4 Haziran 2015 Perşembe

Muhalefet değil düşmanlar…



Muhalefetin tek cephe oluşturarak bir bütünlük içinde hükümete yani devlete saldırması, iktidar olma yarışından öte Türkiye’ye bir savaştır. 

Bilinmeyen gerçek nedir biliyor musunuz; hükümetin devlet olduğudur. Gelişmiş hiçbir ülkede devlet ile hükümet ayrı tutulmaz. Dolayısıyla hükümet hem devletin hem de milletin ta kendisidir. Tıpkı ruh ile beden misali devlet ve hükümet arasına sokulan nifak ile oluşturulmaya çalışılan farklı yargı, gerek devletin gerekse milletin çöküşünü hatta ölümünü getirir. Her ne kadar teoride hükümet meclisin güdümünde olsa da, meclisin çoğunluğu hükümeti seçmiş olmasından iktidar, hükümet yani devlettir. 

Muhalefetin iktidar olabilme hırsıyla halkın ve meclisin seçtiği hükümete karşı olan kin ve nefreti öyle had tanımaz olmuş ki, geçmişte haçlılarca binlerce saldırıya uğramış Müslüman milletimiz, aynı taarruzla bir karşı karşıyadır. Aslında hedef hükümetteki Ak Parti gibi algılansa da doğrudan o partiyi hükümet yapan meclis ve millettir; dolayısıyla milletin sahip olduğu vatandır, ülkedir!
   
Muhalefetin sağlıklı bir siyaseti değil de zehirli bir politikayı tercih etmesi, amacının vatan ve milletin bekası yerine azgın ve hırslı nefisleri egemen kılabilmektir. Böylesi çılgın bir ikbalin iyilik ve fayda getirebilmesi de asla mümkün değildir.

Seçmenler muhakeme yetisinden beri ahmaklar mıdır ki, başlarına getirdikleri hükümetin iyi ya da kötü, doğru yahut yanlış, faydalı veya zararlı olduğuna karar verici kanaate sahip değillermiş gibi muhalefet, “parçala, böl, yut”  haçlı taktiğinin taşeronluğunu özgürlük ve demokrasi maskesiyle yapabilmektedir. Zaten vatana göz dikerek yüzyıllardır Müslüman Türkleri Anadolu da yok etmek yahut Asya steplerine sürebilmek için fırsat kollayan haçlılara lejyonerlik yapan muhalefet,  saldırılarında sınır tanımayarak dost değil düşman olduklarını kanıtlamaktadırlar.

Aslında o kadar sığ, aciz, tutsak, korkak, haçlıların artığı ve direktifleriyle beslenmeye alışmışlar ki, dünyaya hükmetmiş Müslüman Türk milletine asla layık olamayacak pespaye bir psikolojidedirler. Bağımsızlığın ve gücün şiarı nedir bilir misiniz; dost, kardeş yahut insanlık adına adalet temelinde dünyanın en ücra köşesinde dahi olsa siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal yardımda bulunabilmektir. Haçlı güçleri gizli yahut aleni yardımları hatta işgalleri meşru; Türkiye hükümeti bulunduğunda ise gayrimeşru sayan muhalefet, Türkiye’yi efendileri haçlılara jurnallemek suretiyle yaptırım uygulamaları için adeta yalvarıyorlar. Peki, olası bir yaptırımda zarar görecek Ak Parti mi, yoksa Türkiye midir?  
       
Kalplerinde zerre kadar din, namus, vatan ve millet sevgisi olmayan muhalefet, vaatleriyle halkı kalkındırmak bir yana, yedikleri bir somun ekmeği, barındıkları evlerini, çalıştıkları işlerini bile kaybettirerek vatan dahi bırakmayacaklardır ama Ak Parti hasımlığı, maalesef halkımızın gerçeği idrak etmelerini perdelemektedir.
  
Seküler rejime dayanmasından dolayı Ak Partiye karşıtlığımı cümle alem bilir. Lakin içinde yaşadığım vatanımın daha beter olmaması, ezanların susmaması, camilerin kapatılmaması, din ve namusun ortadan kaldırılmaması, ahlaksızlıkların diz boyu artmaması ve sapıklığın her haneyi kuşatmaması için duyduğum kaygıdan dolayı haçlılaşmış muhalefete karşıyım. Ki, ecdadımızın kanlarını dökerek bize emanet bıraktığı Türkiye, nefislerine yenik düşenlere bırakılamaz! 

Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse Ak Parti, her ne kadar hata ve yanlış yapmış olsa da eleştiri veya suçlamalar, vatan ve millet bütünlüğünü riske sokacak düşmansı bir hoyratlıkta olmamalı; yaptıkları güzel işler kabullenilip, eksiklik ve hatalarını giderici bir siyaset yol edinmelidir. Şüphe yok ki ne Erdoğan ne de Ak Partililer hata ve yanlıştan münezzeh Allah değillerdir; dolayısıyla yaratılmış kul olmalarından şikâyetlere mevzu düşünce ve harekette bulunuş olmaları kaçınılmazdır. Her kul gibi onlarda nefis taşımaktadır. İdarede önemli olan şahsiyet değil bağlı olduğu temel fikir ve ilkedir.
Esasen İslam’ı hassasiyetlerinden ve ecdadı Osmanlı’yı rehber edinmiş olmalarından saldırılara muhatap olmuyorlar mı? Yoksa yaptıkları yatırımlardan ve ses çıkaran bir Türkiye oluşturmalarından ötürü halkın % 90 oyunu almaları kaçınılmazdı. 

Acaba muhalefet, hata ve yanlıştan arınmış tanrı mıdırlar ki, mutlak vaatler sıralayarak daha iyi, daha dürüst, daha adil, daha hakkaniyetli ve sorunların üstesinden gelebileceklerini iddia ediyorlar? Türkiye’ye uluslararası arenada imtiyaz kazandırabilecek Kılıçdaroğlu mu; Bahçeli mi? Yahut ahkâm kesenler içinde bir diğeri mi? Evet, Erdoğan ve Davutoğlu’da ecdada yakışır ve Müslüman Türk milletini şan ve şerefle temsil edebilecek bir liyakate, cesarete ve kararlılığa sahip değiller ama bugün için onlardan daha iyisi yoktur. 

Daha muhalefetteyken güçlünün yanında alacaklarını ve mazlumu savunmayarak zalimlerin inisiyatifine bırakacaklarını ortaya koyan Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, milletin zayıfını, fakir ve yoksulunu mu zenginlerle eşdeğer tutacaklar? Yüzyılın zalim kasabı Esed ile işbirliği yapacaklarını deklare eden CHP ve MHP değil miydi? Haksızlık karşısında susan, kardeşine ve komşuna el uzatmayan bir hükümet, tarihimize ve milletimizin şerefine ihanet yapmış olmayacak da izzet mi kazandırmış olacak?

Asıl dehşet verici olan ise, insanların kendilerine fiyat etiketi koyarak yaşamlarını beden ve maddeden ibaret görmeleri; insan olarak kendilerinden başkalarını saymamalarıdır!

İstiklalleri adına ömürleri zalim barbarlarla mücadelelerle geçirerek hayatlarını feda eden ecdadın yerini öyle hainler almış ki, ne din ne insanlık ne şeref ne namus ne de muktedir olmak umurlarında değildir. Varsa yoksa “bana” diyerek, sırtlanlar gibi parçalamayı amaç edinmiş yığınlara Türkiye’yi teslim etmek, apaçık bir kıyamettir. 
    
İşte böylesi bir muhalefet, Ak Parti hükümetini öyle alternatifsiz bırakmaktadır ki, adeta din, vatan ve millet savunma duygusunu depreştirmiş; tüm hata ve yanlışlarına rağmen din, ahlak, vatan ve milletin tarumar olmaması adına İstiklalsi bir duruşu mecbur bırakmıştır.

Arkadaş; birbirlerine rakip ve zıt ilkeli partilerin bir araya gelip sadece Ak Partiyi vurarak birbirlerine ilişmemeleri nasıl olağan karşılanır?

Artık normal bir seçimin olmayıp münafığın, fasığın, kâfirin, hainin ve düşmanın bir araya gelerek Ak Partiye karşı oluşturdukları cephe, geçmişteki haçlı ittifakının bir benzeri olması hasebiyle İstiklal şuurunu doğurmuş; seküler rejime karşı olan şahsım dahi kabullenmediğim Ak Parti lehine oy kullanmayı düşünür hale gelmiştir. Her ne kadar problemleri meydana getiren rejimle problemleri çözebilmek imkânsız ise de, “Allah yeter” diyoruz.

Aklı, gözleri, kulakları ve kalbi olduğu halde insan öylesine ahmaktır ki,  ne istediğini değil ama ne istemediğini çok iyi bilen bir düşünce ve davranış içindedir. Bizzat tecrübe edindiği hayat laboratuarında Mutlak İrade’nin güdümü altında yaşam sürdüğünü tadar ama ‘ben’ iddiasıyla kibir içinde böbürlenmekten vazgeçmez.

 “Siyasi bir zafer, işlerinizin iyi gitmesi, hastalığınızın geçmesi, uzaktaki bir arkadaşınızın veya sevdiğinizin geri dönmesi veya son derece dış dünya ile ilgili bir olay moralinizi düzeltir ve sizi güzel günlerin beklediğini zannedersiniz. Buna inanmayın, asla öyle olmaz. Size kendinizden başka hiçbir şey huzur ve mutluluk getiremez.” Emerson

“Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.” Mü’min 21

Hiç yorum yok: