14 Haziran 2012 Perşembe

Ülker ailesinin cenazeden nemalanma girişimi…


Kişiyi öldükten sonra cenazesine katılanların azlığı ya da kalabalıklığı ilgilendirmemekte, Allah’a vereceği hesap önem taşımaktadır. Ne var ki düzenin çarklarında iyice materyalistleşmiş Müslüman kimlikler, yakınlarının ölülerini dahi sömürerek övünmelerini sağlayacak katılımı arttırabilmek için maldan farksız bir cazibe oluşturmaya ve pespaye işbirliklerine kalkışabilmektedirler.

Oysa İslam peygamberinin vefatında topluca bir cenaze namazı kılınmamış, Hz. Ebubekir,  Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, ashabı ikram ve müminler, kendi başlarına cenaze namazlarını kılarak, Peygamber efendimize karşı görevlerini yerine getirmişlerdi. Artık cenaze namazlarındaki amaç tamamen gövde gösterilerine dönüşmüş, mevta üzerinden nasıl reklam yapılabilir anlayışı egemen olmuştur.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, sanatçılar, ünlü ve zengin kimselerin katılımı cenaze sahipleri için bir övünç ve gurur kaynağı olmuş, mevtanın hissettiği korku ve zor hesaba ise aldırış etmemektedirler.

İslam’ın üçüncü büyük halifesi Hz. Osman’ın cenazesinde sadece 17 kişi vardı. Ya Allah yolunda ölen veya öldürülerek cennetle müjdelenmiş şehitler ve nice peygamberlerin cenaze namazlarında tek bir insan dahi bulunmayıp melekler tarafından kılındığını düşünürsek, cenaze namazlarındaki katılıma bu kadar önem verilmesinin sebebinin rahmani olmadığı aşikârdır. Zaten Yaratıcı Allah’ın da ruhsal oluşu, insanları fiziki tanrı arayışlarına itmiyor mu?

Dolayısıyla mevtaların Allah indindeki değerlerine göre değil de kalabalığın sayısına göre kıymetlerin biçildiği materyalist anlayışın apaçık bir ölü sömürüsü olduğu tartışılmazdır. Ecelin gelerek ruhun berzaha yükselmesiyle geride kalan cesedin zerre kadar bir değeri mümkün değildir. Ebedi yaşayan ruhla, bir müddet sonra çürüyüp gidecek bedenin kıyaslanılması dahi akıl dışı olup, maalesef yaşamdaki gibi ruha değil bedene ehemmiyet verilmesi, Yaratıcı Allah’a karşı tumturaklı iman taşınamamasının bir sonucudur. Eğer güçleri yetiyor ise, asıl bedenden sorumlu ve ölümsüz olan ruhun yaşadığı berzaha çıkarak, orada gövde gösterisi yapsalar ya!
  
Bir baba dostu, geçmişte muhabbet ve sevgi paylaştığım rahmetli Sabri Ülker’in ahrete göçü akabinde ailesinin takındığı ahlak ve İslam dışı tavrından dolayı yapmış oldukları iğrenç teklifi deşifre etmeyi, Müslümanlara bir ders olması açısından yararlı görüyorum.

Mübarek, zarafet timsali, faziletli, kalbinde sevgi ve imandan başka hiçbir şey taşımayan kayınvalidem Rabia Ünlü’nün vefatına her ne kadar fiziken üzüldüysem de, doğum ile ölümü eşdeğer tuttuğumdan imanlı bir ruha üzülmek değil sevinmek gerektiğine inanarak, başta eşim olmak üzere ağlayan yakınlarına, akıtılan gözyaşlarının cennet ehline yakışmadığı uyarısında bulundum. Gözyaşı ve yakılan ağıtlar, ancak cehennem ehline yakışır bir dövünmedir.
  
Pazartesi vefat etmesine rağmen oğlu Ahmet Hocanın cezaevinde bulunmasından dolayı cenazenin Çarşamba günü ikindi namazına ötelenmesi, ruhu berzaha çekilip bedeni bekletilen bir insana hem zulüm hem de dinen mekruhtu.

Sabri Ülker’in vefatıyla aile efradından (adını şimdilik saklı tuttuğum) zat, kayınpederimi telefonla arayıp ancak üzüntüsünden kimseyle görüşmediği telefonuna bakan büyük kızıma önce başsağlığı dileyip, “Sabri Ülker’in cenazesinin öğle namazına müteakip kalkacağı, Ahmet Hocanın annesinin de cenazesini ikindi de değil aynı vakitte kaldıralım, cemaat yoğun olsun, kaliteli insanlar gelecek, Ülker’in cenazesinde orada bulunmalarını isterim, lütfen görüşüp bana haber verin” önerisinde bulunabilmesi, ne kadar sefil ve rezil olduklarını ortaya koymuştur. 

Cenaze törenlerine Başbakan, bakanlar, çalışanları ve dinler arası diyalog uğruna yaptığı uçuk yardımlarla Gülen cemaatinin katılımıyla Fatih camiini doldurabileceklerinden şüphe duyan aile, desteği yüz kızartıcı bir suçtan yargılanan tutuklu birinden beklemeleri, gönüllerin güç ve parayla satın alınamayacağını ispatlamıştır.

Kayınvalidemin cenazesine katılan cemaati kalitesiz addedip Sabri Ülker’inkinin kaliteli olduğu iddiasında bulunabilecek kadar alçalabilen (ki verdiğim sözden dolayı adını saklı tutuyorum) o münafık, acaba mübarek kayınvalidemin tabutunun parmaklar ucunda dolaşan izdihamını kendi cenazelerinde görememenin kahrını yaşıyorlar mıdır? Kalite sözde ve bedende değil, özde ve ruhtadır.

Demek ki maddeye değil gönüllere sultan olmak asıl zenginliktir. Dünyanın en zenginleri arasına girerek devasa şirketleri bulunan bir ailenin Fatih camiini dolduramamasının hazinliği, sanıldığı gibi gönüllere değil bedenlere yaptıkları yatırımdandır.

Velev ki birkaç kişinin cenazeyi kılmış olması, o kişin Allah nezdinde ki değerini mi düşürür? Ancak maneviyata iman etmediği halde şeklen manevi görünen maddecilerin inançlarının ne kadar beyhude olduğu, düştükleri kahırlı tablodan anlaşılmaktadır. Zaten imajın getirdiği yanılgıdan dolayı maskelilerin tuzağına düşmüyor muyuz? 

Ne mutlu şüphe ve tereddütsüz imanıyla Allah’ına kavuşan kayınvalidem Rabia Ünlü’ye!
  
Allah nezdinde muteber olan bir kimseye bütün insanlar yüz çevirse, ona bir zarar gelir mi? Allah indinde makbul olmayan bir kimseye bütün insanlar sevgi ve saygıda bulunsa, ona bir fayda sağlar mı? 

Hiç yorum yok: