19 Eylül 2013 Perşembe

İnsan, sözde Allah’a özde şeytana taptığı halde;

İnancıyla davranışındaki aykırılığı dahi kabul etmeyerek neye taptığının bilincinde değildir. Bu sebeple Allah, Abese Süresi 23. Ayetinde; Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı” ve Yasin Süresi 60. Ayetiyle de uyarısını sürdürerek, "Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi?” buyurmuştur.

Hz. Âdem’in yaratılması ile şeytanın saptırılması; iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, asi ile sebatkâr ve hak ile batılın temsilcilerini saflara ayırmıştır. Peygamberler imanın ve iyiliğin, şeytanda nefsin ve kötülüğün temsilcileri olarak görevlendirilmişlerdir. Böylece sokaktakiler ve devletler de bu temel yapıya bağlı hak ile batıl saflarda yerlerini almışlar, bu esas üzerine kadersel düzen akışını sürdürmektedir.
  
Aldatma, teşhir ve cazibenin merkezi şeytan, nefsine yerleştiği insanların gizli tanrısı olarak Yaratıcı’ya karşı asileştirmekte, böylece sözde Allah ilah kabul edilirken, özde şeytan ve dostlarına ilahlarmışçasına bağlılık sürmektedir. Dolayısıyla soyut olan gökselliğe yani görünmeyene değil, somut olan görselliğe yani beden, madde ve fiziğe itibar edilmektedir.

İslam karşıtları, sözde İslam Dünyası’nın geri kalmışlığı ve uygar olamayışını, tıpkı Hıristiyanlar gibi “Allah” sorununu tartışma konusu yapmamaları ve Kur’an’dan ayrılmamalarına yorumlayarak, geri kalma sebebi olarak göstermişlerdir. Peki, geri kalmışlık ve uygar olmama ne demektir? Yaratıcı Allah’ta mı geri kalmış ve uygarlıktan bihaberdir ki, yaratılışı aynen sürdürmektedir? Aristo felsefesine dayalı pozitivist ve rasyonalist anlayışların dinli ve dinsiz temsilcileri ateistler, Müslüman kimlikliler, Hıristiyan ve Yahudiler; Yaratıcı’dan gelen emirleri çağa, koşullara, akla ve mantığa aykırı bulup simgeden öte hiçbir yaptırımı olmadığını öne sürerek, akılcı ve sevgi kaynağı hümanist bir “Tanrı” oluşturup, diledikleri düzeni kurabilecek ve egemen olabilecek tek gücün kendileri olabileceğine inanmışlardır. Bu sapkınlıklarından dolayı Allah’ın gökyüzüne yerleşip gökyüzünün yönetiminden sorumlu olduğunu, yeryüzünün de insanların egemenliği altında bulunduğu safsatasıyla yeryüzünün tanrısı olarak insanı kabul etmişlerdir.

Özellikle laik İslâm ilahiyatçıları, Batılılaşma ve uygarlaşma adına tıpkı Hıristiyanlar misali, İslâm da köklü bir reform yapmaya girişmişler, dolayısıyla Allah egemenli Kur’an’ı lağvederek, aklın egemen olduğu bir İslâm inancına çabalamaktadırlar. Bu sebeple yüzyılın münafığı Fettulah Gülen adlı şeytan dostu, “Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır” diyebilecek kadar haddi aşmıştır.

Aristo felsefesinin fevkalade etkisi altında kalmış olan Farabi ve İbni Sina gibi Müslüman filozoflar, Aristo’nun görüşlerini Kur’an’a ve şeriat’ın diğer kaynaklarına uydurmaya çalışmışlardır. Öyle gariptir ki, Aristo felsefesi, İbni Sina ve Farabi gibi İslam düşünürleri sayesinde Batılılar tarafından yeniden keşfedilmiş, insanı egemen kılan lâik, komünist, sosyalist, demokrasi, liberal ve diğer anlayışların türemesine aracı olmuşlardır. Öncesinde mitolojik tanrılar, putlar ve hayvanlara olan tapınma, uygarlıkla birlikte insanlara geçmiştir. Gerçekten kader, öylesine inanılmaz bir gizemle doludur ki, Aristo’nun insanı tanrı kılan görüşleri İslam düşünürleri tarafından değerlendiriliyor ve Kur’an’la yoğrularak başka anlayışların doğmasını tetikliyordu. Ki, Aristo, Tanrı anlayışına yer vermediği için, felsefesinde “İlahi nedensellik” diye bir şey söz konusu değildir. Kişinin ya da toplumun yaşantılarında “kader” ya da “mutlak irade” değil, sosyal ve doğal nedenlerin etkisi olduğunu savunur. İnsanların mutlu ya da mutsuz, iyi ya da kötü olmaları Allah’ın değil, kişinin veya toplumun kendi iradesinin yattığını iddia eder. Eşitsizlik, kölelik ve yoksulluk gibi çaresizlikler ya da rızık azlığı ya da çokluğu, savaş veya barış gibi musibet ve olaylar, ilâhî iradenin değil insan iradesinin sonucu olduğunu kabul eder. Tıpkı Hıristiyan ve Yahudiler gibi, yeryüzü düzenini oluşturanın Allah değil insanların olduğuna inanır. Diğer bir ifadeyle Aristo, insan varlığını “özgür”, “bağımsız” ve “sorumlu” kılıcı bir tanrı anlayışına yöneltmiştir. Yani insan bir tanrıdır ve dolayısıyla egemendir.

İşte bu yüzden Kur’an’a muvafık olmayan yorumlara itibar edilerek Yaratıcı ile kul arasında olması gereken zorunlu sınır tahrip edilmiştir.

Batıl rejimlerin şeytanı tanrı edinişleri toplumları da etkilemiş, böylece Allah ile şeytan arsasında kalan insan, kime teslim olacağı konusunda tereddüde düşmüştür. Allah’ı, elçisini ve dinini kamudan, siyasetten ve düzenden soyutlayıp hapsetmeleri, hukuksal boyutunu yasaklamaları, itaati zorunlu değil de tavsiye niteliğinde bir kültür seviyesine çekmeleri, rasyonalist hilenin nefsi tetikleyen dehşetiyle vahyin paçavraya çevrilişini ortaya koymaktadır.  

Seküler düşünce ve düzenler, Allah otoritesini kalplerden söküp atarak batıllığa, nefse ve şeytana olan inancı ve tapınmayı gizli yahut aşikâr perçinlettirmiş, dünyayı dinli ya da dinsiz satanistler doldurmuştur. Kimileri sözlerime tepki göstererek “ben şeytana değil Allah’a tapıyorum” dese de, sözden öte fiziki bir kanıtta bulunamamaktadırlar. Vahiy açık; nefsi çıkar gözetmeksizin kendini Allah’a ve İslam’a adayarak yolunda malı ve canıyla mücadele eden bir avuç insanın dışındakilerin tamamı satanisttir.
Allah, Kur’an’da hak ile batılın sınırlarına vurgu yaparak insanı cennet veya cehenneme götürecek ebedi bir uyarıda bulunmuş, lakin toprak parçası olan ülkelerin sınırlarına, ırka ve milletlere gösterilen özen Allah’ın hükümlerine duyulmayarak, batıla yani şeytana olan tapınmanın nasıl toplumları ve devletleri kuşattığı ortaya çıkıyor. Düşünün ki, ülke sınırları tacize uğradığında savaş sebebi sayılıyor ama dine yapılan saldırı ve taciz düşünce ve fikir özgürlüğü kabul edilip hoşgörüyle karşılanmasına salık veriliyor. Sonra da Müslüman’ım mı diyorsun?  

Madem şeytana değil Allah’a taptıklarını iddia ediyorlar; neden Allah, insanın emrettiklerini yapmadığını ve şeytana tapmamalarını buyuruyor?

Allah’a tapan şehadete, şeytana tapan nefse (batıla) koşar! Bir bak bakalım, sen nereye koşuyorsun?
       

“Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” Yasin 62


Hiç yorum yok: