11 Kasım 2008 Salı

Kemalizm’in tanrısı Mustafa Kemal Atatürk

Öncelikle Mustafa Kemal; Osmanlı ordusunda subaylık yapmış, düşmana karşı savaşmış, devleti Osmanlı’yı ve tüm İslam ülkelerinin yönetimini elinde bulunduran hilafeti yıkarak, yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuş bir lider ve ilk Cumhurbaşkanı’dır. 1938 yılından itibaren ölüdür; ne ölümsüzdür, ne uludur, ne kurtarıcıdır, ne de Türkiye’ye artı-eksi katabileceği hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla herhangi bir ölünün arkasından lehte veya aleyhte konuşmama gibi bir prensip sahibi olmamdan, ancak somut kanıtları ciddiye alır ve tanrılaştırılmaya çalışılan insanların gerçekte kurtarıcı bir Yaratıcı değil, bir yaratık oldukları temelinde delillerle hareket ederim. Hele, %99’u Müslüman olan Türkiye gibi bir ülkede, Allah yerine Atatürk’ün konmaya çalışılmasını, Kemalist gibi azınlık bir grubun tanrısının tüm ülkeye mal edilmesini kabullenemediğimden, toplumumuzu aydınlatmayı da vazgeçilmez bir görev addederim.

Bir toplumu mahvetmenin savaşsız yolu, akılları karıştırmaktır. Böylece karışan akıllar, eğitim ve şartlara göre her türlü yalana itibar ederler. İnsanoğlunu yıpratan, bitiren ve kahrettiren benlik; aklını “tanrı” algılamasıyla yaratıcısını reddetme yoluna gitmiş, kendince zannettiği başarıları, gelişmeleri ve keşifleri “olumlu bilim, irade ve akıl” prensipleri çerçevesinde değerlendirmiştir. Hedefinin her ne kadar akıl ve bilim olduğunu iddia etse de, gerçekte Yaratıcıyı ve vahyi dışlamak olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanoğluna, benliğini cezp etmesinden dolayı son derece mantıklı gelen hilesel bu anlayış, aslında kamufle edilmiş olan ateist özlü hümanist ve materyalist felsefedir, başka bir deyişle evrim teorisidir.

Ünlü mason ve laik Lessing'in, lâik ve putperest devletlerce ve üniversitelerce yasallaştırılmış, şu temel ilkesine bağlı eğitim verilmektedir. "insanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerekseme kalmayacaktır."

Laik ve Kemalist devletçe, 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümüyle ilgili verilen mesajlar ve atılan nutuklarda, ateist bir Atatürk biyografisi çizilmesi ne kadar doğrudur? Çünkü tarihi incelediğimizde ve Atatürk’ün sözleri incelediğinde, sözleriyle çelişen birbirine zıt Atatürkleri görmekte, dolayısıyla halkımız, hangi Atatürk sorusunu sormaktan kendini alıkoyamamaktadır.

Atatürk bir tanrı mıdır, yoksa bir insan mı? Eğer bir insan ise; neden mezarındaki bir ölü gibi davranılmayıp, tıpkı bir tanrı gibi sürekli ölümsüzlüğünden bahsedilerek kendisinden yardım dilenilmekte, her an ve her yerde anılarak heykellerinin ve fotoğraflarının başında saygı duruşunda bulunulmakta, hatadan münezzeh bir ulu gibi, ilkeleri ve inkılapları eleştirilmeksizin ve değiştirilmeksizin ilahsal bir aşk ve tazimle bağlanılmakta, anıtkabirine gidilmeden ne bir işe başlanabilmekte, ne de bir işe son verilebilmektedir? Ve daha birçok şey….

Evet, hangi Atatürk?

- Mustafa Kemal, 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir’deki Zağnos Paşa Camii’ndeki ünlü konuşmasında; "Kanuni esasi Kur’an’ı azimünşandır." demiştir.

- Uğur Mumcu, Kazım Karabekir’in Hatıraları adlı kitabında,
Atatürk’ün şu sözlerine yer vermiştir. "Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur." demiştir.

- 27.Ekim.1922 Bursa’daki konuşmasında "Kan ile yapılan inkılâplar daha muhkem olur, kansız inkılâp ebedileştirilemez." demiştir.

- 20 Nisan 1931’de "Yurtta sulh, cihanda sulh" demiştir.

Bir sorgulayalım bakalım; Atatürk, Türkiye'yi Ku'an'ı azimüşan ile yönetmek isteyen bir şeriatçı mı, yoksa din ve namus telakkisini ortadan kaldırmak isteyen ateist bir materyalist miydi?
Atatürk, inkılapları kanla yapmış bir diktatör mü, yoksa barışcıl bir hümanist miydi?

Hiç yorum yok: