o bir ayettir; ancak ayetlerin Allah’ın koruması altındaki Kur’an’da yazılı olmasıyla; rivayete, söylentiye yahut dedikoduya dayalı hadis altındaki sözlerle karıştırılması bir küfürdür. Bu sebeple Hz. Peygamber, Kur’an’a muvafık olmayan hiçbir sözü söylemediğini açıkça belirtmiştir.

 “Bana nispet edilen sözü Kur’an’la karşılaştırınız. Eğer kitubullah’a muvafık ise benimdir, ben söylemişimdir.” Hz. Muhammed (sav)

Öyleyse Kur’an apaçık ortadayken, peygamberin sözü diye hadisle amaçlanan bilgelik değil de nedir? Kur’an bir mucize ise, insanların mucize olan ayetlerle ilgili bir tevilde bulunabilmesi mümkün müdür? 

Her şeyi bilen Allah olduğuna göre; Allah’tan daha iyi bilen müfessir mi vardır ki, peygamberler ve peygamber referansını kullanan âlimlerin sözleri öne çıkarılabilmektedir?

Allah’ın kendisine bilgin bir resul değil de ümmi bir resulü seçmesindeki amaç irdelenebildiğinde, yorum adına getirilen fitnelerin önüne geçmesindeki amaç da anlaşılabilecektir. Bilinmelidir ki, ubudiyet yani kulluk ya da diğer bir ifadeyle bağlılık, güven, itaat ve yetki, yalnız ve yalnız yaratıcı Allah’a duyulması gereken bir haktır; mükellefiyettir; mecburiyettir.

Allah, ayetlerinin birçoğunda “anlayasınız diye açık ve seçik olarak ayetleri indirdik” buyruğuyla (haşa) yalan mı söylemektedir ki, seçtiği ümmi bir insan olan peygamberin ve alimlerin açıklamasına ihtiyaç duyucu bir imanı gerçekleştirebilsin? Oysa bilinmeyen bir bilgiye göre dilediğini saptıran, dilediğini de hidayete kavuşturan Allah değil midir?

Kimi din alimleri veya müfessirler, İslam’da bir sıralama olduğundan söz ederek, örneğin namazı birinci sırada zekat yahut diğerlerini ise çok daha gerilere koymak suretiyle önceliğe kalkışırlar. Oysa Allah ve resulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir kadın ya da erkeğin o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı bulunmamaktadır. Ki, zekât vermeyenlerin kıldıkları namazlarının nasıl kabul görmediği ve gösterişten öte bir değer taşımadığı El- Maun Süresiyle kanıtlıdır.

Yaratıcı Allah’a karşı beşeri bir bilge hatta Hümanist benzeri tasavvufi düşünceleri dolaylı olarak mabutlaştırabilmek maksadıyla hadis adı altında öyle bir kirlilik ve sapkınlık ortaya çıkmaktadır ki, hüküm sahibi Allah değilmişçesine müçtehitler ve avaneleri hakim kılınmaktadırlar. Bu sebeple ahkâmlarına kanıt olarak Hz. Peygamberi de taşeron olarak kullanmaya çalıştıkları kuvvetle muhtemeldir.

Allah’ın indirdiği Kur’an’da anlaşılmayan muhkem ayetler nedir ki, esas gizleştirilip tafsilâta gerek duyulmaktadır? (haşa) Allah izah etmekten yani bilgiden noksan mıdır ki, ayetlerin kolayca anlaşılmayan bir müteşabihlikte olduğu varsayılabilmektedir?  Oysa Kur’an’da var olan müteşabih ayetlerin dahi tevilini sadece Allah bildiğine göre; rivayetsel sözde hadislerin amacı fitne çıkararak Kur’an’ı bozmak ve şirk koşarak Allah’a karşı üstün gelebilmek değil midir?

Müslümanlar her ne kadar Kur’an’ın bir vahiy yani Allah’ın sözü olduğunu iman etmiş iseler de, Kur’an’a muvafık Hz. Peygamberin ağzıyla naklettiği hadislerde aynıdır! Öyleyse Kur’an’dan başka herhangi bir hadis kitabı ve rivayetlere dayalı müçtehitlerin hükümleri bağlayıcı değildir.

Neden söylenen her hadisin doğruluğu ayetle kanıtlanmamaktadır? Ya da hadislerle ilgili referans olarak beşer adları veriliyor da, neden Kur’an’daki süreler belirtilmiyor?

Hadisler gibi sünnetler de manipüle edilmiş, Allah Resulü’nün vahye dayalı davranışları baz alınmayıp eğilip bükülerek seküler-laik düşüncelere peşkeş çekilmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamberimize isnat edilen sözde hadislerin nasıl Kur’an ile orantılı olmadıkları; beğenmedikleri veya utandıkları, sünnet karşıtlıklarıyla aşikârdır. Diğer bir ifadeyle peygamber döneminin çağdışı, gerici veya ilkel bulunmasından olsa gerek, sanki Allah, bugünü yani gaybı bilmiyormuşçasına ayetlerdeki hükümleri o zamana göre indirmiş!

Allah Resulü, insanları Müslümanlıkla şereflendirmek maksadıyla hakkı hakim kılabilmek için kendisine indirilen Kur’an ile uyarmıştır. Ama açık ve seçik Kur’an’a değil de rivayete dayalı hadislere iman edenler, neden peygamber efendimizin sünnetlerini uygulamamakta; kendi isteklerine veya medeniyetin getirdiği gelişmelere göre seçimde buldukları sorgulandığında; iddia ettikleri hadislere sırf kendilerine pay çıkarabilmek için bağlandıkları ortaya çıkmaktadır.    
Ki, Hz. Peygamber, 23 yıllık peygamberlik hayatında onca cihad yani savaş yapmış ve onlarcasını bilgisi dâhilinde yönetmiştir. Hani nerede o sözde hadisçi Müslümanlar?
Aslında çok kanıt var ama uzatmayacağım! Çünkü insanın iman ya da inkârı doğrudan Allah’ın iradesinde bulunmasından mucize olmuş olsa da asla yararlı olmayacak; dolayısıyla ne Allah’ın saptırdığını doğru yola getirebilecek ne de hidayete erdirdiğini saptırabilecek bir güç vardır.

Zaten Kur’an’dan başka hiçbir mucizeye hacet yok!

“Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana geldiklerinde: «Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir» diyerek seninle tartışırlar.“ Enam 23

 “(De ki): Allah'dan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab'ı açık olarak (inceden inceye) indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!” Enam 114

 “(Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. “ Maide 49

Müşrikler (münafıklar), sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” İsra 73-74-75


 “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.” Hakka 44-47

Hiç yorum yok: