3 Ekim 2016 Pazartesi

Ölünün değil, dirinin ihtiyacı var!

Ancak insanların, özellikle politikacıların düşünce düzeyleri ölü ile diriyi ayırt edemediklerinden bedene öyle kilitlenmişlerdir ki, ruhun değil bedenlerin ihtiyaçlarını karşılamaya koyularak tatmin olabilmek için mastürbasyon yapmaktadırlar.

Oysa ruhsuz bedenin herhangi bir yardıma, hizmete, karın tokluğuna, ihtiyaç talebine, suya veya havaya gereksimi yoktur.  

Lakin üzerlerine ölü toprağı serpili kör, sağır ve kalpsiz politikacılar diriyi de ölü sandıklarından olsa gerek, dirinin ‘imdat’ çağrılarına kulak vermeyip, bedeni ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Tıpkı mezarlara konan çiçek veya pirinç gibi benzeri şeyler!

Amerikalı bir iş adamı, bir Çinli’yi aşağılamak ve yermek maksadıyla alaycı bir üslupla sormuş; “Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?” Çinli de; “Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.”

Artık yeryüzünün bir mezar ve dirilerinde yürüyen ölüler olduğu öyle aşikârlaştırılmış ki, mağdurlar canlarının kurtarılması için zalimlere karşı yardım talebinde bulunurlarken; yürüyen ölülerde çiçek ve pirinç gibi bedene hitap eden bağırsak dolguları gönderebilmektedirler.

Vahşette sınır tanımayan zalimlerin karşılarına çıkamayıp durmalarını sağlayamayan iktidarlar, pespayeliklerini ve vicdan düşmanlıklarını gönderdikleri para ve gıdalarla kamufle etmeye çalışırlar. Ki, gönderdikleri bedeni yardımlarda ya yerine ulaşmadan imha edilir ya da boğazdan geçmeye fırsat bulamadan sahibi katledilir.

Öyleyse canını yitirmeye ramak kalmış potansiyel bir ölümlüye yiyecek, içecek, barınak ve giyim gibi maddi yardımlar ne işe yarar? Oysa o insanların canlarını muhafaza edecek ruhi değil de bedeni yardımların faydası nedir?

İnsanlar zaruri ihtiyaçlarını zorda olsa temin edebilir ya da fevkalade meşakkatli musibetlere dayanabilirler ama ruhlarını yani canlarını kaybettiklerinde bir daha geriye dönüşümlerini gerçekleştiremezler.    

Başta BM, yardım kuruluşları ve kimi ülkeler, insafsızca katledilen mazlumlara koca etiketlerle hizmet ederler ama zalimlerin tahammülü ruh üstü şiddetliklerini seyrederler.  

Bilhassa varlıklarını Allah’a adamış Müslümanları imanlarından vazgeçirebilmek için envasi çeşit zulmü reva bulan haçlı-siyonistler’i elimine edemeyen insanlığın bedeni yardımlarla yetinmeyi düşünmesi zulmün daha beteridir.

Terör devleti İsrail’e karşı hak ve adalet adına cesaret ve kararlıkla durduğu sanılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ümmetin gönlündeki karanlığı aydınlığa çeviren çıkışını daha sonra paraya tahvil ederek İsrail ile mutabakat imzalaması politikanın iğrençliğine öyle bir kanıttır ki, neden zalimlerin durdurulmak istenmeyip müsamahalı davranıldığını ve mağdurların huzur ve güvene kavuşturulamadığını ispatlamaktadır. Her nefsin kendi çıkarlarını hesap ettiği din dışı bir düzende yapıla gelen her şey benlikten öte bir değer taşımamaktadır.
    
Sanki İsrail terörü altında din, namus ve şerefleri kalmamış Filistin halkı masum mudur? Onlarda diğerleri gibi üzerlerine taktıkları fiyat etiketleriyle başta İsrail olmak üzere Türkiye ve bedeni yardım aldıkları diğer ülkelere domalmaktadırlar.

Filistin gerçeği apaçık ortadayken; Mavi Marmara Gemisinde katledilen şehidler için zalim İsrail ile anlaşmaya varıp 20 milyon dolar üzerinde mutabakata varan Türkiye’ye ne demeli biliyor musunuz; zalim düzenin yapı taşı!

Şehid yakınlarının söz konusu 20 milyon doları kabul etmeyip yiğitlik edasıyla Filistin’e bağışlanması öylesine bir takladır ki, ne haram helale dönüşebilecek, ne uğruna can verilen dava yücelebilecek, ne Filistinlileri esaretten kurtarıp hayra vesile olacak, ne katledilenler geri gelecek, ne de zulümleri bitirici bir çare olacaktır.

Oysa mahkûmiyet altında acı ve korku çeken bir topluma para değil eziyetleri engelleyici ruhi bir yardım zaruridir. Ne var ki, bir toplum, bedeni yardımları kabul edebiliyorsa, o toplum zaten beterin en beterine müstahak olup, sıkıntısının şeref değil para olduğu anlaşılmaktadır.   

Bana para değil sen lazımsın! Ama sen yanımda bulunmaktan kaçıyor; kardeşini acımasız zalimlerle baş başa bırakıp uzaktan seyretmek suretiyle kaçışını da gönderdiğin paralar ve bedeni ihtiyaçlarla örtbas etmeye çalışıyorsun. Oysa ruhum bedenden ayrılıp ölümüm gerçekleştiğinde böbürlenerek gönderdiğin yardımlar ne işe yarayacak? Mezarda yatan bedenimin bir işine yaramayacak ve berzaha çekilen ruhum da faydalanamayacaksa, gönderdiğin yardımlar ancak zalimlerle işbirliği içindeki hainlerin daha fazla zulüm yapmalarına imkân sunacaktır. Unutmayın ki, şeytandan daha fedakâr bir yardımsever yoktur. Nefislere yardım ve hizmette sınır tanımayan şeytanı rehber edinircesine yapılan ‘ben’ odaklı yardımlar, nasıl ki şeytana zilletten başka hiçbir şey kazandırmıyorsa, size de katmayacaktır. Her hümanistin doğrudan ya da dolaylı şeytan olduğu din dışı düzende yaptıklarınız nefislerinizi yüceltebilmek içindir. Zulmedenlere meyledenlerin yardımı ancak şeytanın yardımından farksızdır; dolayısıyla birbirimizden hiç farkımız olmadığından yaratıcımız Allah yardımını ulaştırmayıp birbirimize el açtırıyor!

İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir. Bakara 86

“İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.”  Al-i İmran 22

“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” Nisa 145

“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. Enfal 74

“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız).  Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da)  yardım göremezsiniz! Hud 113


Hiç yorum yok: