20 Ağustos 2017 Pazar

Vekâletle yapılan “KURBAN” bir şirktir…

Allah’a yapılan kurban gibi önemli bir ibadeti, diğer bir ifadeyle kesin bir hükmü çeşitli yorumlarla önemsizleştirenler, Allah’a karşı apaçık bir saygısızlık ve üstünlük içerisindedirler.

Nasıl oluyor da farz olan kurban, vacip kabul edilebiliyor?

Kurban, namazla eşdeğer fevkalade önemli bir ibadet olup, törene iştirak edilmeksizin vekâletle yerine getirilmesi Allah’a gizli bir üstünlük koşmadır. Ekonomik durumu kurban sunmaya gücü yetmeyenlerin dahi herhangi bir kurban törenine iştirakleri tartışılmayacak ve kaçınılmayacak bir yükümlülüktür. Asıl olan maddiyat değil, emre itaatlik olan ihlâstır.

Yeryüzünün “ilk” cinayeti ve kötülüğü olan Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi de, takdim ettikleri “Kurban”ların Allah nezdinde kabulü yüzünden vuku bulmuş, böylece kurbanın fiziki değil fizikötesi ne kadar ehemmiyetli bir ibadet olduğu; hem olaylarla hem de ayetlerle zikredilmiştir. Kevser süresi 1. ve 2. ayetlerde; “(Ya Resulüm!) Gerçekten Biz, sana kevseri verdik. Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” emredilmiştir.

Ancak dini materyalistleştiren âlimler, kurbanı Allah’a bir saygı ibadetinden çıkarıp maddeye indirgeyerek, her zaman yapılması mümkün olan bir yardımı manipüle edebilmişlerdir. Hatta bunu yaparlarken de, farz olan kurban ibadetini vacip kılmak suretiyle emrin peygambere yapıldığını; dolayısıyla iman edenleri muaf tutarcasına ılımlaştırabilmişlerdir. Oysa hac ibadeti dahi kurban kesilmeksizin yerine getirilemiyor ise, vacip olan bir şeyin farza galebe çalabilmesi mümkün olabilir mi?

Kur’an’a muaf olmayan ve vahiyde yer almayan vacip anlayışı tamamen beşer odaklı bir terimdir. Diğer rivayetlerde olduğu gibi her ne kadar peygamber efendimizle ilişkilendirilmiş olunsa da, Allah Resulü asla vahyedilenin yani Kur’an ayetlerinin dışına çıkmamış; hiçbir söz ve davranışta yani sünnette bulunmamıştır. 
   
Şayet Kurban; yoksul doyurma amaçlı bir yardım, sıradan ve basit bir kasaplık; vekâletle yerine getirilecek ehemmiyetsiz bir ibadet olsaydı; Hz. İbrahim oğlunu kurban etmeye kakışır mıydı? Neden oğlunun kurban edilmesi için bir vekil tayin etmemişti de, canlı canlı çok sevdiği oğlunu kesmeye kalkışmıştı? Ayrıca günümüzdeki gibi oğlu Hz. İsmail’i kurban etme amacı, etini yoksullara dağıtmak için miydi? 

İlk insan Hz. Âdem’in yaratılması ile cennetteki şeytanın saptırılması; iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, savaş ile barış, dostluk ile düşmanlık, isyan ile sabrın temsilci ve taraftarlarını saflara ayırmıştır. Hz. Âdem’in oğulları ve yeryüzünün ilk üçüncü ve dördüncü insanları Habil ve Kabil; kardeş olmalarına, vahiyle bildirilmiş herhangi bir fitneye neden olabilecek anlaşmazlığa ve paylaşılmayacak hiçbir çıkar ve nedenleri bulunmamasına rağmen; Kabil kardeşi Habil’i öldürerek, yeryüzünün “ilk cinayet”’ini işler. Her ikisinin Allah’a şükredebilmek adına sundukları kurban; Habil’inkinin Allah tarafından kabul edilip, Kabil’inkinin “bir bilgi”’ye göre reddedilmesiyle, benlikten fışkıran ve yeryüzünü sarsacak olan düşmanlığın, isyanın, riyakârlığın, kıskançlığın ve kötülüğün temelleri atılır ve ilk emsal ürün olarak geleceğe yön verir.

Allah, neden Habil’in kurbanını kabul etmişti de, Kabil’inkini reddetmişti? Üstelik peygamber çocukları olmalarına karşın, her ikisi de taptıkları Yaratıcıları için kurban takdim etmemişler miydi?

Bir düşünün; Peygamber oğlunun elleriyle boğazladığı kurbanı dahi kabul etmeyen Allah, acaba başında bulunup törene iştiraki bile tenezzüle yanaşmayarak vekâletle kestirilen kurbanları kabul eder mi?

Hz. İbrahim, rüyasını Hz. İsmail’e anlatarak; “Ey oğulcuğum, doğrusu ben, rüyada seni boğazladığımı görüyorum. Sen ne dersin?” dedi. Çünkü peygamberlerin uykudaki rüyaları, aynı zamanda vahiy niteliğindedir. Hz. İbrahim’in rüyasını oğluna bildirmesi, ona durumunun daha kolay olması, ayrıca Allah’a ve babasına itaatte küçüklüğüne göre sabrını, sadakatini, gücünü ve azmini denemek içindi. Hz. İsmail dedi ki: “Babacığım, sana emrolunanı yap. Allah’ın sana emretmiş olduğu beni boğazlama işini yerine getir. İnşallah beni sabredenlerden bulursun. Şüphesiz ben sabredeceğim. Bunun ecrini Allah katında bulacağımı umuyorum” dedi.


Yaratıcıları Allah’a ikisi de teslim olunca, Hz. İbrahim oğlu İsmail’i alnı üzerine yatırdı ve tekbirler eşliğinde şahadet getirerek Allah’ı zikrettiler. Bu, öylesi bir imanı ve teslimiyeti sembolize ediyordu ki, İsmail, üzerindeki bembeyaz gömleğiyle babasına; “Ey babacığım! Beni kefenleyebileceğin başka elbisem yok. Bunu çıkar ki beni onunla kefenleyebilesin” dedi. Hz. İbrahim gömleği çıkarmaya çalışırken, “Ey İbrahim! Sen rüyayı gerçekleştirdin” nidası geldi. Hz. İbrahim dönüp bir de baktığında karşısında; beyaz, boynuzlu ve iri gözlü bir koç duruyordu. Allah; “Elbette Biz, ihsan edenleri böylece mükâfatlandırırız” ayetiyle, kendisine itaat edenlerden hoşlanmayacakları şeyleri ve zorlukları engelleyeceğini, işlerinde onlar için bir ferahlık ve çıkış yeri kılacağını bildirdi.

Gerek Kabil’in kardeşi Habil’i öldürerek, gerekse Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek isteyerek geleceğe ışık tutan olaylar, takdir edileceği üzere kurbanın maddi öneminden ziyade manevi yüceliğini ortaya koymakta, dolayısıyla kurbanın karın doyuran özelliğinin değil, Allah’a teslimi bir saygı olduğu kanıtlanmaktadır. Eğer aksi olsaydı; ne Kabil Habil’i öldürür ne de Hz. İbrahim oğlunu kurban ederdi. Şüphe yok ki Hz. İbrahim, canından üstün tuttuğu oğlunun etinden yararlanmayacağı gibi, yardım maksadıyla yoksullara da dağıtmayacaktı.

Sözde Yaratıcıları adına kurban kestiklerini öne süren inananların benliklerini yücelterek; ya ete odaklanmaları, ya törene sabredememeleri, ya törene iştiraki önemsememeleri, ya da yoksullara ve hayır kuruluşlarına yardım yaptıkları gerekçesiyle kibirlenerek kurbanlarının başında bulunmamaları, kurban takdim ettikleri Allah’a karşı büyük bir saygısızlık, samimiyetsizlik ve hakarettir. Sanki tanrılarmışçasına böbürlenerek kutsal merasime tenezzül etmemeleri ve adlarına “vekil” atamalarının cüretkârlığı, kimin “Tanrı” olduğu sorusunu doğurmaktadır. Sanki Allah’a kemik atarcasına yahut kana ihtiyacı varmışmışçasına gösterilen akıl almaz bencillik ve saygısızlık, şüphesiz kurbanlarını da mundarlaştırmaktadır.

Kendi gibi bir insan olan politikacının, devlet adamının ya da menfaat sağlayacağını düşündüğü iş veya bir ilim adamının önünde esas duruşa geçmeyi, özen ve heyecanla hazırladıkları hediyeleri sunmayı şeref ve kazanç addedenler; neden aynı duruşu Allah’a karşı göstermiyorlar? Eğer kurbanın Allah nezdinde ki ehemmiyeti anlaşılmış olsaydı; laubali, şımarık, kibirli ve kasıntı davranışlar yerine, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etme esnasında duyduğu o tarifi imkânsız aşk, arzu ve heyecan hissedilir, dolayısıyla iman açığa çıkardı. Herhalde vekâletle kurban kestirenler Hz. İbrahim (a.s)’den, Hz. Muhammed (s.a.v)’den ve peygamberlerden daha üstün olmalıdırlar ki, Allah’a sunulan ibadet odaklı hediyelerin başında dahi bulunmayı kendilerine layık görmemektedirler. Allah’a saygısı olmayanın bir başkasına duyabilmesi ve karşılıksız yardımda bulunabilmesi mümkün müdür? Bu sebeple tatmin amaçlı yapılan mastürbasyonlar anlaşılmamaktadır.

Cemaatle namaz kılınması misali imam niteliğindeki kurban keseni vekil tayin edebilirsiniz ama orada bulunma zorunluluğunu yok sayamazsınız. O takdirde imamı da vekil tayin edin ve sanki cemaatte namaz kılıyormuşçasına namaz kılmış olmanız nasıl imkânsız ise; kurbanınızın da Allah nezdinde hiçbir değeri bulunmamaktadır. Yaratıcı Allah’a sunulan kurban sahibinin sanki Allah’tan büyükmüşçesine ibadete iştirak etmemesi, tartışmasız GİZLİ BİR ŞİRKTİR…

Kurbanınızı ya doğrudan ya da vekil aracılığıyla Allah’a takdim ettikten sonra dilerseniz tamamını yiyebilir, dilerseniz tamamını istediğiniz kuruma veya yoksula bağışlayabilirsiniz. Kurban toplayan sömürücülerden törene iştirak etmek istediğinizi şart koşmanız kaçınılmaz olmalıdır. Başka ülkelerdeki yoksullara Kurban adına yapılan yardımlar, kişinin Kurbanı değil hayrıdır. Dolayısıyla Kurbanın amacı tazimsel bir ibadettir.

Peygamberler dâhil yaratıklar içinde en muazzam ilim sahibi şeytan, ilmiyle nasıl ebedi cehenneme gark olduysa; ilmine güvendiğiniz işbirlikçi ve fırsatçı rivayetçilere güvenip ateşe girmeyiniz…

Zaten böylesi sapkın batıllıkta bulunmaları yüzünden Allah yolunda can verilecek cihad ibadetinden kaçar ve tıpkı kurban ibadetindeki mazeretleri misali cihadı terörizmle özdeşleştirirler.

Unutmamalıdır ki sen, yaratık bir kulsun. Yaratıcı’nın rızasını kazanabilmek maksadıyla sunduğun hediyeyi törene iştirak etmeksizin vekil aracılığıyla takdim edemezsin!

Cemaatle namaz kılarken nasıl vekil kıldığın hocanın arkasında durma zorunluluğu var ise, kurban ibadetinde de vekil tayin edilen kimsenin yanında bulunma mecburiyeti vardır!
   
“Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder" dedi.” Maide 27

 “Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, İşte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.” Nur 52

“Saygı duyan kimse öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçacak, sonra ne ölecek ne de yaşayacak.” El Ala 10-13


“Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.” Enbiya 19

Hiç yorum yok: