26 Eylül 2014 Cuma

İman ile küfür arasında bir yapı ve kimlik…



Evinde Müslüman, dışarıda fasık ya da sözleri iman ehli, ameli ise küfür ehli maskelileri okuyabilmek çok zordur. Bulunduğu ortama göre maske değiştirmede maharetli kimseleri çözebilmek, ancak dünya menfaatlerinden tamamen arınıp ahiret hayatına odaklanmakla mümkündür.
  
Asıl tehlikeli olan kimdir biliyor musunuz; fiziki maskeli değil ruhsal maskelidir.

Bir insan, Allah’a, Resulüne ve Kur’an’ a iman ettim, Müslüman’ım ikrarından sonra arzu, istek ve düşüncesine göre tavır alabilir mi; hükümleri nefsi menfaatlerine göre yorumlayabilir ve birini kabul edip diğerlerini savsaklayabilir ya da yapmamakta direnebilir mi; Allah’ın yasak kıldığı küfür cephesiyle ittifak olup cihad ehline savaş açabilir mi; Allah’ın onlarca ayetinde apaçık emrettiği cihadı inkar edebilir mi; cihad ehlini terörizmle suçlayabilir mi; İslam ile siyaseti birbirinden ayırabilir mi; Allah’ın indirdikleriyle değil de Allah’ı ve tek dini İslam’ın buyruklarını reddeden seküler-laik yasalara boyun eğebilir mi; Allah’ın düşman kıldığını dost ve müttefik kılarak taleplerine uyabilir mi; hak din İslam’ı diğer batıl dinlerle özdeşleştirebilir mi?

İslam kimlikli Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, Ak Partiyi kurup iktidara gelmekle abd’nin süregelen boyundurukluğunu aynen kabul ederek, ilk icraatı, İslam karşıtı abd ve haçlı müttefiklerine Irak’ı işgal ettirerek darmadağın ettirmiş; yüzbinlerce insanın kıyılmasına, işkenceler altında ezilmelerine ve yurtlarında sürülmesine sebep olacak süreci tekrar gözden geçirelim ki, günümüzü daha bilinçli okuyabilme fırsatı yakalayalım.

Öncelikle şu gerçeğin altını çizeyim ki, gerek Fettulah Gülen gerekse Recep Tayyip Erdoğan’ın düne kadar süren müttefikliklerinin ve abd nezdinde ki değerlerinin altında yatan; birinin dini diğerinin de siyasi olarak “cihad” karşıtı oluşlarıdır. İslam kimliği taşımış olmaları, cihad karşıtlığında önemli etki yapacağı düşüncesiyle her ikisi de, Batı’nın tartışılmaz ortaklarıdır. İslam’dan yani cihaddan korunabilmek için hem Gülen hem de Erdoğan, haçlıların vazgeçemeyeceği paydaşlarıdırlar. Cihad karşıtı bir kimse, Müslüman olabilir mi?
  
Abd’nin Irak’ı işgal etmesinde en önemli rolü Recep Tayyip Erdoğan oynamıştı. Abd’ye kayıtsız destek ve güvence vererek umutlandırmış ve savaş kararı almasına teşvikte bulunmuştu. Aslında abd, Kuzey Cephesi olmaksızın işgale kesinlikle karşıydı. Her ne kadar Kuzey Cephesindeki müttefiki Kürtler ise de, onların tetikçilikten öte bir etkileri bulunmamaktaydı. Yalnızca Güneyden olabilecek bir saldırının netice vermeyeceğini, büyük kayıplara neden olabileceğini düşünüyor ve başarıya ulaşabilmesi için hazırlıklarını Türkiye’den açılacak olan Kuzey cephesine göre yapıyordu.

Türkiye’deki darbecilere karşı sırtını abd’ye yaslayan Erdoğan, yeni iktidara gelmesiyle önüne çıkacak sorunları aşabilmek maksadıyla abd’nin her isteğine “eyvallah” diyor, bu sebeple abd’ye sözler veriyordu. Dâhili şeytanlardan kaçmaya çalışırken büyük şeytanın tuzağına öyle düşmüştü ki, kıyamete kadar da yakasını kurtaramayacağı anlaşılmaktadır. Hatırlaranız yüzyılın münafığı Gülen’de, “Askerden gelecek baskılara karşı sırtımızı abd’ye dayamalıyız” demişti. Onlar göre Allah, sadece sözden ibarettir. Abd varken Allah’ta (haşa) kimmiş!  

Erdoğan’ın sözüne güvenen Bush, tüm hazırlıklarını yaparak Türkiye’ye yığınak yapmış ve savaş kararını dünyaya açıklayarak pozisyonu almıştı. Abd’nin Irak’ı işgali adına Erdoğan, meclisten geçirmeyi düşündüğü tezkere ile ilgili milletvekillerine yaptığı baskı ve telkinlere rağmen, TBMM’den veto kararı çıkması, abd’nin ihanete uğrayarak çok acı bir darbe almasına neden olmuş ve abd’nin tepkisi, demokratik ve özgür irade söylemleriyle giderilmeye çalışılmıştı. Oysa bu haksız ve acımasız harami işgale Müslüman Türk halkı kesinlikle karşıydı. Erdoğan, öyle inanılmaz bir konuma girmişti ki, hem müttefiki abd’yi hem de din kardeşi ve komşusu Irak’ı kazıkladı, dolayısıyla portünist bir politika gütmüştü.

Artık abd’nin geri dönüşü imkânsız bir psikolojiyle imajını ve caydırıcı gücünü kaybetmemek adına her türlü riski göğüsleyerek Güneyden saldırıya mecbur kaldı. Türkiye, her ne kadar görünüşte savaşa katılmamış olsa da, Erdoğan, savaş arifesi ve sonrasında teşvikkâr rollüne devam etmiş, abd’nin Türkiye’deki üslerini kullanıma izin vererek, her türlü lojistik destek ile misyonunu sürdürmüştü. Hıristiyan bir ülkenin bir İslam ülkesine açtığı savaşta, mutlaka müttefik bir İslam ülkesinin ortaklığına ihtiyaç varsa da, Türkiye dışındaki bir İslam ya da Arap ülkesinin muteberliği kabul edilmemektedir.

Aksi takdirde gizli sürdürülen din savaşı açığa çıkar ve çıkabilecek dinler arası küresel bir savaşa zemin hazırlar. Yoksa abd, İngiltere ve Batılı ülkeler yetmez mi? Bush’u cesaretlendirerek teşvik eden ve destek veren Recep Tayyip Erdoğan’dı. Neden?

Hıristiyan dünyası ile bütünleşerek her şartta güvenilir bir müttefik olduğunu kanıtlamak; hem güç, hem övgü, hem de ihtiyacı olan ekonomik ve siyasi yardım ve desteği alabilmek! Ayrıca, Kemalistlerin baskısından kurtulabilmek için Batının desteğine ihtiyaç duymuş, dolayısıyla Kemalist olmaktansa münafık olmayı tercih eden bir mantıkla hareket etmişti.
  
Ne acıdır ki, Müslüman imajlı Erdoğan,  herkesin sadece kendi çıkarı için çalıştığı seküler dünyanın canavarlarına karşı dudak bükemedi, aşırı ilgi ve vaat edilen ancak alamadığı paraya mağlup oldu. Kuvvetini ve aklını satma yerine, dinine, imanına ve kardeşi Irak halkına fiyat etiketi koydu. Uluyan abd ve İngiltere’nin başını çektiği haçlı canilerine kulaklarını tıkayamadı ve dimdik dikilip karşı koyamadı. Sonuç olarak, Müslüman Irak halkının can, mal, din, ırz ve namuslarını gözü dönmüş şeytanlara teslim etti.

İşte bugünde İslam Devleti’ne karşı oluşturulan haçlı koalisyonunda yerini almakta, geçici dünya menfaati için Allah’a ve ahiret gününe savaş açmaktadır. Oysa kalbindeki Allah korkusu ve edineceği kazanç, haçlı korkusu ve edineceğini düşündüğü menfaatlerden daha fazla olsaydı, ne böylesi bir zillete mahkûm olur ne de ebedi ahiretini yitirebilecek riske girerdi.

Ancak Erdoğan ve Ak Parti’nin haçlılara vereceği tam destek, ne Allah’ı ne de yolunda cihad eden mücahidlere hiçbir zarar veremez ve üstün gelmelerini sağlayamaz. Allah’ın ayetlerini dünyadaki sözde menfaatleri karşılığı satan Müslüman kimlikler bilmelidirler ki, küfrü imana tercih etmelerinin bedelini nefisleri örtbas etse de, mutlaka karşılığını ödeyeceklerdir. Ama bu fani dünyada ama baki ahirette!


Asıl fasık kimdir biliyor musunuz; mümin kardeşlerini haçlılara kırdırandır!
    
Ey Ak Partililer! Önce şu soruyu bir yanıtlayın ama dille değil kalben, düşüncenizle değil amelinizle. Sizler Allah’a mı kulluk yapıyorsunuz, yoksa lideriniz Recep Tayyip Erdoğan’a mı? Neden liderinizin yanlış yolda olduğunu haykırmıyorsunuz? Yaratıcınız Allah’ın ayetlerini eğip bükerek nefsinize göre yorulmanızı meşru addediyor ama liderinizin ise hata ve yanlışlarını dillendirmeye çekiniyorsunuz! Tanrınız kimdir?

Sizler Allah ve Resulüne iman etmiş müminlersiniz değil mi; hükümetleriniz boyunca İslam’a ve Müslümanlara çok hizmet ettiniz değil mi; özellikle başörtüsü yasağı gibi nice engelleri kaldırdınız, baskıları önlediniz ve insanlara özgürlükler kazandırarak hürriyet sahibi kıldınız değil mi; ekonomide çığırlar açarak projelerinizle nam saldınız değil mi; eserlerinizden söz ettirip Türkiye’nin gücünü kanıtladınız değil mi; dünyanın neresinde bir mazlum var ise sahip çıkarak haklarını aradınız değil mi; toplumsal barışa önem vererek çözüm adına ne badireleri üstlendiniz değil mi; her şey halk için diyerek hizmetkârlıkta sınır tanımayarak fedakârlıklarda bulundunuz değil mi; hafızam elvermediğinden hatırlayamadığım daha çok şeyler yaptınız değil mi?

Hani sizler Müslümansınız, Allah ve Resulünün hükümlerine kayıtsız-şartsız bağlısınız ya; peki Allah için ne yaptınız; ilahınız Allah’ın dinini yeryüzünde egemen kılabilmek için ne yaptınız; Allah’ın haram kıldığını haram, helal kıldığını helal sayan yasalar getirdiniz mi; Allah ve Resulünün hükümlerine mi uydunuz, yoksa Recep Tayyip Erdoğan ya da abd’nin hükümlerine mi; batılı reddedip Hakk’ı rehber edindiniz mi; hükümet olduğunuz süre zarfında gerek içeride gerekse dışarıda bir kez olsun Allah ve Resulünün hükümlerine göre bir karar alabildiniz mi; Allah’a güvenip abd ve haçlı müttefiklerine karşı durabildiniz mi; Müslüman mazlumlar lehine müttefik ve dost olduğunuz hıristiyan ve yahudi güçlerini harekete geçirebildiniz mi; Allah’ın birçok ayetinde müttefikliklerini ve dostluklarını haram kıldıkları küfür cephesiyle ittifaklıklarınızı sürdürmediniz mi; elinizde Allah’tan inen bir delil mi var ki,haçlılarla birleşip cihad ehlini yok etmeniz hükmediliyor; Allah’ın değil onların düşman kıldıklarını düşman, dost kıldıklarını dost yapmadınız mı; Allah’ın kanun ve nizamı olan şeriatı reddetmediniz mi; ecdadınız haçlı koalisyonlarına karşı canlarını vermişken, sizler haçlı koalisyonuna katılarak Allah’ın düzeni için cihad eden mücahidlere karşı savaş açmadınız mı; bir kez olsun hak ve adalet adına haçlı müttefiklerinizi seferber edebildiniz mi; onların her harekâtına “emredersiniz” diyerek peşlerine düşmediniz mi; Allah, dünya hayatı bir oyun, oyuncak, aldatma ve övünme yeri, nezdinde hiçbir değer taşımadığını buyurduğu halde, dünya menfaatleri için değil ahiret hayatı için koşturduğunuzu iddia edebilir misiniz; Allah’ı değil de abd’yi tanrı edinircesine mücahidleri vurmak ya da vurdurmak ahiret için midir; Alllah ve Resulünün hükümlerine göre değil kendi istek ve düşünceleriniz doğrultusunda İslam maskesiyle bir din üretmediniz mi? Eğer sizler Müslüman iseniz, Kur’an hükümleri kimleredir?

Benim için insanların en sevimlisi, bana hatalarımı hediye edendir." Hz.Ömer (r.a)

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. “ Ahzab 36

Hiç yorum yok: