24 Kasım 2013 Pazar

Ortaöğretim yetmez, üniversitelerde de son verilmelidir…

Her konuda olduğu gibi kız ve erkek öğrencilerin karma eğitim yapmaları teoride tartışılmakta, pratikte ne getirip ne götürdüğü alakadar etmemektedir. Ancak yıkıcı sonuçlar ortaya çıkınca dizler dövünmekte, ağıtlar yeri göğü inletmekte, gözyaşları yağmur misali boşalırcasına sele dönüşmektedir.

“Bir kuramın doğru yahut yanlışlığı ancak yaşanılan hayattaki karşılığı ile kanıtlanır” ilkemi baz alarak konuya açıklık getirecek, felaketin daha anlaşılır olabilmesi açısından aşırı yaklaşımlarım olması durumunda affınızı rica ederim.

Maalesef eski Yunanlıların hilesel bilgi taktiği sürdürülerek, edinilmeye değer bilginin yaşanılan olaylardaki somut kanıtlarla değil de beyin hücreleri çalıştırılarak (nasıl çalıştırılıyorsa!) elde edilen teorisel bilgi tuzağı günümüzde de etkisini korumaktadır. İşte nefse hitap eden parıltılı düşünceler cehennemi cennetmiş gibi algılatmıyor mu?
  
Yaratıcı Allah’ın yarattığı insanların nefislerini dizginleyebilmeleri için etkileşime sebep olacak her türlü fitne, kışkırtma yahut tahrik edici durumlardan kaçınabilmeleri için mahrem ve namahrem ile ilgili düzenleyici birçok ayet indirdiği malûmdur. Çünkü şeytan, nefislere nüfuz edebilmek için her fırsatı lehine çevirebilmek maksadıyla tetikte beklemektedir. Bu sebeple ona fırsat doğuracak tüm kapıların kapatılması vahyin bir hükmü ve ahlâki kuralların tartışılmaz bir gereğidir.

Her ne kadar kadın ve erkek cinselliğini biyolojiden ibaret doğal bir masumiyet olduğu dayatılmaya çalışılsa da, insan cinselliğinin sadece doğal ve fizyolojik bir olgu olmayıp nefsin güttüğü bir şehvet, doyum ve karşı konamaz arzu gerçeği aşikârdır. Öyle ki, ticaretin her alanında ‘olmazsa olmaz ‘ etkisini sürdürmekle kalmayıp bilfiil ticarette de yerini alarak milyarlarca doların döndüğü bir imparatorluk sektörü haline gelmiştir. Dolayısıyla cinsellik, su ve hava misali vazgeçilmez bir hakikattir ancak helal yani meşru yahut haram yani gayrimeşru olması önem ihtiva etmektedir.

Şüphesiz çocuk gelişimi için korkunç bir tehlike olan cinsel özgürlük, tüm dünyada ciddi bir suç haline gelen ve geçmişte de Türkiye’nin izlemede birinci geldiği ‘çocuk pornosu’, özellikle ergenlik çağına ulaşmış çocukların takip ve disipline edilmesini zaruri kılmaktadır.

Hani diyorlar ya; “orta öğretimdeki kız ve erkek öğrencilerin karma eğitim yapmalarının ve dekolte giyinmelerinin cinsel açıdan bir tehlikesi bulunmamaktır” diye!

Ne var ki yaratıcı Allah, harami bir ilişkiyi önleyebilmek amacıyla ergenlik çağına ulaşıp şehveti derinliklerinde hissedenler için evliliğe izin vermiş, lakin Allah’ın kıldığı harama karşı çıkan çağdaşlar, küçük yaştaki çocuklar evlenemez tepkilerine karşı o çocukların ellenmelerine, koklanmalarına, sevişmelerine, doyumlarına ve teşhirlerine özgürlük gerekçesiyle dolaylıda olsa razı olabilmektedirler.

Çocuk yaşta başlayan cinsel özgürlüğün sapıklığa gitmesi, cinsellikle çok erken tanışmış olmasındandır. Artık normal ve helal birleşmelerden heyecanlanamayarak tatmin olamayan insan, akla hayale gelmeyecek fanteziler kurarak sapkınlığın her türlüsüne sapmaktadır. Siyasi Partilerin dahi peşinden koştuğu LBGT’lilerin bunca artışı nedendir diye hiç sorgulandı mı?
    
Teknolojinin gelişimiyle cinselliğin ve tahrikin hoyratça sergilendiği okullar, sokaklar, evler, sinemalar, diziler, programlar ve çağdaşlık kompleksi taşıyan ebeveynlerin sağladığı altyapıyla kıvama gelen çocuklar, daha küçük yaşta iken şehvetleri tavan yapmakta, önce aile içinde başlayan ensest ilişkiler okullarda devam ederek üniversitelerde de hamile kalmalarıyla en vahşi cinayetlere kadar sürmektedir.

Her ne kadar kontrol hapları ve araçları kullanılsa da, topraklar öldürülmüş bebek cesetleriyle doludur. Sadece deşifre olanlar bilinmektedir. Artık şehvet öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, her yer seks herkes tatmin olabilme arayışında ve ılık ılık akıtma peşindedir. Sadece ortaöğretim ve üniversite öğrencilerimi; evliler dahi eşlerinden gerekli heyecanı alamamaları bahanesiyle fırsat yakaladıklarında geriye tepmemektedirler. Velev ki eşinin arkadaşı, akrabası, çalıştığı yahut yolda tanıştığı biri olsun! Hani Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç diyor ya; “Adamı çok seversiniz ama her gün karşınızda. Yüz eskimesi olabilir, her gün kaymaklı baklava yenmez” misali! Çocuklarla ilgili DNA yapılmış olsa, büyük bir çoğunluğunun gayrimeşru çocuklara sahip oldukları tartışılmaz bir gerçektir. Ki, bununla ilgili bir sebeple ortaya çıkmış birçok habere şahit olunabilmektedir!

Geçenlerde Pamukkale Üniversitesi Kimya Bölümü 3'ncü sınıfta öğrenim gören bir kız öğrencinin kaldığı yurdun tuvaletinde doğurduğu bebeğinin başını kopartıp, odasındaki ayakkabı dolabında saklayacak kadar vicdansızlaşabilmesi, işte çağdaş ve uygar olabilmenin özgürlük sonucuydu! Ki, bu kız öğrenci, kaldığı kız yurdunun kantininde çalışan bir erkekten hamile kalmıştı. Neden sürekli beraber okuduğu arkadaşlarından değil de sadece kantinde rastladığı bir erkekten? Yoksa tamamını bitirmişti de sıra ona mı gelmişti sorgulamasına kalkışmayı gerekli bulmuyorum.

Zemin öyle hazır ki, aslında herkes tatminsi doruğa ulaşabilmek ve seksin verdiği hazza kavuşabilmek amacıyla dörtnala koşuyor ama boşalabileceği kimseyi anında bulamadığından ya mastürbasyona ya da porno izlemeye kayıp daha da azgınlaşıyorlar. Eğer Allah, nefislere, dilediklerini yapabilecekleri bir özgürlük tanısaydı, düşünün nasıl bir dünya oluşurdu!

Bir arada öğrenim gören, çalışan ve yakın irtibat içinde bulunan kadın ve erkeklerin çok azı istisna, gayrimeşru ilişkinin tutsaklarıdırlar. Çünkü çağdaş uygarlıkta zinanın, birlikteliğin suç ve ahlâksızlık sayılmaması, insan yaşamındaki en temel ve haz verici cinselliğin tehlikeleri ve öldürücü yan etkilerinin önemsenmemesine neden olmaktadır.

Artık hayâsızlık ve namussuzluk öyle normalleşmiş ki, biri kadın biri erkek öğrenci, savcılığa başvurarak bir evde yaşadıklarını gerekçe göstermek suretiyle ahlâka meydan okurcasına güya suç duyurusunda bulunabiliyorlar!

Özgürlük, ticaret, eğlence yahut sanat adı altında cinsellik o kadar meşrulaştırılmış ki, aklı ermeye başlayan çocuk, neredeyse seksin tüm inceliklerini bilebilir bilgiye ulaşmakta, fanteziler dahi kurmaya çalışarak etrafına karşı pürdikkat kesilip “nasıl sevişiliyor” merakına heves edebilmektedir.

Kimi cinsellikle, kimi uyuşturucuyla, kimi de alkolle kendinden geçmeye çalışıp sınırların yıkıldığı seküler bir dünyada hangisi daha tehlikelidir diye sorulacak olursa; kural tanımaz ahlâksızlığın güttüğü cinselliktir. Vicdanların kaldıramadığı tüm suçların anası cinselliktir. Bir insan uyuşturucu kullanmaya, alkol içmeye hatta hırsızlık yapmaya ya da cinayet işlemeye ikna edilemez ama tahrikle ve seksle kolayca kandırılır, üstelik köle dahi yapılabilir. Terör örgütlerinin gençleri uyuşturucuyla kandırdıkları sanılır oysa seksle ve şehvetle etkiledikleri pek düşünülmez!

Çağdaş cinsellik öyle bir zehirdir ki, en dindarını bile tesir altında bırakıp baştan çıkarabilmektedir. Ömrünü Allah yoluna adayıp ölümüne bir kulaç kala sapıklaşan nice insanlar, meşrulaşmış cinsel zeminde nefsiyle baş edememenin bedelini hem bu dünyada hem de ahirette ağır bir cezayla ödemekte ve zilletle yaftalanmaktadırlar.

Her tarafın cinsellikle sarıldığı bir toplumda insanın tahrik olmaktan kaçıp kurtulabilmesi çok zordur. Ancak önüne ve arkasına set çekerek etkileşimi engellemekten başka bir çaresi bulunmamakta, dolayısıyla kör ve sağır olmaya mecburdur.

Halkının ahlâkî yapısından sorumlu devlet, özgürlük ve demokrasi gerekçesiyle mahremiyete önem vermiyor ise, o halk hem cinsel bir meta hem fahişe hem lezbiyen hem gay hem de binbir türlü sapıklığa kayar!

Artık karşısındakinin güzel yahut çirkin, genç yahut yaşlı, akraba yahut tanıdık, çocuk yahut yetişmiş, evli yahut bekâr, kadın yahut erkek olduğuna bakılmaksızın doyuma hedeflenmiş bir yığın türemiştir. Sınırlar yıkılmış, kurallar lağvedilmiş, edep yok edilmiş, utanma duygusu bırakılmamış, namusun namussuzluk sayılmış olduğu bir düzende ahlâktan ve mahremiyetten bahsedenin suçlu haline geldiği çağdaş uygarlık adına bir anlayış dehlizinde debelenilmektedir
.
“Beden benim; ahlâkı senden öğrenecek değilim; özgürüm dilediğimi yaparım; ne yaptığım seni ilgilendirmez; kiminle seks yaptığıma karışamazsın; ne giyeceğime müdahale edemezsin; istediğim yerde öpüşür; koklaşır ve sevişirim; çocuk benim” diyorlar, başlarına bir belâ geldiğinde ise “yetişin” diye feryat ediyorlar.

Devlet misin, iktidar mısın, meclis misin, millet misin, insan mısın, ne isen; toplumun hızla koştuğu ahlâksızlık uçurumuna engel olmalısın! Herkes özgürdür, demokrasi vardır, kimsenin yaşamına karışamayız diyenler, gelişmişlik ve zenginliklerine rağmen toplum olarak yerin binlerce metre altından kazılarak çıkarılmaktadırlar. Su, yemek ve barınak gibi temel ihtiyaçların dahi bulunamadığı bir dünyada cinsellik her yerde var ise, felaket geliyorum demektir. Uyuşturucu yaşının 14-15 yaşlarına düştüğü ile kaygı duyuyorsun ama cinselliğin ilköğretim yaşına düştüğünden endişe taşımıyor; zaten seks bilincine ulaştırılmış çocuk yahut gençlerin bir arada eğitim görmelerine izin veriyorsan, patlama nereden geldi diye istihbaratı bir araştırmaya gerek yoktur. Halen unutamadığım, İzmir’de yaşları 60-70 arasında değişen üç sapığın 2 yaşındaki bir bebeğe defalarca tecavüz etmeleriydi.

En dehşetli nükleer silahlardan daha korkunç tahribat yapan cinselliği disiplin altına almaktan, bir avuç sapığın cazgırlığından dolayı imtina edersen, genç nüfusuyla övündüğün bir millet değil birbirini önce düzen sonra da öldüren bir mezarlıklar ülkesiyle kahrolacaksın!

Cinselliği öne çıkaran yazılı ve görsel yayınları kesmekle işe başlayacak, toplum ahlâkına meydan okuyan her türlü yaşam tarzına ve davranışlarına müdahale ederek, istikbaldeki medarıiftiharımız çocuklarımız ve gençlerimizi kız-erkek ayırmak suretiyle başarıya odaklandıracaksın. 
           
Unutmamalısınız ki, iffet ve namusuyla dünyaya nam salmış ecdadın şerefini taşıyan Müslüman milletimiz, çağdaşlık ve özgürlük manipülasyonlarıyla kapkara bir leke taşımaya layık değillerdir. Şerefsizliği, ahlâksızlığı, sapıklığı ve namussuzluğu rehber edinmişlerin kendi sınırları içinde ne yaptıkları başka, toplumu kendilerine benzetebilme gayretleri bambaşkadır. Dolayısıyla otorite toplumdan sorumludur ve varlık sebebi de toplumun ahlâkını muhafaza etmektir.  


Etekler küçüldükçe kalabalıklar nasıl artıyorsa, ahlâkta yok edildikçe suçlar çoğalmaktadır!

Hiç yorum yok: