9 Nisan 2009 Perşembe

Türkiye, El Kaide’ye minnet duymalıdır…

Yüzyıllardır süregelen haçlı-Müslüman savaşlarında galebe çalan başta Türkler olmak üzere İslâm toplumları; güçlü ve egemen olmaları akabinde şımarmışlar, asli görevleri olan Hak’kı ve adaleti yayma mücadelelerini terk edip benliklerini ön plana çıkarmalarından bir bir hezimete uğrayarak, akıl almaz ve içi boş bir çağdaşlık ve demokrasi safsatasıyla barbar haçlıların tutsağı olmayı içlerine sindirebilmiş, eşsiz medeniyetlerinden utanır olmuşlardır.

Nefisleri kudurtan düşünceler ve keyfiyeti azdıran kozmetik ürünler yoldan çıkıp gerçeklerden uzaklaşmalarına, dolayısıyla parçalanıp bölünmelerine neden olmuş, hiçbir gücü, kudreti ve yaptırımı olmayan illüzyonist ceberut abartıcıların ardına takılarak, hem bağımsızlıklarını, hem dinlerini, hem de insanlıklarını kaybetmelerine sebep olmuşlardır.

Yaratıcıyı doğrudan veya dolaylı reddeden akıl ve irade üstünlüğü savları, yaratık insan oldukları gerçeğini unutmalarına, böylece yeryüzü ve gökyüzüne hükmeden “özgür tanrı” hayallerine kapılarak, “o kitaba” meydan okuyabilmişlerdir. Ancak düşünce, plan ve senaryolarının aksine diledikleri barışçıl, refah ve güvenli düzenleri kuramayarak taahhütlerini gerçekleştirememişler, ama tüm başarısızlıklarına ve kadersel yenilgilerine rağmen inatlarından vazgeçmemişlerdir.

İnsanı insan yapan, izzet ve güç katan erdemli bir kul olmak yerine, Yaratıcısına başkaldıran nankör ve hainler sürüsü olmayı tercih etmişler, büsbütün canavarlaşarak, kendilerinden başka hiç kimseyi düşünmeyen sömürü düzenler inşa etmekten geri durmayıp, vicdan ve merhamet duygularını doğramışlardır.

Dünyanın gittikçe kötüye gittiği ve dengelerin tamamen değiştiği bir dönemde emperyalist vahşilere karşı kendini adayan Usame Bin Ladin adlı bir kahraman ortaya çıkmış, alçak zalimlerin kabusu olarak, inim inim inleyen mazlumların ve Müslümanların umudu ve İSTİKLAL’’in adresi haline gelmiştir. Böylece Allah vaadini tutmuş, Hak ve adalet adına kendilerini siper eden El Kaide gibi imanlı ve cesur bir toplumu haçlıların başına belâ kılarak, çok daha beter kötülüklerin işlenmesini yavaşlatmıştır.

İşgal edip katlettikleri toplumların çığlık ve ölümlerinden haz duyan haçlılar, onurlu direniş karşısında kendi canlarının derdine düşerek, insan dahi saymadıkları Müslümanlara, zoraki de olsa korkularından saygı duyma zorunda kalmış ve uzlaşma zemini aramaya koyulmuşlardır.

Ancak fıtratlarında ki şeytani arzuları silip atamadıklarından samimi bir barış yerine, manipülasyonlu bir uzlaşıya kalkışmış, yıllardır dost ve ittifak söylemiyle aldattıkları Müslüman ülkelere sempatik görünerek işbirliğine girişmiş, terörist gerekçesiyle El Kaide ve Usame Bin Ladin’e karşı örgütlenip, bizanssı argümanlarla etkiledikleri ve satın aldıkları iktidarları, halkların verebileceği desteği kırabilme adına stratejilerini ustalıkla sahneye koymak suretiyle “özgürlük ve adalet savaşçısı” mücahitleri teröristlikle damgalayabilmişlerdir.

Oysa şu temel soru hiç sorgulanmamıştır: Dünyadaki barışı, huzuru ve güveni bozan başta ABD ve İsrail olmak üzere tüm emperyalist bozguncular; işgal ve katliamlarında kendi benliksel şeytani çıkarları adına önüne geleni yakıp yıkarlarken, bir devletleri dahi olmayan direnişçiler, temel özgürlük hakları ve onurlu bir yaşamı elde etmekten başka hiçbir gayelerinin bulunmadıkları gerçeğiydi. Onların, hiçbir söylem ve eylemlerinde ırki, toprak ve devlet olma iddiaları bulunmayıp, tamamen eşit hakları savunan bir adalet arayışı ve ezilenleri müdafaa azmi olmasına rağmen, maalesef emperyalistlerin yalanlarına kanılabilinmiştir. Köle olmaktansa, insanca ölme daha şerefli değil midir?

Eğer dünya; alçaklara karşı kahramanlar ve bencil politikacılara karşı liderler çıkarmaz ise; insanca yaşayabilmek mümkün müdür?

Türklerin tarihsel şerefi olan Osmanlının yıkılmasıyla İslâm toplumları tek başlarına kalarak güçlerini yitirmiş, halifelik misyonunu kaybetmesinin akabinde dünyadaki adalet lağvedilmiştir. El Kaide’nin Batıyı dize getiren duruşu gözleri Türkiye’ye çevirmiş, bir esinti olarak dahi İslâm toplumları üzerindeki etkisini sürdüren Müslüman Türkiye’nin laik devleti, onlarla aynı düşünceyi paylaşmasına ve birçok paydada ortaklık yapmasına rağmen, o güne kadar adam yerine konmamış, ciddiye alınmamış ve sürekli dışlanmıştır. Ancak Müslüman Türkiye halkının haykırışları, geçmiş tecrübelerinden dolayı haçlıları ürkütmüş, Türkiye’nin dışlandığı bir siyaset arenasından, biranda saygı gören, önemsenen ve işbirliğine ihtiyaç duyulan bir seviyeye yükselmesi; bilinmelidir ki Usame Bin Ladin ve El Kaide sayesinde olmuştur.

Unutulmamalıdır ki evrim hipotezinin ortaya koyduğu gibi, insanlar hayvan değildir, dolaysıyla yemek, içmek, süslenmek, giyinmek ve barınmaktan çok daha üstün değerlere sahiptir. Ayrıca insan, bio-mekanik bir yaratık olmamasından duyguları vardır; bilim, teknoloji ve mantık saçmalamasıyla iktidarlarca denetimi mümkün değildir. Ki bu tartışılmaz değerleri uğruna karşılıksız canı pahasına direnmeleri, onların bir hayvan yada bio-mekanik yaratıklar değil, bir insan olduklarına açık bir kanıttır. Ne var ki insanı insan yapan bu değerleri umursamayan materyalist yaratıklar, her ne kadar hilkatte bir insan görünümünde iseler de, gerçekte hayvanlardan da daha aşağı ucubelerdir…

Terörist; hak ve özgürlük adına mücadele eden onurlu direnişçiler değil, temel hak ve hürriyetleri gasp eden bencil politikacılar ve totaliter barbar devletlerdir.

Ruhunda iman, inanç ve vicdan taşıyan onlardır ki, ancak haksızlıklar karşısından susmayıp, Hak ve adalet adına terörist iktidarlara karşı onurlu ve vakurlu mücadele veren insanlardır.

Başbakan Erdoğan, Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanını alkışlayanlara tepki göstermiş, ama İsrail’in insanlık suçlarını “İsrail’in güvenlik kaygılarının meşru olduğu” gerekçesiyle haklı gören Barack Obama’ya övgüler yağdırmış, tanrı misali saygı ve tazimde kusur etmemiştir. Bu aşağılayıcı çelişki, “hangi Erdoğan” sorusunu mecbur kılmaktadır. Öyleyse Davos duruşu, seçim öncesi senaryolaştırılan politik bir şov muydu? Ayrıca milletine göstermediği sevgi ve saygıyı ona duyarak, can güvenliği için Türkiye’yi seferber edip kuş uçurtmamış, dolayısıyla kimin adına o görevi sürdürdüğü de ispatlanmıştır.

Obama’nın ifadesiyle; İsrail’in işgal ve katliamları meşru ise, neden El kaide, Hamas veya diğer direnişçilerin savunmaları gayr-i meşru? Yoksa Müslümanlar insan değil, yahudi ve hıristiyanlar kadar yaşam hakları ve kendilerini savunma özgürlükleri yok mu?

Müslüman Türkiye Milletinin uyanışından fevkalade çekinen Haçlı Batı, El Kaide’ye destek vermemesi adına PKK ile eşdeğer tutmakta, Obama’nın açıklamalarında da görüleceği üzere; şeytani bir manipülasyonla Türkiye milletini, şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin sadece hak, adalet ve bağımsızlık adına CİHAD eden El Kaide’ye karşı kışkırtarak, kendileri gibi ırkçı, vahşi ve çıkarcı PKK ile aynı kefede değerlendirebilmektedir. Zaten beslediği ve Türkiye’nin silmesine izin vermediği PKK’yı, özellikle El Kaide’ye yada İslâm’i bir direnişe karşı joker kullanmakta, zaten laik Türk devleti de gerekli tüm desteği kendilerine vermektedir.

Terörist ABD liderliğindeki NATO çetesinin Afganistan’daki işgal ve katliamları, maalesef kardeş Müslüman Türkleri lekelemiş ve affedilmez bir ihanetin içine sürüklemiştir. Taliban, Afganistan’ın yerli halkı değil mi? Kime ne oradaki rejimden? Seçimle başa gelmiyorlar mı? Filistin’deki Hamas ve diğer İslam ülkelerinde yapılan seçimlerdeki iktidarları halklar belirlemiyor mu? Neden Komünist ve monarşist iktidarlara karşı muadil savaşı sürdürmüyorlar?

Sorun demokratik rejim ise; neden Suudi Arabistan, Ürdün ve Körfez Ülkeleri aleyhine aynı yaptırımı gerçekleştirmiyorlar? G-20 zirvesinde; Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın karşısında eğilerek rükua varan ABD Başkanı Obama değil miydi? İnsani değerler taşımadıklarından para için yapmayacakları hiçbir şeyleri olmadığı gibi, görüldüğü üzere secdeye varıp tapınırlar bile… Nasıl oluyor da bu pespaye Obama’ya güveniyor ve hayranlık duyabiliyorsunuz?

İzlediğim kanallardaki özellikle bayan gazeteci, aydın, sanatçı, politikacı ve bazı kadınların Obama hayranlıkları, iltifat, methiye ve aşk serenatları, neredeyse altına yatmaya hazır bir düzeydedir. Oysa şeytanın ne kadar cazibeli, sempatik ve yüzüne bakanı başka alemlere götüren derecedeki eşsiz güzelliğini, bilgisini, aklını ve tatmin edici cinselliğini biliyor musunuz? Görülmediği halde insanları baştan çıkarabiliyorsa, görülse ne olur, bir hayal edin bakalım…

Adil olun ki dünyada ne bir savaş, ne de bir suç kalsın… Neden adil olmayı deneyerek tüm sıkıntıları kökten çözmek istemiyorlar da, kurguladıkları yeni şeytani plânlarla iblisliklerini sürdürmeye çabalıyorlar?
Çünkü onlar insan değildirler…

“Ya Ol, Ya Öl… İşte bunu bilmiyorsan, zavallı bir misafirsin karanlık yeryüzünde.” Goethe

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda CİHAD ederler ve kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu Allah’ın dilediğine verdiği lütuftur.” Maide. 54

Hiç yorum yok: