25 Mart 2010 Perşembe

Çanakkale Savaşında öldürülen haçlılar için de özür dileyecekler mi?

İşgalden kurtuluş gerekçesiyle her yıl kutlanılan ulusal ve kentsel İstiklal zaferlerimiz ile ilgili tören ve nutuklar öyle bir riyakârlık ve içtensizlikle anılmaktadır ki, “din ve namus” adına vatan mücadelesinde şehit düşen atalarımıza ihanet eden işbirlikçilerin tavırları berzahı inletmektedir.

I.Dünya Savaşında dört bir yandan kuşatılan devletimiz ve hunharca katledilen milletimiz; kendinden sanıp güvendiği hainlerin haçlılarla giriştikleri ittifakla hüsrana uğramış, yüzyıllardır yenemedikleri Müslüman halkımızın dinine, ırzına, canına, malına ve vatanına kastetmek amacıyla asla cesaret edemeyecekleri saldırılarını, dâhili habislerin yardım ve desteğiyle kotarmışlardı. Ancak kalplerdeki iman aşkı “Ya öl ya da ol” savunmasıyla düşmanları püskürtmüş, evlatlarına azda olsa içinde bağımsız yaşayacakları bir vatan toprağını bırakabilmek için kendilerini feda etmişlerdi.

1915 yılları milletimiz aleyhine en korkunç dönem olmuş; Ermeni’si, Rum’u, Arap’ı, Kürt’ü ve diğerleri devletimizi arkadan vurarak; Ruslar, İngilizler ve haçlıların oluşturduğu İtilaf Devletleriyle yaptıkları işbirliği sonucu milletimizi zalimce ve insafsızca katletmişlerdir. Ne var ki planladıkları bölünme ve topyekûn imha edememe intikamını dini, felsefi ve siyasi düşünce ve devrimlerle almaya çalışmış, sonuçta da muvaffak olup, o güçlü milletimizi tüyü yolunmuş kaza dönüştürebilmişlerdi.

Erdemli, adaletli, vicdanlı ve ahlak timsali milletimizi masonik hümanist argümanlarla öyle tahrip ettiler ki önce “din ve namus” telâkkisini ortadan kaldırdılar sonra da materyalistleştirdiler. Yetmedi! Tüm kanlı devrimler, laik ve putperest düşüncelerle din ve namus ideasından koparamadıkları halkımızı hümanist manipülasyonlu bilim, çağdaşlık, demokrat, rasyonalist ve pozitivist anlayışlarla devşirmişler; ilkin dinlerini ve vatanlarını müdafaa edenleri “soykırım” yapmakla yaftalamışlar, akabinde sözde sevgi ve barış hilesiyle dinler arası diyalog gibi şeytani bir tuzakla vahye düşman kılmışlardır.

Yahudi-mason ittifakının hedeflediği her inanç ve düşünce sahibini hümanizmle etkilediler, tartışılmaz hayati ve insani değerleri İslam çatısı altında adaletle mukim kılmak yerine masonluğun hümanist felsefesini rehber edinerek, gaddar ve faşist anlayışları meşrulaştırmışlardır. Alttan alta biçerek sinsice yozlaştırdıkları milletimizi Allah’tan ve değerlerinden uzaklaştırmışlar, kahraman atalarımız adına düzenledikleri gösterileri ruhsuz ceset misali maddileştirmişlerdir. Oysa şehitlerin ölü değil diri oldukları Allah’ın açık bir hükmüdür. Aslında bugün kutladığımız “Çanakkale Zaferi” gibi şanlı geçmişimizi yâd etmemize içten içe karşıdırlar. Çünkü dinler ve medeniyetler arası işbirliğine zarar vermekte, masonların hümanist felsefesi aleyhine tahripkâr bir düşmanlık pekiştirdiğinden zafersi kutlamalara muhaliftirler.

I.Dünya Savaşındaki işgalcilerin tamamından özür dilenmesini samimiyetin göstergesi saymaktadırlar.

1915’deki hain Ermenilerin ülkemizi işgal eden Ruslarla işbirliği yaparak, binlerce kadınımıza tecavüz etmesi, çocukların kafalarını kesmesi, yaşlı-hasta demeden ahırlara doldurup diri diri yakarak feryatların yeryüzü ve gökyüzünü sarması, içimizde beslenen o aydın, sanatçı, politikacı ve âlim etiketli ucubeleri ilgilendirmemekte, vatan için kendilerini feda eden kahramanlarımızın kanlarıyla suladıkları topraklarda; “1915′te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum” cesareti, hadsizliği ve ihanetinde bulunabilmektedirler. Çok kısa bir gelecekte Çanakkale ve diğer cephelerde şehit düşen atalarımızı da katliam yapmakla suçlayacak, haçlı düşmanlarını öldürmelerinden “Büyük Felaket” addedip, olmayan vicdanlarıyla acılarını paylaşarak özür dileyeceklerdir. İşte o hainler, farklı inanç ve düşüncelerle bu topraklarda saygı ve itibar görebilmektedirler.

Başbakan Erdoğan’ın kaçak Ermenileri yurt dışı yapma fikrini aynen destekliyor, diğer kaçaklara gösterilen müeyyidenin Ermenilere uygulanmamasını haksızlığın ve adaletsizliğin ta kendisi olduğunu vurguluyorum. Ermeni yanlısı politikaların ne korkunç sonuçlar doğurduğu tarihsel gerçeklerle ortadayken; diğer komşu ülkelerden gelenler sınır dışı ediliyorlar da, neden Ermeniler korunuyor? Milli Mücadele yıllarında maddi ve manevi desteğini esirgemeyip bizlerle birlikte aynı duyguları paylaşan Pakistan, Afganistan ve Bangladeş gibi Müslüman kardeşlerimiz Türkiye’ye kaçak geldikleri gerekçesiyle sınır dışı ediliyorlar da, Türkiye’den nefret eden Ermeniler niye barındırılıyor, dul ve yetimlerimizin, işsizlikten kıvranan vatandaşlarımızın hakları peşkeş çekiliyor? Neden o kaçak Ermeniler, soykırım yalanını kabul eden ABD, İsviçre, Fransa, İsveç ve diğer ülkelere gönderilmiyorlar da, tıpkı I.Dünya Savaşındaki ihanetlerini tekrarlayabilmek için yeni bir fırsat tanınmasına izin veriliyor?

Ya kaçak Ermeniler sınır dışı edilecek ya da sınır kapıları sonuna kadar açılıp herkese aynı tolerans gösterilecek…

Başbakan Erdoğan’ın fevkalade makul, adil ve hukuki sınır dışı etme kararını eleştiren ve özür dilemesini isteyen o hain yaratıklar, mutlaka hak ettikleri karşılığı bulmalıdırlar.

Neden Ermeni canilerden özür dileyen, duygu ve acılarını paylaşanlar; soykırım yapmakla aşağıladığı kahramanların ülkesi Türkiye’de yaşayıp Ermenistan’a göç etmiyorlar? Kanla sulanmış bu aziz topraklarda dolaşmaları atalarımıza ihanet değil midir?

Gizli ve aleni Diaspora üyesi hainlerin ulumalarına dik durabilmeli; din, vatan ve milletini müdafaa edenlere karşı acımasız bir hasım oldukları hiçbir gerekçeyle bağışlanmamalıdır. Yaşadıkları vatan topraklarını canlarıyla koruyan atalarını soykırım yapmakla suçlayan ve canilerden özür dileyen bedhahların içimizde barınması ve amaçladıkları hedeflerine ulaşabilmek için Müslüman milletimize saldırmaları ve fitneleriyle birbirlerine kıydırmaya çalışmaları, şüphesiz haçlı misyonlarının kaçınılmaz bir gereğidir. Eğer şeytanın hümanist tuzağına düşmezsek, mutlaka Ermeni atalarının yanında soluklanacakları muhakkaktır.

Hainin düşmandan çok daha tehlikeli ve yıkıcı olduğu gerçeği dünya yaratıldığından itibaren kanıtlanmış; devletler, toplumlar ve düzenlerin sabun köpüğü misali yok olmalarına sebebin özellikle dış güçlerin gösterilmesi, maskeli münafıkların galebe çalmalarına zemin hazırlamıştır. Oysa devlet yıkılışının ve millet bölünmesinin ardındaki hainler yüceltilip önder yapılmasaydı; aleyhimizde hiçbir tertip hazırlanamayacak, işgale uğramayacak, zayıf düşmeyecek, yıkıcı bir ihanetle karşılaşmayacak, aleyhimize hiçbir karar alınmayacak, haklı olduğumuz duruşumuzda haksız ilan edilmeyecek, barbarların oyuncağı olmayacak ve hümanizm adına canavarlardan özür dilenerek şerefli geçmişimiz mahkûm edilmeyecekti.

“Münafık, kâfirden yetmiş kez daha tehlikelidir.” Hz. Muhammed (SAV)

Bu listedeki ve benzer düşüncedeki hainleri asla unutmamanızı, geçmişteki acıları yaşamamak için kimliklerinin yanılgısına düşmemenizi öğütlüyorum.

http://www.ozurdiliyoruz.com/

Hiç yorum yok: