11 Ağustos 2017 Cuma

Yaratılanı, yaratandan ötürü sevme…

Aksi takdirde kötünün yani şeytanın akıbetine uğrarsın! 

Hiçbir yaratık, yaratıcısı Allah kadar insanlara daha merhametli ve daha yakın olamaz. Lâkin hümanist düşünce temelinde insanoğlunu bir bütün ele alarak sevmek, hoşgörüde bulunmak, saygı göstermek, dost edinmek, küfrüne razı  olurcasına sessiz kalmak, muhabbet beslemek yalnızca dünyayı değil ahiret yurdunu da zillet içinde kaybetmektir. 

Allah öyle bir Tanrı’dır ki, yarattığı kötülere amansız bir düşman, iyilere ise vekil, yardımcı ve ebedi bir dosttur. Ancak kimin iyi yahut kötü; dost veya düşman olduğunu indirdiği vahiyle zapt altına almış; kriterini doğrudan zatı ile özdeşleştirerek kıyası yani örneği mümkün kılmıştır.

Allah, Tevbe süresi 73. ve Tahrim Süresi 9. ayetlerinde; “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” kesin buyruğuyla yarattığı kötü kullarının yeryüzünde hüküm sürmemesini, kötülüğü yaymamasını, çıkardıkları fitnenin ortadan kaldırılmasını ve vahye muvafık iyiliğin tamamen egemen olmasını vurgulamış; böylece seküler hümanizm bayraktarı yaratılmış şeytan ve işbirlikçilerine karşı tavizsiz bir mücadele emretmiştir.

İnsanı ruhen değil, bedenen baz alarak değer biçen hümanizm, yaratıcısı Allah’a karşı çıkarak asileşen nankör ve hain düşmanları insan belleyebilmiştir. Oysa yaratıcısı Allah’a ve indirdiği hükümlere savaş açan bir yaratılmışın insan olabilmesi, güvenilebilmesi yahut dost edinebilinmesi mümkün değildir.  

Bu sebeple kökü seküler-laik olan Allahsız bir hümanist evrensel insan hakları aldatmacısıyla haksızlık, adaletsizlik ve ahlaksızlık nefis güdümünde meşrulaştırılmış; insaniyetsizliklere cesaret verilerek teşvikte bulunulmuş; adam öldürmekten daha büyük bir suç olan fitne, fikir ve ifade özgürlüğü adına cihanı sararak, yaratılmış insan, ”tanrı insan” hipoteziyle kayrılıp yanlış ve kötü ne varsa ödüllendirilmiştir. Böylece kabul edilen yanlışlık, kazanılmış zehir olarak insanlığı kırıp geçmiştir.
Özellikle hiçbir Müslüman, Allah ve Resulünün hüküm verdiği bir şeyi kendi istek ve düşüncesine, hele de seküler-laik yasalara veya hümanist düşüncelere göre yorumlayamaz, ilişik kuramaz. Doğruyu ve iyiyi kayıtsız savunmak yerine çıkar fırsatçılığı veya sekülerist anayasa boyunduruğunda yanlışın yanında yer alarak kötünün yok edilebilmesi için mücadeleden kaçınmak, işte o vahiy dışı masonik insan hakları beyannamesinin gizli ve asli hükmüdür. Oysa Allah, Enfal Süresi 39. ve Bakara Süresi 193. Ayetlerinde; “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. (Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur).buyurmuştur. 

Din, ahlak, hak ve adalet için girişilen her yol, Yaratıcı Allah’ın hükmü dâhilinde farzdır. Dolayısıyla iyi veya kötü, dost ya da düşmanın kim olduğu, Allah ve Kur’an’a muvafık Resul’ün sözleriyle orantılıdır.

Neden diye sorulacak olunursa; kalplerde gizlenenleri sadece ALLAH’ın bilmesindendir.
"Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur." Mümtehine 1
(Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!” Furkan 52

“Müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” Hucurat 15

Hiç yorum yok: