7 Kasım 2013 Perşembe

Ahlâk bekçiliği yapmayan bir devlet ihanet içindedir…

CHP’nin 90 yıl öncesinde ‘din ve namusa’ karşı başlattığı mücadelenin oluşturduğu tahribatı kısa zaman içinde ortadan kaldırmak her ne kadar mümkün değilse de, halkımızın ezici bir çoğunluğunun din ve namustan taviz vermemesi, iktidarın atacağı adımları azmettirmekte ve güçlendirmektedir.  
Ahlâkı, bütün sivil yasaların amacı ve hedefi haline getirmeyen bir iktidar, toplumu havasızlığa mahkûm etmekten farksız bir düşünce içindedir. Çünkü ahlâki değerlendirmeler ne adalet ne de siyasi yönetimlerden ayrı tutulmalıdır.
Ahlâkın toplumu çöküntüden, yozlaşmaktan, terörden, sapıklıktan ve bilumum suçlardan kurtaracak ve muhafazasını sağlayacak hayati bir araç olduğu idrakine erişemeyenlerin ulumalarına kulaklarını tıkamayarak ciddiye alan bir iktidar, tıpkı pire için yorgan yakan bir anlayışla insanını ateşe atmaktadır.
Özgürlük ve demokrasiyi manipüle ederek başlatılan ‘özel hayat’ dokunulmazlığı, beraberinde hem sosyal suçları hem de siyasi terörü doğurmuş, bu sebeple gözyaşı dökülmeyen, ağıt yakılmayan ve kahır okunmayan tek bir hane kalmamıştır. Evrensel amaçlar doğrultusunda değil de özel amaç için güdülen düşünce ve davranışlar nefsi tetiklemesinden gayri-ahlâki ve şeytanidir. Dokunulamaz yahut ilişilemez bir özel yaşam anlayışı sinsi bir zehirdir!
Ahlâkın temelde krizle karşı karşıya olduğu seküler dünyada, ülkemizde payına düşeni almış; çağdaşlaşma adına etkinleştirilen özgürlüklerle iffet, şeref ve utanma duyguları harap edilmiştir. Toplumu erdem ve ahlâk kurallarıyla değil de seküler yasalarla yöneten devletler, nefisleri cüretkârlaştıran bağımsızlıklarla ‘özel hayat’ gibi egemenliklerin kurulmalarına imkân tanımış, böylece özel hayatlarda yaşanılanların dışarıya yansıması, toplumu tehdit eder hale gelmiştir.
Yasalarla teminat altına alınan 18 yaşını aşan kimselerin dilediğini yapabilme özel yaşmaları ancak başkalarına yahut topluma zarar vermediği müddetçe meşrudur. Lakin özel yaşamda yapılanlar başta ebeveynler olmak üzere toplumu dehşete düşürecek boyutlara ulaşıyor ve yayılmalarına neden oluyor ise, devletin tedbir alma ve müdahale yapma yükümlülüğü yok sayılamaz. Sonunda gayrimeşru bir çocuğun doğmasıyla işlenen cinayet ve vahşetler, uyuşturucu alışkanlıkları, seks partileri, terör faaliyetleri, fuhuş pazarlıkları, cinsel hastalıklar, çarpık fanteziler ve akla gelebilecek her türlü cürümün içinde yer alabilen öğrencilerden dolaylıda olsa devlet sorumlu tutulacağından, “sana ne yahut bana ne” diyebilme vurdumduymazlığı mümkün değildir.
Ne var ki iman etmiş bir insan için beşer değil yaratıcı Allah’ın görüp işitmesi ehemmiyet taşıdığından hiçbir tehdit ve tehlike olmamaktadır. Çünkü o, “kimse olmasa bile Allah var” itikadından sürekli temkinlidir. Dolayısıyla insanı insan yapan edebidir yani ahlâkıdır. Unutulmamalıdır ki, teröristler de özel hayatlardaki yeşermelerinin akabinde çınarlaşıp tehlike saçmaktadırlar.    
Siyaseti, eğitimi ve ahlâkı farklı ele alanlar, hiçbirini anlayamamış moronlar olarak gelecek nesilleri dahi etkileyecek derin bir felaketin bayraktarlıklarını yapmaktadırlar. Ahlâksız bir toplum hukuksuz bir devlete benzer ki, insanlar kendilerini bir çıkmaz içinde bulurlar. Böylece hem ahlâki değer yargılarını hem de hukuka olan saygılarını yitirirler.
İnsan psikolojisi öylesine hassas, değişken ve kırılgandır ki, en basit bir etkileşimde kişiyi tepetaklak yapıp tanınmaz hale sokar. Buna fırsat verecek tehlikelere karşı ebeveyn, toplum ve devlete ciddi sorumluluklar düşmekte, artık “gelişti, büyüdü veya üstesinden gelir” babında gösterilecek bir başıboşluk fevkalade vahim sonuçlara neden olmaktadır. Çünkü ne şeytan ne de dostları biran durmakta, nefislere nüfuz edebilmek için açık kollamaktadırlar.     
Başbakan Erdoğan’ın geç kalmış olsa da, ülkesinin geleceği adına gerek kız gerekse erkek öğrencilerin aleyhlerine olabilecek vukuatlara sessiz kalmayıp tedbire başvurması milletçe desteklenmeli, bir bütünlük içinde kötülere ve fitneye karşı mücadele edilerek gençlerimizin ve dolayısıyla toplumun huzur ve güveni teminat altına alınmalıdır. Öyle ki, bir dedikodunun dahi nasıl hayatları kararttığı ve yıkımlara sebep olduğu unutulmamalıdır!   
Ahlâklı bir toplumun inşası için Başbakan Erdoğan’ın başlattığı seferberliğe erdemli ve namuslu olanlar yer almalı, olası yıkımın önüne geçilmelidir. Muhalefetteki CHP ve BDP’nin karşı çıkmaları, düşünce ve amaçlarından dolayı gayet normal de MHP’ye ne oluyor? Yoksa MHP, ahlâklı ve iffetli bir nesilden yana değil midir? Ya da terör yuvalarının dağıtılmasına karşı mıdır?
Devletin terör bekçiliği yapıp da daha kötüsü olan ahlâk bekçiliği yapmaması, o toplum için bir kıyamettir. Zaten terörü üreten ahlâksızlık değil midir? Ahlâk, doğruyu ve iyiyi yapmaya götürür; yanlışa ve kötüye bariyer olur!   
Din ve namus karşıtı ahlâksız ebeveynlerin kendileri gibi yetiştirmeye çalıştıkları gençleri ne devlet ne de toplum bırakmamalıdır! Sonuçta o gençler bu toplum arasında yaşayacaklarından tehdit olmaktan çıkarılmalıdırlar. Aksi takdirde bedelini en ağır şekilde ödeyecek ve halen ödemekte olan devlet ve toplumdur. Nasıl ki yaratıcı Allah, yarattığı hiçbir kulunu başıboş bırakmayıp denetimini sürdürüyor ise, devlet de otoritesini kullanarak kendini meydana getiren halkının üzerinde etkin olmak zorundadır.   

"Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Nuh 27

Hiç yorum yok: