10 Kasım 2013 Pazar

Darısı Türkiye’nin başına mı?

Başbakan Erdoğan’ın geçmişteki yaşananları ayna yapmak suretiyle halkının herhangi bir felakete duçar olmaması için ebeveynlerin şikâyetlerini ciddiye alarak, üniversitede eğitim gören gençlerin üzerlerine devlet olarak eğilme sorumluluğu hissetmiş, Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık olarak kalmasına müsaade etmedik etmiyoruz. Kız ve erkeklerin aynı evlerde kaldığı ihbarlarını bir kenara atamayız ifadeleri öyle bir bomba etkisi yaptı ki, muhalefet ve hükümetinin başbakan yardımcısı başta olmak üzere ahlaksızlığı özgürlük ve demokrasi adına savunanların farklı üsluplarla karşı bir cephe açabilmeleri endişe vericidir. Oysa Başbakan Erdoğan, sırf ebeveynlerin endişelerini dillendirmişti. Düşünün ki diktatör denilen bir başbakana ifade özgürlüğünü dahi çok görüyorlar!

Özellikle hükümet ve partisinin sözcüleri tıpkı Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi ihanet derecesinde saptırmalara, manipülasyonlara ve özür niteliğinde açıklamalara kalkışmaları bambaşka bir vahametti. Çünkü amaçları milletin ahlaki hassasiyetlerinin yanında olmak değil yaklaşan seçimlerde herhangi bir oy kaybına uğrayarak saltanatlarını riske sokmamaktı. Acaba ahlâksızlığı müdafaa, muhafazakâr bir partiye oy kaybettirir mi?  

Şayet başbakanın ifadelerini evirip çevirmek yerine yekvücut olarak salvolara karşı siper alabilselerdi, HDP denen sapık ve terör partisi; Sadece evlerde değil sokaklarda da aşk; erkek erkeğe; kadın kadına ve aşka özgürlük” pankartlarıyla ulumaya ve yürüyüş yapmaya cüret edemezlerdi.  

Her neyse söz düellosuna girmeyecek, asıl riskle kendileri değil milletin topyekûn karşı karşıya olduğunu tarihsel kanıtlarla ortaya koymaya çalışacağım.

Evet, geçmişte birçok toplum, cinselliği evlerden sokaklara taşıyarak sapıklıkların binbir türlüsünü aleni işlemeleri sonucu yerle bir olmuşlardı. Bu sebeple acılar içinde helak olan toplumların hepsinden bahsetmeyecek, Türkiye topraklarında yaşamış olan sadece birini örnek vermekle yetineceğim.

MÖ 2000 yıllara uzanan Muğla ili Datça ilçesinin 1,5 km kuzeydoğusunda kurulu Knidos adlı bir kent ve medeniyet vardı. Dünyanın cazibe merkezi olan bu kent, bilim, mimarlık, tarih, arkeoloji ve sanatta öyle ileriydi ki,  görkemli yapıları, tapınakları, kültürel ve bilimsel çalışmaları yanında devrinde ticaret merkezi olarak altın çağını yaşamıştı. Yani her milletin ulaşmak istediği uygar bir çağdaşlık seviyesindeydi! Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, zamanın ikinci büyük tıp okulunu Knidos’ta kuran ve dönemin büyük buluşu olan güneş saatini keşfeden ünlü doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos, dönemin en önemli heykeltıraşları Faroslu Skopas ile Bryaksis, Pers kralını amansız hastalıktan kurtulmasına aracı olan ünlü hekim Ktesias, ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos’ta  Knidos’ta yaşayan ünlülerdi.

Ayrıca İlyada ve Odessa gibi dev eserlerin yazarı ünlü İyonlu edebiyatçı Homeros’un epik dilinde     “güzel saçlı fahişe” diye söz edilen demetleriyle de ün salmış Knidos, antikçağın ünlü çıplak Afrodit Heykeline de ev sahipliği yapmıştı.

Bütün bunların yanında Knidos; cinselliğin, fuhşun ve sapıklıklarında merkeziydi. Diğer sapkın kentler gibi savaş, deprem ve salgınlarla yok olmuştu. Asırlar sonra toprağın kazılmak suretiyle altındaki kalıntılarla ortaya çıkarılan Knidos, zamanında neydi, ne oldu yargısı için fevkalade bir ibretti!

Günümüzde dahi olmayan 8000 kişilik tiyatroda kazılar sırasında meydana çıkmıştı. Knidos, yapıları ve cazibesiyle günümüzde dahi eşine rastlanamayacak öyle bir kentti ki, dünyanın çok uzaklarından binbir güçlükle gelen insanların akınına uğrar ve Knidos’u ziyaret etmeyenlere ilkel gözle bakarlardı.
Ne var ki Knidos’ta her ev fuhuş yuvası, her kadın fahişe, her erkek eşcinsel, şehvet ve sapıklığın en dorukta yaşandığı ve herkesin çırılçıplak dolaştığı, sokaklarda alenen cinsel ilişkiye girildiği, erkeklerin kadın kılığında gezdiği, akla ve hayale gelmeyecek sapkınlıkların yaşandığı bir merkezdi.
Ticaret, kültür ve sanat için gelen insanları sapıklaştıran Knidos, şehvetleri tükenmişleri dahi tahrik ederek uyarmakta, ürettiği açık saçık resimlerle pornografik süslü kandilleri dünyanın diğer ülkelerine ihraç etmekteydi. Günümüz sanal pornografisinin ilk adımlarının Knidos’ta atıldığını biliyor muydunuz?

Knidos halkı öyle acı çekerek yavaşça yok oldu ki, önce işgal edilip müthiş işkencelere maruz kaldılar, salgın hastalıklarla tükendiler, sonrada depremle yerle bir edilip o nadide ve imrenilen yapılar ve zenginlikleri yeryüzünden silinmişti.

Eğer bilim, kültür, zenginlik, sanat ve cazibe merkezliğinin dünyada kurtarıcı bir gücü olsaydı, Knidos yok olmazdı!

Aklıma hep bir soru takılmış ve sorgulamaktan kendimi alamamışımdır. Acaba Ege Bölgesindeki CHP üstünlüğünün Knidos lanetiyle bir ilişiği var mıdır? O illerin akıbeti Knidos gibi mi olacak?

Bir tarafta ahlâksızlığın getireceği korkunç sonla endişe duyan bir toplum, diğer tarafta  sadece evlerde değil sokaklarda da aşk; erkek erkeğe; kadın kadına ve aşka özgürlük” naraları atan sapkın bir kesim!

“Sana ne; ne karışıyorsun; özel yaşama müdahale haddine mi; isteyen dilediğini yapar; herkesin ahlâkı kendinedir; ne bu gençlere güvensizlik; gençlerden intikam” gibi gerekçeler, sonumuzun Knidos’tan farksız olmayacağına açık bir işarettir. Knidos halkı da aynı düşüncelerle kendilerine müdahale ettirmeyip uyarılara kulaklarını tıkayarak zamanının çağdaş uygarlığını en üst sınırda özgürce yaşıyorlardı.  

Teröristler, gaspçılar, hırsızlar, katiller, tecavüzcüler, kadın ve uyuşturucu satıcıları, fahişeler, hainler, vahşiler, lezbiyen ve homoseksüel gibi sapıklar; özgürlük adına başıboş bırakılan kimseler değil midir?    

Haddi aşan azgınlara ve destek veren CHP, MHP, BDP, HDP ve kimi AK Partililer şu sorulara bir yanıt versinler:  

- Sonunuzun Knidos Halkı gibi olmasını mı istiyorsunuz?  
- O masum çocuklarınızın gözlerinin içine bakıyor musunuz?
- Sizlerden sapkın bir gelecek mi yoksa ahlaki değerleri yüksek bir istikbal mi bekliyorlar?
- Gelecek neslinizi öldürmeyip öldürmekten daha beter hale getirecek nefsi bir zehri özgür
  bırakmak istemeniz, vicdanınız sızlatmıyor mu? 
- Kızlarınızın binlerce erkeği tatmin eden bir fahişe, oğullarınızın da homoseksüel yahut  
  transseksüel olmalarını mı arzu ediyorsunuz?
- Kızlarınız ve oğullarınızın cinsel sapkın olmalarından gurur mu duyacaksınız?
- Hedefiniz Knidos Halkı gibi çağdaş bir uygarlık seviyesine ulaşmak ise, aynı acı bedelleri
  ödemeye dayanabilecek misiniz?
- Ekonomisi, zenginliği, yapıları, kültür ve sanatsal eserleri, ünü, özgürlükleri ve tatminin en  
  dorukta yaşandığı cazibesiyle merkez olan Knidos’un yok oluşu, sizlere bir şey ifade etmiyor mu?
- Uyuşturucu çekmiş kızınız karşınıza bir kız getirerek beraber yaşam istediğini söylediğinde,  
  “özgürdür dilediğini yapabilir mi” diyeceksiniz?
- Yahut satıcısını da beraberinde evinize getirip uyuşturucu partisi vermeye kalksa, hakkıdır mı   
  diyeceksiniz?
- Oğlunuz erkek sevgilisiyle eve gelip beraber yaşayacaklarını ve ileride evlenebilecekleri
  söylediğinde, özgürlük gerekçesiyle razı mı olacaksınız?  
- Eşlerinizin bir başkasıyla olan ilişkilerini özgürlük düşüncenizle hazmedebilecek ve aynı yatakta
  grup seks yapmak istemesinde heyecanlanabilecek misiniz?
- Eğer ahlâki kurallar özgürlüğünüzü kısıtlıyor ise, neden kıskançlık duyuyorsunuz?
- Özgür bıraktığınız çocuğunuzun bir sokak kenarında cesediyle karşılaşmanızdan üzüntü
  duymayacak mısınız? Yahut binbir türlü olayların birine karışmış olmasından düştüğü cezaevinden   
  dolayı aferin mi diyeceksiniz?
- Zaten basın ve yayınlar kanalıyla ahlâkın çivisi çıkarılarak en namuslunun dahi fırsat bekler  
  kıvama geldiği bir psikolojide, herhangi bir gencin başıboş bırakılması mümkün müdür?  
- Dokunmaya kıyamadığınız gelişim çağındaki çocuklarınızın pornografik fotoğraf ve yayınlarını
  izleyebilecek misiniz?

Özgürlüğünüzü kısıtladığı gerekçesiyle ahlaki kurallara karşı duruşunuz ahiretteki cehenneme inanmamanıza neden oluyor ise de, yaşadığınız dünyayı cehenneme çevirmenizi nasıl izah ediyorsunuz? Tıpkı Knidos halkı gibi azan nefsiniz muhakeme yetinizi kaybettirmiş ise de, vicdanınızı da mı söndürdü?

Peki, bu ülkede yaşayan sadece siz misiniz? Size karşı sessiz kalmanın bedelini milletin ödemesi mubah mıdır? Eğer iktidar, milletinin istikbalini elem yapmayıp sapkınların arzu ve isteklerine boyun eğecekse, özgür ve demokrat bir siyaset mi gütmüş olacak? Başbakanın ebeveynlerden gelen şikâyetlere kaygı duyarak almak istediği önlemlerden dolayı suçlu mu oluyor? Milletimizin din ve namus hassasiyetlerine olan hayati bağlılıklarını görmemezlikten gelerek bir avuç sapkına “bana ne, özgürdür mü” demelidir? Topluma verilen zararı tasa etmemelimidir? Bu mudur çağdaşlık, uygarlık, özgürlük ve demokrasi!


“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” Furkan 44

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bismillahirrahmanirrahim.1. Ayet : Vel'asr.Anlamı : Asra andolsun2. Ayet : İnnel'insâne lefî husr. Anlamı : Gerçekten insan, ziyandadır.3. Ayet : İllellezîne âmenû ve amilûssâlihâti vetevâ savbilhakkı vetevâ savbissabr.Anlamı : Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka