4 Ağustos 2018 Cumartesi

ABD ile iplerimiz hiçbir zaman kopmazmış!

Diğer bir ifadeyle; her ne kadar hak nazil olup batıl yıkılmış ise de, bilerek hakkı batılla karıştırmak suretiyle hakkı gizleyen seküler-laik ve demokrat hükümet, ABD mandası altındaki tutsaklığımızı dolaylı olsa da sürdüreceğini beyan etmiştir. 

Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak, millet iradesi, düşünce ve duygularına değil, devlet ağırlığına önem verilerek elden bırakılmaması gerekliliğini vurgulayarak; para her şeyi yapar düşüncesiyle para için her şeyin göze alınmasına işaret etmiş; dolayısıyla ilkesiyle ABD’yi vazgeçilmez kılmıştır.

Hani her şey gizliden İslam, alenen millet iradesi içindi!

Öyleyse milletin İslam düşmanlarına, Müslüman Türklere olan hasımlığına, ABD ve İsrail barbarlığına karşı öfkelerinin, hak ve adalet çığlıklarının devlet nezdinde hiç mi karşılığı yoktur? Müslüman milletin sokağa dökülerek ABD, İsrail ve emperyalizme karşı haykırışları ulumaktan mı ibaretti?

ABD’nin yaptırımlarına karşı Türkiye’nin bilmukabele de bulunarak hiçbir yaptırım uygulamaya cesaret edememesi akabinde Dışişleri Bakanı Çavuşoğu ile ABD Dışişleri bakanı Pompeo’nun açıklamalarından çıkan sonuç; Çavuşoğlu, son derece yapıcı bir görüşme oldu derken, Pompeo ise, “yaptırımların Brunson’un ülkeye dönüşü konusunda ne kadar ciddi olduğumuzun bir göstergesidir” ifadesi, iddia edilen görüşmenin yapıcı olmadığını ortaya koymaktadır.

Ancak ABD dayatmasına karşılık Türkiye diz çökerek Brunson’un ileri zamanda yine hastalığı bahane edilerek, ülkesine gönderileceğine dair söz verilmiş olmalı ki, Çavuşoğlu, görüşmenin son derece yapıcı olmasından söz ederken, Pompeo da tehditlerini sürdürürcesine Brunson’un ülkesine dönüşü konusundan hiç vazgeçmediğini açıkça söylediğini görüyoruz.

Eğer iki ülke arasında güçlü bir irade masada ortaya konmuş ise, yapıcı görüşme ve çözüm yönünde alınmış netice nedir? Kısa bir zaman içinde FETÖ’cü papaz Brunson’un ABD’ye gönderilme uzlaşısından başka bir şey değildir!

Oysa hükümetin ABD’ye karşı elinde çok koz vardır ama uygulayacak cesareti yoktur. Çünkü para yani ekonomi denen dünyalık, ruhun şehadetini gölgeleyerek ebediyeti yok sayarcasına atıl hale getirmektedir.
 
Hatırıma İsrail’in Mavi Marmara adlı yardım gemisine saldırarak 9 vatandaşımızı şehit etmesine karşı dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın teslim bayrağı çekercesine sıcağı sıcağına; “kimse bizden İsrail’e karşı savaş beklemesin” korkaklığı geldi. O gün nasıl ki şehitlerimizin kanları paraya tahvil edilerek olay örtbas edilmiş ise, yarında Brunson’un düşmanlığı cezasız bırakılacaktır.  

Aslında bize zincir vuran ne ABD’dir ne de beşeri başka bir güçtür!’Yalnızca Allah’ın iradesinde olan tutsaklığa mahkûmiyet, ABD gibi bir beşere duyulan güvenden kaynaklanmış; dolayısıyla zillete duçar kalınmıştır.

Artık Mehmet Akif Ersoy’un dizilerindeki gibi hür yaşamamakta; çapulcu ABD’nin Allah dileğiyle vurduğu zincire şaşırmayıp, ekonomik gerekçelerle rızalıkta sınır tanımamaktayız. 
  
Yaratıcı Allah’tan değil yaratık olan kuldan çıkar beklentisi içindekiler dünyaya meyletmiş öyle sefil mahlûklardır ki; ne hak ve adaletle şahitlik yapar; ne cesaretle tartışılmaz olan haklarını arar, ne iman ettikleri değerlerine tumturaklı sahip çıkar; ne yaratıcı Allah’a değil de beşere güvenir;  ne de kendilerine fiyat etiketi koyarak batıllığı hak ile yoğururlar. Bu sebeple nerede bir batıllık ya da eğrilik var ise, onu hak yahut düzgünmüş ya da kazançmış gibi manipüle ederek pazarlarlar.

Müslüman Türk Milletini insan yapan ve yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur, kadının namuslu olmasıdır. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet daha vardır. Tereddüt etmeden dini ve namusu uğruna canını feda edebilecek kadar Allah’a söz ile değil kalben bağlı bir fiiliyatta olmasıdır. 

Kimileri düşüncelerimden dolayı şahsımı fitne çıkararak ortalığı karıştırmakla itham etse de, bilinmelidir ki, kabul edilmiş bir yanlışlık, kazanılmış bir zehirdir. Dolayısıyla kazandığımız o zehrin sapkınlığı içinde değil miyiz?

“Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir.” Fatır 2  


“Bu dünyada arkalarına lanet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.” Kasas 42  

Hiç yorum yok: