16 Ekim 2016 Pazar

Asla kazanamazsınız…

Çünkü ölümlüsünüz; çünkü Allah’ın hükümlerine karşı savaşıyorsunuz; çünkü ipiniz yani kaderiniz yaratıcınızın elinde; çünkü olası bir sevinciniz kursağınızda kalacak!

Allah’ın izniyle şehid Usame Bin Laden’in 11 Eylül de haçlı-siyonist ABD’ye diz çöktürmesi akabinde yüzyılın münafığı F.Gülen’in alçaksı şu beyanatını hiç unutamıyorum. Bir tarafına Bush, diğer tarafına Sharon’u alarak; “Ömrümde hiç kimseye karşı kin duyup nefret etmedim; hayatımda tek nefret ettiğim ve düşmanı olduğum kişi Usame Bin Laden’dir.” 
  
Oysa insan öldürmesinden dolayı hümanist bir gerekçeyle Usame Bin Laden’den nefret etmiş olsaydı; aynı dönemin insan özellikle Müslüman deşici canileri Bush ve Sharon’u neden muaf tuttuğu sorusu; Gülen’in nasıl bir vahiy, cihad, mücahid ve İslam düşman olduğunu kanıtlamaya yeterdi.

Başta Türkiye olmak üzere İslam ülke iktidarlarının haçlı-siyonist güçlerin peşlerine takılmalarıyla hedefleri hep kendilerini Allah yolunda şehadete adamış Müslümanlar olmuş; batıl düzenlerini bozacak ve haçlı ortaklarıyla aralarına girip koalisyonlarının elimine olacağı kaygılarıyla kâfirden daha beter kâfir olabilmişlerdir. Bu sebeple Allah Resulü; “Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikeli ve acımasız” buyruğunu dile getirmiştir.

İslam maskeli münafıklar, güneşi balçıkla sıvamaya kalkanlar gibi gerçekleri kamufle edebilmek için bitmek tükenmez gerekçeleriyle özü örtbas etmeye çalışırlar ama nasıl ki güneş başçıkla sıvanamaz ise, ortaya atılan gerekçelerde özü örtbas edemez.

Gülen’in lanetlenme sebebi nasıl haçlı-siyonist’lerle müttefikliği ise, diğerleri de aynıdır!

Neden Allah değil de haçlı-siyonist’ler yeter diyorlar biliyor musunuz; dilleri her ne kadar Allah dese de, yürekleri batıl atmalarındandır.

Zaten canlarını Allah yolunda şehadete adamış mücahidleri ölüm ya da yenilgiyle korkutabilmek mümkün değildir. Zaferin yahut galebe çalanın yaratıcıları Allah olduğunu bildiklerinden hükümleri yerine getirmekten başka hiçbir telaş, mücadele ve hesapları bulunmamaktadır. Onlar için dünya değil ahiret yurdu hayati önem taşıdığından dünyadaki bin zaferi, ahireti kazanabilmek için bin kere feda ederler. Nasıl olsa yaşatan da öldüren de; yöneten de yönlendiren de; dilediğini yüceltip dilediğini alçaltanda Allah ise, beşerin neyinden korkulur ve neyiyle övünülebilinir?

Eğer yücelebilmek, zafer kazanmak veya galebe çalmak dünyaya mahsus ise, ahiret ne işe yarıyor?  

Zafer ya da galip gelmeyi herkesin anlayabileceği bir örnekle şöyle özetleyebiliriz. İnsanın biri, karşıt cinsinden birine duyduğu tutkudan dolayı kendisiyle ilişkiye girebilmek için her türlü çabayı gösterir hatta varını yoğunu harcar. Akabinde ilişkinin gerçekleşmesi ve birkaç saniye sonra tatmine ulaşmasıyla birlikte öncesinde hissettiği coşkuyu alamaması bir yana ilişkiden pişman da olunabilir. Öyle ki, o tatmin sonrası başa gelebilecek binbir musibet devreye girerek ya cinayet, ya hastalık, ya skandal ya da yıllar sürebilecek bir infialle karşılaşır. Oysa onun tek amacı ve hedefi tutkun olduğu kişiyle şehvet yaşayabilmek ve elde edebilmekti. Peki, sonrası ne oldu; ya mezara ya da yürüyen ölülüğü tattı!

İşte ölümlü için dünyadaki zafer veya kazanç böyle bir şeydir!

Dolayısıyla vahyin hükmünü yerine getirenin sadakat ve şerefiyle ahirete kavuşabilme arzusu o kadar yoğundur ki, ne ölüm ne zafer ne galebe çalma ne de kazanma umurunda değildir. Zaten tamamı iman ettiği Allah’ınındır! Eğer zaferi, galebe çalmayı ve kazanmayı nefsi için dilemiş olursa, Allah kimdir ve Allah demenin ne anlamı vardır? Tek bir dileği vardır; yalan olan dünyaya meyletmeyip ebedi ahiret yurdunu kazanabilmek için ALLAH rızasına kavuşabilmektir. Allah’ın rızasına kavuşma yolu Kur’an olduğuna göre; Kur’an dışı herhangi bir rivayet, söylenti veya dedikoduyla amel, Allah’ın rızasını mukim kılamaz.

Haydi, eğlence için sözlü ve yazılı oyuncaklar hazır; mitingler, beyanatlar ve görüşmeler kırla; oyun başlıyor!  

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?” En’am 32 
 
“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır. En’am 70

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz. Araf 51

“Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular olarak yaratmadık.  Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz. Enbiya 16-17

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı! Ankebut 64


“Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” Cuma 11

Hiç yorum yok: