18 Ağustos 2017 Cuma

Yalnızca ALLAH tehdit eder…

Ama beşeri, Allah ile eşdeğer tutabilen insanlar, Allah’tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile birbirlerinden korkarak tehditlerinin bir yaptırımı olabileceğini düşünürler.
Yıllar önce Anayasaya Mahkemesi Başkanlığını yapan Yekta Güngör Özden ile karşılıklı mektuplaşırken, İslam’a karşı göstermiş olduğu hadsizliğinin yanlışlığını ifade etmiş; dünya menfaatinin önemsizliğine vurgu yapmak suretiyle yaşamının sonunda ölüm gerçeğini hatırlatıp, Ahzab Süresi 16. Ayeti bilgilerine sunmuştum.   
(Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.” Ahzab 16

Hem de Anayasa Mahkemesi Başkanlığını yapan o şahıs ve Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği, tehdit eden Allah değil de benmişim gibi aleyhimde ceza davası açarak, 5 ay 16 gün hapis cezası aldırmışlardı. Açıkçası Allah’a veremedikleri cezayı, ayetini tebliğ etmemden dolayı bana vermişlerdi. Ne de olsa Türkiye seküler-laik bir ülke ve söz konusu başkanda muhakemeden yoksun bir beyindi!

Mutlak bir karşılığı olmayan tehdit, köpeğin ulumasından farksızdır. Tehdidin bir yaptırımı olabilmesi için, mutlak bir irade gerekmektedir. Mutlak İrade’de sadece yaratıcı Allah’a haiz olmasından, herhangi bir dileğin karşılık bulabilmesi iznine bağlıdır. Öyleyse yaratıcının güdümünde olan kul kimdir ki, tehdidi korku doğurabilsin?  
Yine bir gün yaptığım röportajdan dolayı hakkımda açılan kamu davasından ötürü Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde derginin yazı işleri müdürü ve muhabiri ile birlikte yargılanmıştım. Yargılanmam sırasında savunma gerekçesiyle ayeti kanıt olarak sunduğumda; hâkim, “burada ayet okuyamazsın” diye çıkışınca; “her yerde okurum ve kısıtlayamazsınız” yanıtını verdim. Öfkelenerek, “seni tutuklarım” diye tehdit edince; “Allah izin vermez ise tutuklayamazsınız” cevabım karşısında; bir müddet donuk ve kızgın gözlerle baktıktan sonra dışarıya çıkmamamı istedi. Beni tutuklayamadığı gibi o davadan ceza bile verememişti. Çünkü Allah, dilememişti.
Allah, dilemedikten sonra bir yaprağın yere düşmesi dahi nasıl mümkün değil ise, ne hâkimin ne de başka bir beşerin tutuklayabilmesi yahut öldürebilmesi de mümkün olamazdı.   
Yaklaşık ticaret yaptığım 120’ye yakın ülkede karşılaştığım olaylar öyle inanılmazdı ki, mutlak iradenin sadece Allah olduğu gerçeğini kavramama sebep olmuş ve çok başarılı sandığım kendimin aslında bir hiç olduğunu kavramıştım.
Dünyada meydana gelen sayısız menfi yahut müspet olaylarda gerçekleşenler Allah’ın dilediklerinden başkası değildir ama okunamadığından beşer bilgisi ve iradesiyle oluştukları zannedilmektedir.  
İrili ufaklı herkes birbirini kin ve nefretle tehdit eder ama ortada hiçbir şey yokmuş gibi öyle barış ve dostluk içinde bütünleşirler ki, müdahalede bulunan Allah iradesini idrak edemezler. Ya da her şey yolunda iken baş gösteren düşmanlık ve felaketlerde anlayabilmek için yeterli gelişmelerdir.     
Yaratıcı Allah’tan değil de beşerin tehditlerinden korkan insanlar, şeytanın dostu olduklarını kanıtlarlar. Dolayısıyla şeytanın dostu olup olunmadığının delili, beşeri tehditlerden korkup korkmamakla orantılıdır.
“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” Al-i İmran 175
İnsanlar öyle ahmak hatta sapkındırlar ki, öleceklerini ve diriltip öldürenin Allah olduğunu bildikleri halde beşeri güçlerin tehditlerinden korkup ya sakınabilmekte ya da fayda umut edebilmektedirler. Oysa dünya menfaatinin nasıl geçici ve önemsiz olduğunu bizzat tecrübe edindikleri hayatlarında yine de inat ve ısrarlarını sürdürebilmeleri insani değil şeytani olmalarındandır. Allah'tan korkanlar için ahiretin daha hayırlı ve kıl payı kadar haksızlık yapılmayacağı garantisi verilmişken; garantisi olmayan dünya için garantisi olan ahiret âlemi yok sayılabilmektedir.
Canlıların, toplumların, ülkelerin ve devletlerin ecelleri önceden belirlenmeyip özgür bırakılmış olsalardı; silahların, bombaların ve füzelerin tamamı ateşlenir, taş üstünde taş kalmamacasına tek bir şey kalmazdı.
Dünyanın hemen her köşesinde olan savaşta dengelerin muhafaza edilerek kıyametsi bir yıkımın olmaması, kaderde yani ‘o kitapta’ yazılmış olunmasının bir sonucudur. Ayrıca savaşın sadece insanlar arasında değil, hayvanların ve böceklerin arasında da olduğu unutulmamalıdır.  
Kimler birbirlerini tehdit etmiyor ki!
Örneğim Kuzey Kore’nin ABD’yi tehdit etmesiyle nükleer füzelerin patlamayıp bir dünya savaşının çıkmamış olması Allah’tan başka hiç kimsenin bir iradesi ve yaptırımı değildir. Ecelin gelmemiş olmasından meydana gelecek dehşetsi felaketlerin yaşanmaması bugün önlenmiş olsa da yarın daha büyük bir yıkımın olacağına hiçbir beşer güvence veremez.
Şayet Allah’ın kaderde yazdığı vade bağlayıcı olmasaydı, ne bir ülke kalır ne de bir canlı! Dolayısıyla dünyayı kaplayacak bir savaşın çıkmaması ya da olayların gerçekleşmemesi beşeri iradeden değil, Mutlak İrade’nin dilememesindendir.
Allah’ın tehditlerini masal sanıp beşerinkileri ciddiye alabilen kimse kim olursa olsun; beyni olup aklı olmayan bir sefildir.
Daha tehdidin ne olduğunu bilmeyenlerin tehdit kavramını beşeri bir güce endekslemeleri, tehdidi bir tiyatro sanıp aşırı bir heyecan duymak maksadıyla oynadıkları bir oyundur.
“Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir. Neml 68
“Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar. Me’aric 42

“O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!” Me’aric 44

Hiç yorum yok: