11 Ekim 2016 Salı

Kerbela bir şirktir!

Vahyin asıl düşmanları İslam maskeli münafıklardır; Müslümanları zehirleyen müşrikler değil münafıkların ta kendileridir!

Madem Kerbela olayı ve Hz. Hüseyin’in şehadeti yeryüzünü sarsabilecek bir evrimsel kutsallığa sahip, ölçü alınması gereken olayları ve malum şahısları Kur’an’da zikreden Allah; neden bu olayla ve taraflarıyla ilgili tek bir haberi konu buyurmamıştı?

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in akabinde başlayan fitneyle azan benlikler iktidar tutkusuyla kabarmış, yaratıcı Allah’ı değil yaratık insanları tanrısallığa ulaştıran aşk ve tazim ümmetsi birlikteliği parçalayarak kızgın lavları püskürtmüştü.

Hz. Ebu Bekir’in halife olmasıyla safların ayrılma süreci başlamış ve günümüze dek derinleşerek hasımlığa kadar sürmüştür. Kabil’in Habil’i kıskançlıktan ötürü öldürme olayı misali Peygamberimizin vefatı sonrası meydana gelen düşmanlıklar kalben kendini göstermiş, böylece birbirine muhalif sözde Müslümanlar vahyi yok sayarak parça parça bölünmüşlerdir.

Müslümanların bir kısmı Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin halifeliklerini Allah ve Resulüne sadakatlerinden ve şahısların değil, İslam’ın önemini vurgulamalarından kabul ederlerken; diğer bir kısmı ise sözde ehlibeyt sevgisi gibi temelinde Peygamberin kuzeni ve damadı Hz. Ali’nin ilk halife olmayışına tepki göstermiş ve kendisine haksızlık yapıldığı öne sürülerek diğer halifelere düşman kesilmişler; böylece Hz. Ali’nin oğulları Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’ı tanrılaştırabilmişlerdir. Diğer küfür ehli batıllarda görüldüğü üzere!  

Sanki Peygamberimiz monarşik bir iktidarlığı vasiyet etmişçesine; iddia ettikleri üzere sağlığındayken Hz. Ali ve sonrasında da oğullarını kendinden sonraki halifeler olarak atadığı hurafe; ne yazık ki, hem İslam’ı hem Kur’an’ı hem de Hz. Muhammed (S.A.V)’i anlayamamışlar; dolayısıyla İslam referanslı putperestlere dönüşmekten kurtulamamışlardı.

Hz. Osman, kendi yüzünden isyancı Hz. Ali yandaşlarına karşı Müslüman kanı dökülmemesi için çatışmaya izin vermemişti. Ancak nefisleri kudurmuş isyancılar, Hz. Osman’ı öldürmeye karar vermiş ve hiçbir öğüdü dinlememekteydiler. Oysa yandaşlarına karşı çıkarak Hz. Osman safında yer alan Hz. Ali, isyancılara; "Kılıçlarınızı sıyırmayın; sıyırırsanız bir daha kınına koyamazsınız! Unutmayınız ki, Medine'yi koruyan meleklerdir. Eğer onu öldürürseniz, melekler Medine'yi bırakıp giderler! Bir Halife öldürülünce, 30 bin insan öldürülmüş sayılır." diye onlara ikazda bulundu fakat bu sözlerinin bir etkisi olmadı. 
             
İsyancı münafıklar, bir gün saldırıya geçip halife Hz. Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular. Atılan oklardan, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'la, Talha'nın oğlu Muhammet yaralandı. Azgınlar, ok atarak bir sonuç alamayacaklarını anlayınca, bitişik evin duvarını delerek Hz. Osman'ın evine girdiler.

Bu sıralarda Hz. Osman 82 yaşındaydı. Bir gece önce düşünde Hz. Muhammed(S.A.V)’i görmüş ve Peygamberimiz ona:

"Yarın akşam iftarı bizim yanımızda yapacaksın..." demişti.

Delik duvardan içeri giren zalimler
, Hz. Osman'ı oruçlu ağzıyla Kur'an-ı Kerim okurken buldular. Muhammet bin Ebubekir, Hz. Osman'ın sakalından tutarak:

"Şimdi seni elimden hiç kimse alamaz!.." diye bağırdı.

Hz. Osman
, Muhammet bin Ebubekir'in yüzüne bakarak yavaş bir sesle:

"Baban bu halini görse, ne kadar utanır, ne kadar üzülürdü..." deyince, Muhammet bin Ebubekir utancından kaçtı.

Geriye kalan üç suikastçıdan biri kılıcını çekerek Hz. Osman'a doğru salladı. Eşinin yanında bulunan Naile Hatun, Hz. Osman'ı korumak için kollarını siper etmek isteyince parmakları doğrandı. Bu sefer öbür iki suikastçı Halife'ye saldırdı. Biri kılıcını Hz. Osman'ın göğsüne saplarken, öteki de boğazını kesti. Akabinde Hz. Osman kanlar içinde cansız yerde yatıyordu. Hz. Osman'ın kanı, okumakta olduğu Kur'an'ın üzerine sıçramıştı.

İsyancılar iki gün Medine'ye egemen oldular. Korkudan kimse sokağa çıkamıyordu. Hz. Osman'ın cesedi iki gün olduğu yerde kaldı. Sonunda Hz. Ali, Hz. Osman'ın gömülmesi için harekete geçti. Mevtasını taşlamak isteyen isyancıları dağıttı. Hz. Osman'ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişi tarafından kaldırılarak cennete uğurlandı.

Hz. Osman'ın Kur'an-ı Kerim üzerine sıçrayan kanı hiç bir zaman kurumadı. Müslümanlar arasındaki savaşın başlangıcı olan Hz. Osman’ın şehid edilişi, yüzyıllarca
, sanki bu kanın kurumasını önlemek istercesine, mezhep kavgalarıyla Müslümanlar birbirlerinin kanını akıtıp durdular.

Ayrıca bilinmelidir ki, Hz. Osman, tıpkı Hz. Ali gibi Peygamberimizin damadı, dolayısıyla ehlibeytti. Önce Peygamberimizin büyük kızı Hz. Rukiye ile evlenmiş, Hz. Rukiye amansız bir hastalık sonucu ölünce, küçük kızı Hz. Ümmü Gülsüm ile nikâhlanmıştı.

Müslümanların nefsi iktidar tutkuları birçok kerbela misali iç savaşlara neden olmuş, Hz. Osman,  Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan gibi nice değerlerin isyancı dindaşı münafıkların saldırılarıyla şehid düştüğü ve inananların hunharca katledildiği tarih sayfalarında yerini almıştır. Ancak İslam, kişilerle özdeşleştirilmeyip doğrudan yaratıcı Allah’a bir teslimiyet olduğundan yas tutmak ve kardeşler arası iktidar mücadelesine girişmek öyle bir şirktir ki, bağışı mümkün değildir.  

Dolayısıyla Hz. Hüseyin ile Hz. Yezid’in arasında meydana gelen Kerbela olayı da, nefsi ağırlıklı bir iktidar mücadelesi olduğundan apaçık bir şirktir. Lakin doğrusunu ve kalplerde saklı olanı sadece Allah bilmektedir.  

Allah’ın izni olmasaydı ne Hz. Osman, ne Hz. Ali, ne de Hüseyin ve Hasan katledilirlerdi. Bu sebeple Hz. Yezid’e duyulan bitmek tükenmez intikam duygusu, sanki canı o almışçasına tanrılaştırmaktan başka bir şey değildir. Ateistler ya da putperestler gibi Hz. Hüseyin’e matem tutarak kendilerini zincirlemeleri ve işkenceler yaparak şikâyette bulunmaları şüphesiz açık bir küfürdür. Herkes gibi Allah tarafından canı alınarak şehitlik mertebesine yüceltilmiş bir kul olan Hz. Hüseyin’in öldürülmesine yapılan isyansı ağıtlar ve güncelleştirilen kutlamalar her ne kadar Hz. Yezid’e karşı yapıldığı sanılsa da, aslında doğrudan Allah’adır. Çünkü Yezid bir tanrı değildi ve can alacak bir gücü olmadığı gibi dostuymuşçasına Hz. Hüseyin’i şehadete ulaştırabilecek bir inisiyatifi de bulunmamaktaydı. Ayrıca Allah yolunda şehid olduğuna inanılan bir kulun ulaştığı dirilik ve ebedilik makamından dolayı sevinç duyulması gerekmez mi? Yoksa Hz. Hüseyin’i sevenler kendisini tanrı mı sanıyorlar?

Ezeli iktidar ve mutlak egemen sahibi olan Allah, dilediği kulunun canını dilediği biçimde almakta, dolayısıyla elçilerine ve muttakilere dahi müsamaha göstermeyerek her insanın mutlaka ölümü tadacağı buyruğuyla insanların baki kalamayacağını vurgulamıştır. Bu sebeple fani olan hiçbir ölümlüye mersiye düzenlenmemesi, haddi aşarcasına Allah ve Resulü misali bir sevgi ve bağlılık gösterilmemesi emredilmiş, ısrar edenler fasıklıkla yaftalanmışlardır.

Tıpkı hıristiyanların İsa’yı rab edinmeleri misali Şii, Caferi, Aleviler ve saygı duyan sapkınların putperest inançlarının tevhidle hiçbir ilgisi bulunmamakta, ehlibeyt manipülasyonuyla tanrısallaştırdıkları beşerileri daima diri olan Allah’la eşdeğer tutarcasına överek, amellerini de mundarlaştırmaktadırlar. Oysa ehlibeyt, sadece Hz. Ali ve oğullarından mı ibarettir? Peygamberimizin hanımları, diğer çocukları, torunları, damatları ehlibeyt değiller miydi? Neden onlara gösterilmesi gereken sevgi ve saygı sadece bir kısmına duyulmaktadır? Ayrıca Allah, sadece kendisine ve elçisi olma sıfatıyla Hz. Muhammed’e itaat edilmesini ve önemsenmesini hükmetmişken, Hz. Ali, Hüseyin ve Hasan’a duyulan tapınası tazim ve sunilere hasımlık, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’i şehid eden isyancıların lanetsi davranışlarının birebir aynısıdır.  

Oysa Allah, şehidler için ölü değil diri ve Allah katında rızıklara mazhar oldukları müjdesini vermişken; sevinilecek yerde neden ağıtlanıp isyan ediyorlar? Onlar için, Allah buyruklarının hiç mi önemi ve bağlayıcılığı yok ki, her yıl Hz. Hüseyin’in şehid edilişini canlandırıp kendilerini demir kırbaçlarla dövüyor, isyansı hıçkırıklarla tepiniyor ve akan kanlarını sözde Hz. Hüseyin’e hediye ederek hıristiyanların kendilerini çarmıha geçirmeleri misali sapkın anmalarda bulunabiliyorlar? Böylesi İslam dışı davranışlarının kimi hıristiyan yahut satanistlerden ne farkı vardır? Rab olarak Allah’a mı tapıyorlar; yoksa Hz. Ali ya da Hz. Hüseyin’e mi?

Madem Hz. Ali ya da Hz. Hüseyin’in yolundan gittiklerini iddia ediyorlar; neden haçlı küfre karşı meydanlarda savaşmıyorlar? Neden Müslüman kardeşlerini kendilerinden tedirgin ederek haçlıların boyunduruğuna muhtaç bırakıyorlar? Kendilerini kırbaçlayarak ya da kan merkezine kanlarını bağışlayarak şovda bulunacaklarına; neden er meydanına çıkıp Allah ve Resulüne saldıranlara karşı tıpkı Hz. Ali misali cihad da bulunmuyorlar? Allah, ancak Müslümanlar kardeştir ve birbirlerinin dostudurlar buyurmuyor mu?

Ne acıdır ki, Allah ve Resulüne iman ettiklerini iddia eden toplumların ırk ve mezhep farklılıklarından ayrılığına düşerek birbirlerine düşman kesilmeleri Müslümanların egemenliğini yok etmiştir. Vahye sırt çevirmelerinden ötürü akan kanlar, İslam düşmanlarıyla yapılan savaşlarda akmamıştır. Bu sebeple Müslümanların asıl düşmanları sözde Müslümanlar yani münafıkların ta kendileridirler.

“Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Hâlbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir (küfürlerine döndürmüştür). Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın!” Nisa 88

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Al-i İmran 169-170


Hiç yorum yok: