17 Eylül 2014 Çarşamba

Şeytan kime musallat olur?



Kim kötülüğün, şerrin, felaketin, ızdırabın, acının, dehşetin, sıkıntının, belânın ve zulmün kendisine musallat olmasını ister ki? Nefis öyle bir tıynettir ki,  şeytana tapan satanistler dahi arzulamaz! 
 
Öyleyse şeytanın musallat olması iradesinden mi, insanın dileğinden mi, Allah’ın takdirinden mi yoksa başıboşluğundan rastgele midir?

Şeytan, lakırdıdan öte hiçbir uğraşısı olmayanların yegâne ve vazgeçilmez dostudur. Onun için şeytan, hayalperest ve boş insana musallat olur.

Etrafınızda gördüğünüz bilgeler, analistler, stratejisiler, teorisyenler, yorumcular, komplocular, senaristler, gazeteciler, kurgucular, gaypçılar, falcılar, astrologlar ve bilinmeyenle ilgili ufkun ötesini gördüğünü iddia edenlerin neredeyse tamamı şeytanın hizmet eridirler. Birçoğunun iknadaki argümanları, olasılığa dayalı tahminleri ve zan odaklı istihbarat bilgileridir. Yeter ki bir ateş böceğinin yansıttığı yanıp sönen ışık misali bir foto görmesinler; öyle içini doldurmaya koyulurlar ki, uydurduklarına kendileri dahi inanır ve muhakemeden yoksun insanlara da inandırırlar. 

Gerçeğin karşısında duran gerçeğin açık perdeleriyle ilgilenmez, örtünün altındaki gizeme hedeflenerek, şeytandan aldıkları vesveseyle yetenekleri seviyesinde çizer dururlar.  Üretenler bir yana, bir de artıklarla beslenenler vardır ki, kulaklarına bir fısıltı kaçmaya dursun!

Öylesine haksızlık, adaletsizlik, acımasızlık ve sömürünün hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz ki, seküler düzenin egemen tanrısı olarak ABD’yi kabulle; din, siyaset, ekonomi ve askeri kararlar ABD merkezli alınmakta, dolayısıyla ABD boyunduruğu kuşatmasıyla cihad ehli hariç tüm dünya etkisi altına girmektedir. ABD’nin dost ya da düşman edindiği dost ve düşman bellenmekte; önce ABD çıkarları, sonra arta kalanlar paylaşılmaktadır.

Sayıları az, silahları yetersiz, imkânları kısıtlı ama imanları kâinatı sallayacak etkideki Irak Şam İslam Devleti’nin ortaya çıkmasıyla yürekleri korku kaplayan seküler dünya, ne yapacaklarını bilemez bir panikle tavşanın farlar karşısında kaskatı kesilmesi misali birbirlerine sığınarak, cihaddan nasıl kurtulacakları arayışıyla çırpınıp durmaktadırlar.

Ne var ki, seküler dünyanın ittifak kurup oluşturduğu cephe karşısında Müslümanlarında Irak Şam İslam Devleti’nin safında birleşmemeleri için öyle yalan ve iftiralar düzdüler ki,  neredeyse IŞİD’i İslam, insanlık, cani ve ahlak düşmanı yaptılar.

IŞİD’i ABD, İngiliz ve İsrail’in müşterek kurduğu bir yapı; lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin Tel Aviv doğumlu bir yahudi asıllı ve asıl adının da Simon Eliot olduğu; kimileri CIA tarafından yetiştirilmiş bir CIA ajanı, kimileri MOSSAD ajanı, kimileri de M 16 ajanı olduğu gibi nice yaftalar!

Aklıma, Aziz Nesin’in başına ödül koyduğum gün, benim içinde CIA ajanı ve MIT ajanı olduğum yalanını yayan Refah Partisi, Fettulah Gülen, hatta İsmailağa cemaati öyle korkmuşlardı ki, rahmetli babamın üzerinde baskı kurarak açıklamamı ve koyduğum ödülü geri almam konusunda nasıl entrikalar çevirdikleri hiç unutamıyorum. Müslümanların desteklememesi için IŞİD’e atılan iftiraların aynısıyla karşılaşmıştım. Allah ve İslam adına yaptığım davranışımdan kendileri zarar görebilecek endişesiyle alçaklığa kalkışan Müslüman maskeli münafıklar, Allah’ın ayetlerine şeytan ayetleri denilirken ve ülke kaosa girip, Sivas olaylarıyla birlikte yok edici bir iç savaşa ramak kalmışken ne yapmışlardı? Ayetlere küfredilirken inlerine çekilip sinmek suretiyle, “aman bizlere bulaşılmasın” diyerek titrememişler miydi?

Velev ki, Ebu Bekir Bağdadi’nin yahudi asıllı; ana ve babasını da yahudi; haydi Tel Aviv de doğduğunu da kabul edelim; haydi ABD, İngiltere ve İsrail’in kurduğu bir örgüt olduğunu da kabul edelim; haydi CIA, MOSSAD ve M 16 ajanı olduğunu da kabul edelim; haydi senaryo aşamasında açıklamadıklarını da söylemiş varsayarak geçmişinde insan olmadığını da kabul edelim.

Eğer bugün Allah’ın dinini egemen kılabilmek ve küfre karşı cihad yaparak İslam’ı ve Müslümanları şerefli kılmaya çalışıyor ise, Allah nezdin de sen mi değerlisin yoksa o mu? Örneğin Allah’ın aslanı ve kılıcı övgüsü kazanmış Hz. Halid Bin Velid (r.a), peygamber efendimize ve İslam ordularına karşı savaşmamış mıydı, Müslümanları öldürmemiş miydi? O zaman müşrik olması, aleyhine bir delil olabilir miydi? İslam adına yüzlerce savaşa katılarak vücudunun herhangi bir yerine ok ve kılıç yarası almamış olan Başkomutan Halid Bin Velid, İslam öncesiyle yargılanabilinir, Müslüman olmadığı iddia edilebilir mi? Veya IŞİD saflarında cihad eden hıristiyanlıktan İslam’a geçmiş Müslümanlara, gayrimüslim denilebilinir mi?

Ya da öncesinde iman edip cennette yaşayan şeytan, ebedi lanetlenmesi akabinde sonsuza dek cehenneme gark olmasını; öncesini referans alıp “cennet ehliydi, sevgi ve saygı duymak” gerekir, bakışı getirebilinir mi?

Her ne kadar çabalasalar da, cihad ehlini yermeye kalkışsalar da, fitne yaymakta sınır tanımasalar da, rüşvet, makam ve fidye verseler de,  yalan ve iftiraları kâinat boyu sıralasalar da, şeytan fısıltılarıyla amel etseler de, Lawrence’in İslam kılığına girmesi misali fetvalar yayınsalar da, firavunun büyücüleri misali gözbağında bulunsalar da, iman ehlini etkileyemeyecekler ve Allah yolundaki cihaddan saptırıp döndüremeyeceklerdir.
                 
(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna.” Hicr 38-39

Hiç yorum yok: