17 Kasım 2017 Cuma

FETÖ’den ne farkınız var!

Ya da diğer totaliter baskıcı rejimlerden veya vahiy yani Kur’an karşıtı haçlı-siyonist küfürden farkınız nedir? Yüzyıllardır canlarını Allah yolunda vererek şehid düşen Müslüman Türk Milleti’nin tek amacı Kur’an’ı hâkim kılmak değil miydi?

Öyleyse sizler kimsiniz ki, Allah’ın indirdiği hükümlere karşı çıkarak şeytani vesveselere zorlamak suretiyle mecbur etme cüretkârlığında bulunabiliyorsunuz?

FETÖ’nün elebaşı F. Gülen adlı yüzyılın münafığı; “Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır” diyerek, nasıl haçlı-siyonist düşmanların dostu olabilmiş ise, siz de “Kur’an Müslümanlığı teröristliktir” düşüncesiyle iman ehlini teröristlikle yaftalayarak, Allah’ın tek ve hak olan dini İslam’ı aynı güruha peşkeş çekmektesiniz.

Ebu Hanzala lakaplı Halis Bayancuk’ın Kur’an dışı ne sözü ve davranışı vardır ki, “Anayasayı İhlal” suçlamasıyla tutuklayarak, müebbet hapisle yargılayabiliyorsunuz? Kur’an’ı Kerim’i serbest bırakan siz değil misiniz? Eğer anayasa Kur’an’a muhalif ve Allah’ın hükümleri dışında ise, başta şahsım olmak üzere tüm Müslümanlar anayasa ihlali içindedir. Çünkü yaratıcısı Allah’a, vahyettiği Kur’an’a, dini İslam’a ve düzeni şeriata hiçbir Müslüman karşı çıkamaz; çıkması halinde dinden çıkmış bir mürted olur. Öyleyse Türkiye’de ne kadar Müslüman var ise, tamamı tutuklanarak anayasayı ihlal etme suçundan dolayı müebbet cezaya mahkûm kılınmalı ve Kur’an büsbütün yasaklanarak ihlal engellenmelidir.

Hem Müslümanlığı kabul ederek, Allah ve Resulü’ne iman edip hükümlerine yani anayasasına kayıtsız-şartsız uyacağına söz vereceksin; hem de Allah ve Resul’ünün hükümlerine muhalif seküler-laik bir anayasayı kabul edeceksin.

Ya Türkiye’de Kur’an’ı yasaklayacaksınız; ya da Kur’an ile düşünüp amel edenlere karşı koymayacaksınız. Böylece manipülasyonlara son verip öyle net olacaksınız ki, kimse kalkıp devletin yasal olarak tanıdığı Kur’an ile diretmeyecektir.
  
Peki, TCK’nın 309 maddesine göre anayasa ihlali nedir?    
“Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.”
Halil Bayuncak’ın yazılı ve görsel ifadelerini incelediğimde; anayasaya binaen hiçbir cebir ve şiddet içeren tek bir söz kullanmadığı; aksine düşünce ve ifade özgürlüğüne vurgu yaparak, ateistlere tanınan hürriyetin kendilerine de sağlanarak baskı yapılmamasını istediği aşikârdır.
Zaten Anayasanın 26. Maddesi; “Herkes düşünce ve kanaatlerinde söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.“ Ayrıca AİHM 10. maddesine göre de; “Herkes görüşlerini açıklama ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”  
Ancak diğer Kur’an düşmanı haçlı-siyonist ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de Kur’an ile imanın ve amelin bir teröristlik olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlara göre Müslümanlığın ölçüsü nedir ki, Kur’an ile düşünen, vaaz veren ve amel etmeye çalışan terörist olabilmektedir?
Hem anayasada sürekli değişikliğe giderek ihlalde bulunan devletin ya da meclisin ta kendileri değil midir?    
Ebu Hanzala yani esas adıyla Halis Bayuncak, savcının iddia ettiği gibi ne silahlı bir terör örgütü kurmuş, ne cebir ve şiddet yoluyla herhangi bir kimseye karşı baskı yapmış, ne herhangi bir terör örgütünün yöneticisi olmuş, ne eline silah alarak kimseyi öldürmüş ne de anayasayı değiştirme maksatlı güvenlik güçlerine karşı bir eyleme kalkışmıştır.
Öyleyse söz konusu anayasa maddelerin ve AİHM de belirtildiği gibi cebir ve şiddette bulunduğuna dair hiçbir kanıt olmadığı halde, neden tutuklanarak müebbet hapisle yargılanabilmektedir?
Aslında seküler-laik anayasa öyle bir çelişkiler yumağıdır ki, hem bedenleri alabildiğine teşhir ettirerek şehveti kamçılattırır; hem de bakışlardan rahatsızlık duyulduğu gerekçesiyle tacizlikle suçlayıp ceza verir.

Hatırıma; şapka kanuna karşı çıkmasından dolayı hakkında idam fermanı verilen ve yakalanmadan önce ölmesinden ötürü mezarından çıkarılarak asılan Mevlevi ibrahim Hakkı Efendi geldi. CHP iktidarında Erzincan İstiklal Mahkemesince gıyabında idama mahkûm kararı alınan Mevlevi ibrahim Hakkı Efendi, o günün Müslüman her vatan evladı gibi işgalci düşmanlara karşı dinini, vatanını ve milletini savunmuştu. Ancak şapka kanununa muhalefet etmesinden kendisini bulamadıkları için idam kararını gerçekleştirememişlerdi. Aradan iki gün geçtikten sonra bir sabah namazı vakti, İbrahim Efendi’nin eceli gelir. Çocukları babalarının ölüm haberini İstiklal Mahkemesine bildirir. Mahkeme tarafından köye bir müfreze gönderilir. Müfreze başındaki yetkili bu durumu kabul etmez. "Olmaz, bu adam kanuna karşı geldi, mutlaka asmam lazım" der. Bunun üzerine kabir açılıp ceset çıkarılır, şahitlerin huzurunda kanuna muhalefet etmek suçundan cesedi asılarak tekrar gömülür.

Öyleyse dünün CHP iktidarı ile günümüz Ak Parti iktidarının farkı nedir? Sonuçta her ikisi de seküler-laik anayasanın Kur’an karşıtı bayraktarları değiller midir?   
Ebu Hanzala, Kur’an’a tabi bir Müslüman oluşundan seküler-laik anayasayı kabul etmiyorsa, cezası hapis değil ancak vatandaşlıktan çıkarılmasıdır. Ben de söz konusu anayasayı sindirmeyerek kabul etmiyor ve Kur’an dışı herhangi bir düşünceyi ve rejimi kayıtsız-şartsız reddediyorum. Çünkü ben bir Müslüman’ım!
Anayasayı düşüncesiyle ihlal eden kim varsa; devletin yapması gereken ceza vermek değil, vatandaşlıktan çıkarmaktır. Nasıl ki, İslam’da zoraki bir değişim mevzubahis değil ise, çağdaşlığıyla, demokrasisiyle ve özgürlüğüyle övünen beşeri anayasalar ve yönetimlerde de değişime zorlanılmamalı; her görüşe tanınan düşünce ve fikir özgürlüğü muadil olmalıdır. Her ne kadar seküler-laik bir devlet ile Müslüman bir milletin dayanışması olamaz ise de, baskı ve yaptırımlarla bütünleştirilmeye çalışılması ancak bir mastürbasyondur.
Dolayısıyla din dışı seküler-laik anayasayı kabul etmeyenler vatandaşlıktan çıkarılmalıdır. Her halükarda yeryüzü yaratıcı Allah’ın bir arzı olmasından ruhsuz bir beden olmayı kabul etmek yerine, ruhlu bir hayat olan ahiretin ebediliğini tercih etmek, Müslümanlığın bir şiarıdır.
Ben Müslümanlığı kabul ederek Allah’a söz verip kul oldum ve yaratıcım Allah’tan başkasının hükümlerine uyabilmem mümkün değildir; madem vatandaş olarak tartışılması dahi söz konusu olmayan haklarım var; ya Allah’ın hükümlerini yerine getirebilecek mülki bir hakkım olmalı; ya da vatandaşlıktan çıkarılmalıyım. Aksi bir düşünce apaçık bir barbarlıktır; zulümdür ve insanlığa bir ihanettir!
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

"Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: «Ne işde idiniz!» dediler. Bunlar: «Biz yeryüzünde çaresizdik» diye cevap verdiler. Melekler de: «Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!» dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir." Nisa 97

Hiç yorum yok: