22 Haziran 2012 Cuma

Ne mutlu onlara ki…


Ateşe tapan insanlık düşmanı terörist kâfirlere karşı verdikleri mücadele sırasında ebedi diriliğe ve cennete kavuşan şehitlerinin ardından üzülmek yerine bilakis sevinenler, gerçekten iman etmişlerin ta kendileridirler. İmanın sözde değil özde olduğu, ancak ortaya konulan davranışlarla kanıtlanır.

Yaşadıkları İslami vatanı kendilerine bırakabilmek için hak ve adalet uğruna şeytana karşı savaşan o mübarek ecdatlarının ruhlarını şad eden şehitlerin ana, baba, eş ve çocukları bilmelidirler ki, kaybettiklerini zannettikleri yakınları aslında kazananlar olup, o gün, gerçekle yüzleştiklerinde arkalarından dövündükleri şehitlerin nurlar saçan gülen yüzleri karşısında duyacakları pişmanlık ve kahırları bir yana, sabredememiş olmalarından kapkara bir utanca bürünerek şefaat dileneceklerdir.

PKK-BDP kâfirlerine karşı mücadele, her Müslüman’ın üzerinde tartışılmaz bir hüküm olup, o yolda ölenlerin ölü değil diri oldukları Allah tarafından müjdelenmiştir. Bu sebeple şehitlerin arkasından koparılan ağıtlar, dökülen gözyaşları ve suçlamalar; Allah’a başkaldırı, güvensizlik ve şeytan egemenliği arzusudur ki, izzet ve itibarla yüceltilmiş şehitlerin yakını olmaya layık değillerdir.

Bir şehit arkasından kederlenmekten daha korkunç bir imansızlık olabilir mi?

Şehit cenazelerinde dimdik durarak gözyaşı dökmeyen ana, baba, eş ve çocuklar, şehitlerine liyakatli imanlarını ortaya koymalarından gıpta ediyor ve şefaate nail olmalarını diliyorum. Hıçkırıklarla ağlayarak ağıtlara kalkışanlar hem kendilerine hem de ölümsüz şehitlerine zulmetmekte, ayrıcalıklı takdire yüz çevirmelerinden terörist yakınlarından hiçbir farkları olmadıklarını kanıtlamaktadırlar.

Kendilerini Allah misali sahip gören zavallılar, sanki şeytana karşı şerefli mücadelede şehit olan yakınları hiç ölmeyecekmiş gibi isyansı tavırda bulunmaları, şüphesiz şeytanın adımlarını takip eden teröristleri cesaretlendirmekte, pazarlık güçlerini ve hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırmaktadırlar.

Şehit ardından üzülmek şeytana hizmettir… 

Unutulmamalıdır ki, Allah düşmanı teröristler gözyaşlarından beslenmekte, böylece yıldıracaklarını hesap ettikleri Müslüman milletimizi dize getirebilecekleri hezeyanıyla “analar ağlamasın, gençler ölmesin” gibi dayanaksız sömürüyle zafere ulaşmalarına katkı sağlanmaktadır. Oysa Müslümanlar, kurtuluşun ancak şehitlikle elde edilebileceği sevinciyle ölmekten asla korkmazlar, bilakis şehit olabilmek için birbirleriyle yarışırlar.

Zaten ihanetsi dinler arası diyalogun hümanite temelinde oluşturduğu strateji, Müslümanları cihaddan ve ölümsüz dirilik olan şehitlikten uzaklaştırmak değil midir? Bu sebeple yeni bir dünya yaratmak ütopyasıyla kadere meydan okumakta, Allah düzenini değiştirebilecekleri gibi haddi aşan iddiada bulunabilmektedirler. Şeytana yani kötüye karşı savaşan tek güç cihad olup, cihadı terk eden Müslümanlar, hor ve hakir bırakılarak yıkılmaz sanılan iktidarlarının köpük misali nasıl yok oldukları malumdur. Dolayısıyla Türkiye’deki PKK-BDP şerrine karşı savaşmak bir cihad olup, her kim bu cihaddan kaçınırsa; o, ne Müslüman’dır ne de insandır!
  
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in PKK kâfirlerini silebilmek için Kandil’e girmenin faturasının ağır olacağı kaygısıyla, “Muhtemel ağır kayıplara karşı kamuoyu hazırlıklı olmalı” açıklaması, Müslüman toplumun çekinebileceği bir endişe değildir.

Şehitliğe koşan ecdadın hiçbir varisi, böylesi şerefli ve ödüllü bir kazanımı asla geri çevirmez. Özellikle şehitlerin kayıp olarak düşünülmesini hakaret telakki ediyor, PKK gibi azılı bir şeytana karşı mücadele edilmemesini alçaksı bir kayıp buluyorum. Kötüye karşı mücadele ederken ölenler nasıl kayıp sayılabilirler? İşte ruh ile beden kuvvetlerinin muhakemesizliğinden baki ruh yerine fani bedene odaklanıldığından zillete mahkûm değil miyiz? Tarihini şeytanlarla savaşarak geçirmiş Müslüman milletimiz, böylesi şerefli bir fırsat için yekvücut şehit olmaya hazır ve isteklidirler. Yeter ki fiyat etiketiyle yaftalanmış politikacılar, tiyatrodan vazgeçsinler! 

Dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de şeytanla bir arada yaşamayı reddetmiş ve reddedecek olan Müslüman milletimiz, kanının son damlasına kadar PKK kâfiriyle savaşmanın onurunu elde edebilmek için sabırsızlanmaktadırlar. Ancak ABD mandası altındaki Ak Parti ve CHP, milletin sesine kulak vererek sonuca gidebilecek kararlılığı ve cesareti sergileyebilsinler.

Hem lanetli teröristle barışta neyin nesi? Şeytanla barış yapanların hazin sonları bilindiği halde, PKK-BDP ve destekçilerinin barış söylemlerine itibar etmek, o devlet ve milletin sonudur! Barışa rağmen şeytanın boş duracağını sanan ahmaklar tarihten bihaber olmalıdırlar ki, bir saat sonrasının dehşetsi felaketini kestirememektedirler.

ABD’nin PKK terörüyle ilgili Türkiye’nin yanında olmadığı aksine İsrail’le ortak çıkarları adına PKK’yı desteklediği, gerek Kandil operasyonuna izin vermemesinden gerekse PKK’ya karşı kullanılacak insansız hava aracı predatör’leri satmamasından anlaşılmakta, dolayısıyla Türkiye ile müttefik değil efendi-köle ilişkisi sürdürdüğü aşikârdır. Kendi çıkarları uğruna okyanusları aşıp ülkeler işgal ederek tek bir canlı kalmamasına yok ediyorlar, sıra Türkiye’ye gelince yanı başımızdaki terörist yuvasının dağıtılmasını izne bağlayarak, nefsi müdafaa yapmamızı önlüyorlar.

Acaba ABD, binlerce kilometre uzaklıktaki Irak’ı tehdit belleyip yakıp yıkmadı mı? Başbakan Erdoğan’da ABD çıkarlarını destekleyerek Irak işgaline razı olmadı mı? Öyleyse neden ABD’de, Türkiye’nin tehdit ediliş haklılığını umursamazdan gelerek sınırımızdaki Kandil’e girmemize karşı çıkıyor? Bu durumda ABD’nin bir kuklası veya kölesi olmadığımızı söyleyebilmek mümkün müdür?   
ABD, BM’nin kararlarını bile hiçe sayarak dilediği ülkeleri işgal edebiliyor ama Türkiye, hakkı olan şer merkezine operasyon düzenleyemiyor. Sonra da Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile olan dostluğu ve görüntüleriyle gözler boyanarak, absürt temennilerle şovlar yapılıyor. Haydin oradan!

Hatırlarsanız Kıbrıs Harekâtına da ABD izin vermemiş ama rahmetli Erbakan ve Ecevit, ABD’yi takmayarak çıkarmayı gerçekleştirmişlerdi. Gerçekten Başbakan Erdoğan’ın amacı nedir? Allah’a ve millete rağmen neden ve kimden korkuyor? Eğer F.Gülen’nin münafık yolunu izliyor ise,  bilmelidir ki sonunda o da deccal’a dönüşecek, şehit ve yetimlerin hakkı ne bu dünyada ne de ahrette vicdanını bırakmayacaktır. Yoksa PKK ile masaya oturma konusunda yaptığı bir pazarlık ve aldığı bir karar mı vardır? F.Gülen’in teslimiyetçi politikalarının etkisi altında mıdır?

Kandil’den sorumlu Barzani, PKK’ya karşı işbirliği konusunda birçok vaatlerde bulunarak hükümetçe el üstünde tutulmasına rağmen; sözden öte neden bir sonuç alınamıyor? Barzani’nin Türk kamuoyunun hoşuna giden açıklamaları, ne işe yarıyor? Neden Barzani, Türkiye’nin Kandil operasyonuna direniyor? ABD ile ittifaka girişerek Irak’ı işgal ettiren Barzani’nin Türkiye’yi oyalama taktiğinin okunamaması bilinçli mi, yoksa bir acziyetin sonucu mudur? Zaten yıllardır PKK’yı besleyen Barzani’nin PKK karşıtı bir cephede yer alabilmesi mümkün değildir. Türkiye’yi aciz bir dilenci misali önüne gelene el açan duruma düşüren hükümet, varlığına yakışır bir güçle PKK’nın tepesine inmekten ise şamar oğlanına çevirterek, Barzani’den bile “aman” dilenir hale getirmiştir.
         
Şeytan ve dostlarıyla yapılan hilesel barış hayır değil daha beter şer getirir. Dolayısıyla iflah olmaz PKK-BDP kâfirleriyle yapılması düşünülen barış, tıpkı cinsel temastaki tatmin misali nefislere anlık tavan yaptırsa da, sonu hüsran ve helaktır.

Bülent Arınç’ın Apo’yu ev hapsinde tutma fikri, tamamen efendisi F.Gülen’in direktifidir.  F.Gülen’in hükümetteki sözcülüğünü yapan Arınç, gemimize saldırıp 9 vatandaşımızı katleden İsrail’e teslim bayrağını çeken açıklamayı nasıl Gülen talimatıyla yapmış ise, Apo’nun ev hapsi talebi de Gülen’e aittir. Gülen’in bağımsız bir Türkiye ve vahiy düşmanı olduğu gerçeğini sonunda herkes anlayacak ama iş işten geçmiş olacak. Tıpkı Firavunun ölüm esnasındaki tövbesi gibi…

Ey Müslüman Türk milleti! Şeytanla sözde barış adına bir arada yaşayarak cehennemsi bir işkenceyle yavaşça ölmeyi mi talep ediyorsunuz, yoksa şeytanı aranızdan silecek onurlu bir savaşı mı? Nasıl olsa hepimiz öleceğiz! Gelin! Kötüye, kâfir ve merhametsiz teröristlere karşı mücadele ederken şehit olalım da, hem dünyamızı hem de içinde ebedi kalacağımız ahiret hayatımızı kurtaralım.

Düzenledikleri kahpe saldırılarıyla bin kere ölmekten ise, neden bir kere şehit olmayı dileyerek PKK-BDP şeytanını yok etmiyoruz?
 
Başbakan Erdoğan! PKK-BDP şeytanına gösterdiğin toleransla olumlu karşıladığınız sözde barış arzunuz ve karşılığı olmayan nutuklarınız; bilmelisiniz ki hem vallahi hem de billahi sizi bu dünyada bitirmekle kalmayıp, ahirette de çetin bir cezaya çarptıracaktır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Kandil’e girmeye hazır oldukları açıklamasına kulak verip, bir saniye vakit geçirmeden derhal şeytan yuvasını yerle bir ediniz. Bu mücadele bağımsızlıktan öte dini ve insani önem ihtiva etmekte, iddia edilen Kürt sorunuyla bir ilgisi olmadığı netlik kazanmıştır. PKK’nın adım adım ilerlediği iktidarını beyhude hitabeler ve gösterilerle izlemeye devam etmenizin hesabını verebilecek misiniz?  Eğer siz bitirmez iseniz, PKK’nın Türkiye’yi bitireceğinden şüphe yoktur. Yoksa bunu mu istiyorsunuz? 
    
 “Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” Al-i İmran 142

“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” Tevbe 73-Tahrim 9

Hiç yorum yok: