24 Haziran 2015 Çarşamba

Bir yemin; 550 kâfir…



Zaten kâfir olanlar için bir sorun yok ama Müslümanların TBMM üyesi olabilmek için küfrü imana tercih ederek kâfir olabilmeleri fevkalade vahimdir!

Üzerine Allah adı anılmayarak kesilen hayvanların dahi etini yemek büyük bir günah ve haramken; laik ve Atatürkçü bir siyasette Allah adının anıldığı yemin büyük bir suç ise, o ülke hayra mı yoksa şerre mi koşmaktadır? 
  
Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yaralanılmasının; laiklik, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalınarak sağlanacağı konusunda namus ve şeref üzerine and içilme neyin işaretidir?

Geçmiş toplumlarda da azgınlıkta sınır tanımayarak Allah’a ve peygamberlerine meydan okuyanlar ne derdi; “Eğer doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.” Vadeleri gelenlere azap müstahak olunca, içlerinden biri ya da eşsiz güzellikteki, zenginlikteki ve kalkınmışlıktaki ülkeleri geriye kalmış mıydı?

 “Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” Hac 47

Söz konusu ant içildiğinden beri hiçbir Müslüman ya da başka bir dine sahip kişi itiraz edip de, “Yahu ben Müslüman’ım, rabbim Allah, ilkem İslam, siyasetim peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v)’in güttüğü devlet düzeni; anayasam Kur’an’ı Kerim” diyebilme cüretinde bulunamamıştır. Politikacıların yanı sıra tek bir din adamı da ortaya çıkıp, “ettiğiniz yeminler Allah’a ortak koşmadır, küfürdür, isyandır” diyebilmişler midir? 

Ateistleri ve Kemalistleri ilgilendiren bağlılık yeminini Müslümanlara yahut başka din mensuplarına dayatan totaliter rejim mi kabahatli yoksa dinlerine milletvekilliği karşılığı fiyat etiketi koyabilen satılmışlar mıdır?

Hem Müslümanlığı kabul ettiğine söz verip hem de Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenler var ya; tevbe ederek tekrar Müslümanlıkla şereflenebileceklerini ve Allah’a ortak koşmalarının affedileceğini zannederler. Şeytanın en büyük hilesi, “Allah nasıl olsa affeder” aldatmacası değil midir?

 “Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” Al-i İmran 77

Oysa kendini rab edinen Firavunun karısı, halkının nezdinde dokunulmaz bir tanrıça olmasına rağmen aldatma bahanesiyle bir anlık olsa dahi Allah’a olan imandan vazgeçmeyerek firavuna, “rabbim sensin” dememesi üzerine; kızgın çöl güneşinin altından kazıklara bağlanmak suretiyle günlerce işkence görmüş ve sonunda bedenine büyük bir kaya atılarak şehid olmayı seçerek ebedi kurtuluşa ulaşmıştı. Peki, Müslüman olduklarına ahkam kesen dini ve siyasi adamlar, neden aynı ihlasla davranamayıp ahrete iman edemiyorlar. Şüphesiz Allah ve Resulünün değil nefisleri doğrultusundaki itikatlarından dolayıdır!
  
Gel görün ki;  Firavunun karısı kadar bile ihtişama, güce ve saltanata sahip olmayan nefis Müslümanları, basit bir vekil yahut taşeronsu bir iktidar olabilmek için Allah’ı ve dinleri İslam’ı öyle satıyorlar ki, pazarda dahi böylesi hoyrat bir alışverişe rastlanamaz. 
   
Laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalmak namus ve şerefin ölçüsü olmuş; İslam’a, Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılık namussuzluk ve şerefsizlik olmuştur.

İslam yerine Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden din dışı laikliği, Allah ilkeleri yerine hüküm olarak Atatürk ilke ve inkılâplarını yol edinmiş bir milletin ziyanı tamamdır. Ancak o millet öyle bir serap içindedir ki, nasıl bir felaketin arifesinde olduğunu dahi hissedememektedir.

Şerrin aleni olarak hüküm sürdüğü bir devlet, meclis, hükümet ve dolayısıyla millette hayırdan, iyilikten, güzellikten, doğrudan bahsedebilmek mümkün değildir.

Hakkı çiğneyip batılı yol edinmek suretiyle bir araya gelen 550 vekil, yaklaşık 80 milyon insana öyle hizmet vereceklermiş ki, yerde değil arşta yaşatacak sorunsuz bir yönetim ve bir irade ortaya koyacaklarmış. Şeytan da milyarlarca insana hizmet etmiyor mu?

“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” Hac 73  
  

Hiç yorum yok: