20 Kasım 2008 Perşembe

Süper fosların çöküşleri

Her ne etnik, din, devlet ve milletten olunursa olunsun; insanoğlunun karşı karşıya kaldığı küresel lanet, son derece aşikâr olup, her geçen gün daha da beterleşerek; elem, acı, açlık, yokluk, korku, afet ve savaşları arttırıp canlılığı yitireceği tartışılmazdır. Yaratıcının geçici bir süre için kimilerine lütfettiği zenginlik ve üstünlüğü kendilerinden bilerek benliklerini kabartanların düştükleri durum; akılcı, iradeci ve bilimci tüm teorilerin yıkılmasına, dünün sözde başarılara imza atanların günümüzdeki çöküşleri, şüphesiz sorgulamayı mecbur kılmaktadır. Tarihi irdelemeyenlerin bizzat içinde oldukları günümüzü gözlemlemeleri, soruları yanıtlamaya yetecektir. Kozmetik ürünlerin tavan yaptığı bir dünyada iradesel başarılardan söz etmek, irrasyoneldir.

İnsanlık adına kötü olan her düşünce ve eylemi ihtirasında barındırarak dünyayı, hatta kainatı mahvetmeye devam eden ABD’ye karşı iyiyi temsil edebilecek bir ittifakın oluşturulamaması, gerilemenin ve yok oluşun tartışılmaz bir kanıtıdır. ABD ve müttefikleri; insanı insan yapan sevgi, barış, merhamet ve paylaşımın tükendiği öyle bir dünya oluşturdular ki, ahiretteki bir yaşam olan cehennemi dünyada da tattırmayı başararak; iyi, güzel ve helal ne varsa silip süpürdüler.

Yapılan haksızlık ve zulümler neticesinde sözde ekonomileri yıkılmaz zannedilen güçlerin gerçekte nasıl çerçöp çıktıkları anlaşılmış, muvaffakiyetlerini dayandırdıkları bilimsel ve teknolojisel kuramların hiçbir karşılığı olmadıkları kavranabilinmiş ise de, krizden kurtuluşlarını yine o hipotezlere güvenerek yeni yapılanmalara gitmeleri, maalesef gerekli dersi alamadıklarına bir delildir. ABD gibi fevkalade cazibesi ve etki gücü akıcı bir şeytanın inşa ettiği dünya düzeninde huzur, güven ve erdemliğin var olabilmesi mümkün değildir. Çünkü iyilik ve adalet, şeytanın fıtratına aykırıdır. Örneğin; süresi sadece birkaç saniyeden ibaret olan cinsel bir tatmin esnasında başka alemlere uçarcasına zevkin doruğuna erişip, doyum akabinde nasıl ki düşüyorsanız, hiçbir zaman kalıcı olamayan makyaj misali gelişmelerde aynı sonla neticelenmektedir. Bu sebeple özendiren maketlere değil, kalıcı ve yıkılmaz yapılara güvenilmelidir.

Materyalistleşmiş dünyanın felaketler ya da gündemdeki ekonomik kriz karşısındaki acizliği, güçlü sanılan insanoğlu ve devletlerin gerçekte ne kadar zayıf ve biçare olduklarını gözler önüne sermiştir. Gelecek adına rızk endişesi taşıyan insan, rızk verenin Yaratıcı değil de, yaratıklar olduğu sanıyla bir ütopyada yaşamış olmanın sıkıntısı ve üzüntüsüne gark olmaktan kendilerini alıkoyamamakta, dolayısıyla beterin, daha beteri olabileceğini muhakeme etmeksizin sabredemeyerek, umutlarını yine o foslara bağlayabilmektedirler.

Bir saniye sonrası meçhul inişli-çıkışlı bir yaşamda yarınlara yönelik endişe ve korkular veya müspet hayaller, ancak mühürlenmiş insanların düşünce ve hedefleridir ki, böylesi özgür bir iradeye hiçbir yaratık sahip olamamıştır. Düalite gereği hayrı ve şerri tatmakla yükümlü olan insanoğlu, yaratıksal haddinin kaçınılmaz bir gereği her haline şükretmeli, yarını yaşama garantisi olmadığı halde yarını düşünmektense, yaşadığı anının icabını yerine getirmeye çalışmalıdır.

Geçmişteki toplumların başlarına gelmiş o korkunç musibetler, henüz günümüzdeki hiçbir toplumun başına gelmemiş; savurganlığın, israfın ve haksızlıkların dizginlenmesi adına, dünyanın kendine çekidüzen vermesinin yolu açılmıştır. Ancak defaten edinilmiş tecrübelerinde bir işe yaramadığı mutlaktır.

Aslında ekonomik kriz yoktur, ders alınması gereken öğretiler vardır.

Hiç yorum yok: