29 Eylül 2014 Pazartesi

Artık iman düştü, münafıklık göründü!



Ne diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan; “İslam Devleti bir terör örgütüdür; sessiz kalamayız; İslam ile yakından uzaktan bir ilgileri bulunmamaktadır.”

Peki, ne diyor ABD’nin cumhuriyetçi senatörü Michelle Bachman; “İslam Devleti'ne karşı yapılan savaş, esasında İslam'a karşı yapılan bir savaştır.” 

İslam karşıtı düşünceleriyle tanınan İsrail dostu ABD'li senatör Michelle Bachmann, “İslam adına ölmenin kendilerini cennete götüreceğine inanan radikal bir ideolojiye tabi olan cihadcılarla karşı karşıyayız. Bu ilahi bir savaştır. Yapmamız gereken şey İslami cihadı yok etmektir. Malesef Başkan Obama, yanlış bir reçete ortaya koydu. Cihadı beraberinde getiren dürtüyü bile kabul edemiyor. Evet Başkan, bu İslam ile ilgilidir. Ben şuna inanıyorum; eğer ortada bu büyüklükte bir şer varsa bunu ciddiye almalısın, buna karşı savaş ilan etmelisin, bunun etrafında dolanmamalısın. Tıpkı İslam Devleti'nin ABD'ye savaş ilan ettiği gibi. Onun liderini öldür, onun yöneticilerini öldür, onun ordusunu öldür, ta ki onlar beyaz bayrağı çekip teslim olana kadar. Savaş böyle kazanılır.” 

Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, Ak Parti ve diğer İslam kimlikli ülke iktidarlarının içinde yer aldığı haçlı koalisyonun İslam’a karşı savaştıklarını haftalarca haykırmama rağmen IŞİD’çi bir terörist olmakla itham edilmiş ve birçok ithamlarla karşı karşıya kalmıştım. Ancak ABD’li senatör Michelle Bachman’ın da aynı gerçeği dile getirmesi, şahsımı tekfir edenlere kapak olsun. Oysa bas bar bağırdım, ALLAH, Resulü ve hükümleri dedim!

Artık söze gerek kalmamış, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti hükümeti ile birlikte ABD ve Vatikan güdümünde olan diğer Arap ülkelerinin de İslam’a karşı savaştıkları ABD’li senatörce de teyid edilmiştir.  

Ey Cumhurbaşkanı Erdoğan; siz ne kadar haçlı ittifakında yer alarak İslam Devleti’ne karşı savaşmaya hazır olsanız da, Müslüman askerlerimiz asla dinlerine ve kardeşlerine karşı savaşmayacaktır. Unutmayınız ki, Müslümanlar ALLAH’ın kuludurlar, ne sizin ne ABD’nin ne Vatikan’ın ne de haçlıların kulluğunu kabul etmezler. Müslümanlık öyle bir cesaret, kararlılık, itikad, izzet ve şereftir ki; hapsedilmeyi, ölümü ve binbir türlü felaketi göze alır ama yaratıcısı Allah’a ortak koşarcasına İslam’a karşı savaşmayı ve haçlılara ittifak kurmayı asla sindiremez. Onlar fani dünyaya değil ahirete iman etmiş olmalarından, bir saniye sonrası meçhul dünyaları için ebedi kalacakları ahiret hayatlarına fiyat etiketi koymazlar. Unutmayınız ki, Müslümanlık sözle karşılık bulsaydı, kimse şahadete koşmaz ve sizler gibi dünyevi çıkarlar peşine düşerlerdi.

Diyorsunuz ki; “İslam Devleti konusunda farklı bir yol haritası hazırlıyoruz.” Temennim o dur ki, hazırladığınız yol haritasının yanlıştan ve küfürden dönen bir tövbe olmasıdır. Hâlâ batılı rehber edinmiş bir yol haritası ise, bilin ki, Allah’ın yol haritası sizi çepeçevre kuşatacak ve o yolda haçlı müttefiklerinizle birlikte darmadağın olacaksınız.

Diyorsunuz ki; “Başbakan iken şöyle diyordu, şimdi böyle diyor' filan gibi yazanlar çizenler var. O kadar anlarsınız. Sizin sırtınızda küfe yok. Rahatsınız. Ama bizim sırtımızda küfe var. Sorumluluk var. Onlarda böyle bir sorumluluk yok. Biz bu sorumluluğun idraki içindeyiz.” Keşke müminler ifade ettiğiniz gibi rahat olup kolayca cenneti kazanan bir sorumsuzluk taşısalardı. Ancak Allah, her kuluna sorumluluk yüklemiş, kimilerini yönetici kılarak, sırtlarına daha ağır yüklü küfeler koymuştur. Herhalde mürekkep yalamış olmanızdan, sorumluluk ya da küfe yüklemediği tek bir kulunun olmadığı idraki içindesinizdir. Lakin o küfelerin ağır gelmemesi için de hükümler indirmiş ve uyanları, sırat köprüsünden kolayca geçirtmesi misali küfelerini kuş tüyü ağırlığında hafifleştirerek, sabırla üstesinden getirtmiştir. Ama Allah’ı, Resulünü ve ayetleri değil de batılı rehber edinmişseniz, sorumluluklar ve sırtınızdaki küfeler size öyle ağır gelir ki, nefsiniz kabararak kendinizi başkalarından üstün, ayrıcalıklı ve başarılı bulur, övülmek ve alkışlanmaksızın geçirdiğiniz her saniye gururunuzu alçaltır. Çünkü o küfede Allah’a hizmet yok, nefse vardır! Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kur’an’dan başka bir şeyle mi sorumlu tutulacağını düşünmektedir; iblis ABD liderliğine katılmayı sorumluluk olarak mı telakki etmektedir? Ya da haçlı safında durmasıyla mı sorumluluğu yerine getirmiş olacak ve sırtındaki küfe hafiflenecektir?

Diyorsunuz ki; “Çözüm sürecini mutlaka nihayete erdireceğiz.” Pkk ile giriştiğiniz çözüm sürecini nihayete erdirebilmenizin ön koşulu, öncelikle pkk’nın tövbe edip yanlışını ikrarla ıslah olduğunu kanıtlamasıyla başlar. Hâlâ azgınlıkta devam eden ve meydan okumasını sürdürerek tehdit ve şantajlarında sınır tanımayarak saldıran ve katleden pkk’yı, nasıl yola getirip kalıcı bir barışı tesis edebileceksiniz? Siz her şeyi ekonomiden ibaret gördüğünüzden, ekonomiyle üstesinden gelebileceğiniz düşüncesi ütopyadır. Bedeni ekonomi olarak ele alırsak, ruhu ne yapacaksınız? İnancı parayla satın alabilir misiniz? Canını inandığı değerler uğruna gözünü kırpmadan feda edebilen bir insana dünyayı verseniz, asla geri adım attıramazsınız. Ancak gözleri paradan başka bir şey görmeyen münafıklar istisna! Ekonomi, hiçbir zaman toplumsal huzurun ve güvenin teminatı olmamıştır. Materyalistlerde etkili olabilir ama ideolojilerde asla! Eğer çözümü Allah ve Resulünün hükümlerine göre değil de, batıl düşünce düzeyinde gerçekleştirmeye çalışıyorsanız, bilin ki şeytan size hayır değil şer getirir. Bu sebeple giriştiğiniz çözüm süreci hüsranla neticelenecek ve eskisinden çok daha beter tahribata yol açacaktır.

Siz çiziyor, konuşuyor ve planlıyorsunuz ama Allah yapıyor ve hiçbir beşer, yaptıklarının önüne geçemiyor ise, varlığınızın ve bildiklerinizin yaptırım değeri nedir?

Platon’la bir öğrencisi arasında geçen tartışma, nasıl bir yaptırımı olduklarını ortaya koymaktadır.  Öğrenci, matematik dersinin sonunda, “Peki hocam” demiş, “İyi, güzel ama bütün bunların yararı?” Sonra eklemiş, “Ne gibi sonuçlar çıkar bundan?” Platon köpürmüş, kölelerinden birini çağırmış, “Bu öğrenciye bu hafta harçlığını vermeyeceksin” demiş. Sonra da öğrenciye dönüp, “Gördün mü? Matematik dersinin böyle de sonuçları da olabiliyor” demiş.

“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” Araf 3

“Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.” Şura 47

Hiç yorum yok: