2 Eylül 2013 Pazartesi

Başbakan diyor ki; “Aşırı uça karşı ve uzağız.”

Yahut radikal, kökten, taşkın veya ekstrem olarak nitelendirilen inanç ve davranışlar, bağlı bulunan din, düşünce, ilişki ya da iştigalin üst sınırdaki duygusal yoğunlaşma ve heyecanın aşkla tarif edilebilecek tutkusal bir tezahürüdür. Daha açık bir ifadeyle hilesiz bir sadakat, bağlılık, içtenlik ve samimiyettir.

Buda der ki; aşırı rahat düşkünlüğü ve her şeyden uzak durma iki uç nokta arasında dengeli ve ahenkli bir hayat tarzı olarak Orta Yol tercihi”, içinde kalbi hislerin bulunmadığı ikiyüzlülük, içtensizlik ve münafıklık mıdır?

Allah da der ki;

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkek, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Aşksal bir sevgi, tazim ve teslimiyete yol açan duygulara gem vurma imkânı olmadığına göre; mantıkla Orta Yol’da bir denge sağlayabilmek mümkün müdür? Mantık, duyguların etkileşmemesi için herhangi bir tasarrufta bulunabilme gücüne sahip midir? Mantık, her ne kadar duygusal oluşumları aşağılayarak bilimsel bir açı edinmeye çalışsa da, asla muvaffak olamamış ve insanı insan yapan duyguların hâkimiyetini engelleyememiştir.

Dinsel toplumlarda muhafazakârlık daha mütevazı, daha dengeli iken; kayıtsız-şartsız iman ederek dini hükümlerden hiçbir taviz vermeyenlerin köktendincilikle yaftalandığı seküler düzende, iman, aşırı uçluluk olarak takdim edilmiştir.

Örneğin Allah, hükümleriyle aşırı bir uç mudur; radikal midir? Peygamber Efendimiz ayetlere itaati zorlaması radikallik midir? Öyle olduğuna göre; iman etmiş bir Müslüman’ın kayıtsız-şartsız bağlılığı köktendincilik gerekçesiyle düzenden dışlanabilir mi? Müslümanlar köksüz bir dine mi inanmalıdır?
Gerek Bakara Suresi 193 ve gerekse Enfal Suresi 39. Ayetler gibi birçok hükümde; İslam, Allah’ın oluncaya kadar iman edenlere savaşı emreden Allah, aşırılığa mı gitmiştir?

“Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Bakara 193

 “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39

Değeri vatan ve millet olan bir insanın uğruna can vermesi, aşırı uçluluk değil midir? İçinde yaşamayacağı bir toprak ve beraber olamayacağı millet için can vermesi, mantığa ve Orta Yol’a aykırı değil midir?

Aşkı ve ailesi için fedakârlık yaparak canını ortaya koyan; tutkuyla bağlandığı uğraşısı için gözü pek davranarak her türlü tehlikeyi göğüslemek suretiyle ölen; korumakla yükümlü olduğu biri için göğsünü kalkan yaparak can veren; haksızlığa tahammül edemeyip öleceğini bile bile direnişte bulunan; yakınının ölmesini önleyebilmek için organlarını feda eden; denizde boğulan ya da yanan bir binada insan kurtarabilmek için ölümünü hiçe sayan; olası bir savaşta cephede çatışan; iman ettiği davası için yaralanmak, hapsedilmek ve ölmekte tereddüt etmeyen; eşi, çocukları ve yakınlarını canından üstün tutan; nefsi için değil de ilahı yahut ideolojisi için yaşamı haram sayan; yanlışı kabullenip alçakça yaşamaktan ise doğruluk adına ölüme meydan okuyan; dünyanın bir aldatma olduğu idrakiyle ahireti için şahadete koşan gibi samimi bir bağlılığı kanıtlayan sevgi, dışlanabilecek bir aşırı uçluluk mudur?     

Başbakan Erdoğan, “Biz aşırı uçlar nerede olursa olsun, ister ülkemizde olsun, ister diğer ülkelerde olsun, bu bizim temel prensibimizdir, temel ilkemizdir: biz aşırı uçların hepsine karşıyız. Hepsinden uzağız” açıklamasıyla samimiyetsizliği, fedakârsızlığı, aşk ve tazimsizliği mi kastetmiştir? İnsanı insan yapan, düşünce ve inancındaki bağlılığı ve teslimiyeti değil midir?

Başbakan Erdoğan, batıl yani şeytan yolunda savaşan PKK ile Allah yolunda savaşan El Kaide Cihad Örgütünü müsavileştirerek aynı kefeye koyması, İslam inancını sorgulatmakta ve ayetlere açıkça muhalefet etmektedir.

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.“ Nisa 76
   
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” Tevbe 111

Başbakan Erdoğan, bu hükümlere itaat edeni aşırı uçlulukla suçlayıp düşman belleyerek kendilerine karşı ve uzak olduğunu ifade ediyor ise; kendisi hangi kitaba ve nasıl bir dine iman etmiştir? Nasıl oluyor da PKK gibi bir Allah düşmanını El Kaide gibi bir Allah dostu ile kıyaslayabilmiştir?

Evet, Başbakan Erdoğan’ı destekliyorum ama et ve kemikten müteşekkil bedeni için değil sırf zulme karşı dik duruşundan ve İslam inancından ötürü kendisine karşı girişilen düşmanlıktan ötürü. Lakin gerek El Kaide gerekse Allah için cihad eden her mücahid nezdim de, Başbakan Erdoğan’dan daha değerli, sevgili ve saygıyı hak edendir.

Bir ayete dikkat edin, bir de aşırı uç suçlamasıyla Başbakan Erdoğan’ın mücahidlerle ilgili batı odaklı söylemlerine!

Şüphesiz kural koyucu Allah’ın belirlediği sınırlar çerçevesinde haddin aşıldığı aşırılık yasaktır. Hatta Allah’ın meşru kıldığı cezayı affeder ve bağışlarsanız, daha muteber olacağınız da zikredilmiştir. Ancak nefsin yahut batıl düzenin belirlediği aşırılıktan kasıt imanın doğurduğu bir mücadele ise, bu tamamen yanlıştır ve vahye karşı gelmektir. Anan, baban, eşin, çocuğun ve dünya nimetlerinin Allah, Resulü ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ve üstün tutulamayacağı açıkça hükme bağlanmış ve nefis adına yapılan her şey haram addedilmiştir. Dolayısıyla Allah için yaratılmış bir kulun Allah’tan üstün ve kıymetli tutabileceği bir şey olamaz. Bu sebeple Hakk ile batılın safları ayrılmış, Kur’an’ın hükmü dışında yapılan işlerin tamamı batıllıkla, nefisçilikle belirlenmiştir. 
    
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24

Kiminiz ayetler başka politika başkadır; ne anlar Allah siyasetten de diyebilirsiniz!



Hiç yorum yok: