7 Nisan 2009 Salı

Ahmaklar…

Kapalı kapılar ardında yapılan gizli pazarlıklar bir yana; Barack Obama’nın mecliste yaptığı yaldızlı konuşma, tıpkı yakışıklı, zengin, sempatik ve şöhretli bir erkeğin kız arkadaşını iltifat ve vaatlerle kandırması akabinde bakireliğini bozmasının ardından terk etmesinden farksız bir samimiyetsizlik ve çıkarcılık içerdiği, dikkatli bir irdelemeyle anlaşılacaktır.

Hatırlanacağı üzere; ABD başkanlık seçimlerinde ve başkan olmasından sonra Türkiye’ye hiçte öyle ifade ettiği bir sıcaklık duymamış ve dostluk eli uzatmamış olan Obama; Erdoğan ve Gül’e uzak durarak, zoraki bir telefon görüşmesi gerçekleşmişti. Davos sonrası esen negatif havayı dağıtmak ve ruhu olan İsrail ile Türkiye arasını bulabilmek amacıyla böyle bir telefon görüşmesi yaparak ilk adımı atmış, sonrasında hiç planında olmayan Türkiye ziyaretini gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

Türkiye’ye karşı fevkalade önyargılı olan Obama, Ermeni Diasporasına peşin ve açık kredi tanıyarak, “Ermeni Soykırım” iddiasını kabul edeceği taahhüdünde bulunmuş, dolayısıyla bugünkü açıklamalarının tam tersi bir politika güdeceğini deklare etmişti.

TBMM’deki sözde milletvekillerinin, generallerin ve Türk kamuoyunun gözlerinin içine bakarak değişmediğini ve Ermeni konusuyla ilgili görüşlerinin devam ettiğini ifade ederek, kendince dönmesi mümkün olmayan söz ve kararlılığının duruşunu sergiledi.

Obama, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iftirasına inanmış ve gereğinin yapılması için Türkiye’ye baskı uygulayarak; başlayan müzakereleri izlediğini, böylece Türkiye’yi cesaretlendirerek ve soykırımın tanınmasıyla ilgili yolun hızlı olmasını talep ederek, Türklerle Ermenilerin aynı noktada buluşacakları vurgusu yapmıştır. Zaten “Ermeni Soykırım” yalanını kabule hazır Cumhurbaşkanı Gül’e atıfta bulunarak, başarılı gördüğü çalışmalarını takdir etmiş, kimsenin bu müzakereleri saptırmamasını isteyerek, bu konunun derhal halledilmesi talimatı vermiştir. Obama, Ermenilerin Türkleri değil, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını alçakça savunarak, “Her ülkenin bu anlamda geçmişiyle hesaplaşması gerekir. 1915'te yaşanan olaylar var” cesaretini gösterebilmektedir.
Acaba bu fütursuz cesareti nereden almaktadır?

Yani özetlersek; ya siz doğrudan kabul edin, ya da ben kabul ederek, 1915’teki vahşi ve hain Ermenilerin ağlattığı gibi ananızı ağlatırım demiştir. Önce sınır kapıları açılacak, sonra da namussuz aydınların özür dilemesi gibi devlet özür dileyerek, Ermeni soykırım yalanı meşruiyet kazanmak suretiyle hak, adalet ve merhamet simgesi Türkler, soykırım gibi kapkara bir utançla damgalanacaktır. Azerbeycan Devlet Başkanı Aliyev'i, onurlu protestosundan dolayı tebrik ederim...

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin başındaki bir siyasetçi olarak; şerefli tarihine ve acımasızca katledilen atalarına ihanet edercesine, “KİM HAKLI, KİM HAKSIZ” sorusuna bir siyasetçi olarak karar veremeyeceğini ifade edebiliyorsa, derhal oturmaya lâyık olmadığı o koltuktan istifa etmeli ve yargılanmalıdır.

ABD, artık İslam dünyasına karşı savaşla bir zafer kazanamayacağını, gerek ekonomik, gerekse askeri açıdan mağlup olmanın hezimetini kavramasından strateji değiştirme zorunda kalmış, barış ve uzlaşma adına yeni bir imaj rüzgarı estirilerek, Obama’nın sahneye konulduğu gerçeği her ne kadar bizim ahmaklarca anlaşılmamakta ise de, yeni politikaları, aynen bir fahişecedir.

ABD Başkanı Baracak Obama, tıpkı bir fahişe gibi önce cezp edecek, sonrada elinde ve avucunda ne varsa alarak, tüyü yontulmuş tavuğa döndürecektir.
Öldürmeyecek, süründürecektir.

Artık, etkileyip satın aldıkları Müslüman kimlikli iktidarları cepheye sürerek, kendilerine tehdit gördükleri Müslümanları vurduracak ve planladıkları sömürge düzenini kurarak, eskiden olduğu gibi doğrudan hedef olmak istemeyeceklerdir.
Yahudi lobisinin egemen olduğu ABD’de Obama bir HİÇTİR ve istesede yapabileceği hiçbir şeyde yoktur.

Davos’taki İsrail gerginliği kendilerini korkutmuş, apar topar Obama’yı Türkiye’ye gönderip sinsi planlarını devreye sokarak, Türkiye-İsrail ittifakının sağlamlaştırılmasına çalışılmıştır. ABD ile İsrail, ruh ile beden gibidir ve bütünlüklerinden hayat bularak, kan ve şiddetle beslenirler. Asla tartışılmaması gereken temel gerçek; İsrail=ABD=İşgal=Soykırım

Obama, TBMM’deki konuşmasında katil İsrail’i kayırarak, “Biz terörün kullanımını dışlamalı ve İsrail'in güvenlik kaygılarının meşru olduğunu anlamalıyız.” sözleriyle, hâlâ nasıl barbar, adaletsiz ve merhametsiz olabildiklerini kanıtlamakta; işgal edilen, vahşice öldürülen, evleri yağmalanan, binlerce bebek, çocuk, kadın ve yaşlı insanları hiç tasa etmemeleri, asla samimi olmadığını ortaya koymaktadır. Obama bilmelidir ki, eğer ifade ettiği barış; bir kölelik, adaletsizlik ve müstemlekesel bir yaşam ise; onu hiçbir Müslüman kabul etmez ve kanının son damlasına kadar savaşır…

Obama’nın, "ABD'de pek çok ailede Müslüman üyeler var. Ben de bunlardan biriyim" sözleri, bana laik ve Kemalistlerin sözlerini hatırlattı. Bilindiği üzere onlarda, İslâm’a ve Müslümanlara olan ezeli hasımlıklarını kamufle edebilmek için, “Benim anam, teyzem veya ninem de başörtüsü takar, namaz kılar ve hacca giderler, dolayısıyla bizde Müslüman bir aileden gelmekteyiz.” derler, sonrada kin ve nefretlerine devam ederler.

Yüzyılın önemli sorunları olarak “İklim değişikliği, ekonomik kriz, terör, ölümcül silahların artması”‘na işaret eden Obama, bütün bu kötülerin ürediği merkez ABD’nin olduğunu itiraf edebilecek bir özürde bulunmaktan ise, sözde endişe duyduğu bu zorlukların aşılmasında kendisine ortaklar aramakta, böylece asıl hedefi şaşırtarak, bizzat sorumlu olduğu felaketlerden sıyrılmaya kalkışmaktadır. İfadesinde; ”Hiçbir ulus bu zorluklara tek başına karşı gelemez. O yüzden birbirimizi dinlemeli, müşterek sorunlarımızı paylaşmalıyız” diyerek, bu mesajı getirdiğini, Gül ve Erdoğan’a ilettiğini söyleyebilmektedir. Peki, bütün bu şeytani zorlukların müsebbibi kendileri değil midir, konuşmaktan öte ne yapmaktadırlar?
Irak, Afganistan, Lübnan Filistin ve kendi insanlarını kan denizine çeviren, milyonlarca masumu katleden, ırzına geçen, dışkılarını yediren, yağmalayan ve işgal eden kimdir? İmha edeci silahları üreten ve dünyaya satan ABD ve İsrail değil midir?

Gerçekten samimi bir barış isteğinde olduğunu kanıtlayabilmek adına; öncelikle Müslüman toplumlardan ÖZÜR ve AF dilemesi gerekmez mi?

Asıl hedeflerinden biri olan ve fevkalade tehlikeli görüp, müstemlekeleri altına alamadıkları ve savaşmaya cesaret edemedikleri İran ile ilgili olarak da; “Bölgede barış İran'ın nükleer silahlardan vazgeçmesiyle olur. Dünyanın bu bölgesi şiddetten yeterince payını aldı. İran liderlerine de gayet net söyledim ki; müşterek hedeflerimize dayanarak, İran'ın da yapması gereken şeyler var. İran çok büyük bir medeniyet. Bu yüzden biz onlara bırakıyoruz seçimi.”

Siz kimsiniz ya… Sürekli şantaj, tehdit ve korkuyla Müslüman halkları sindirebileceklerini mi sanıyorlar? Hak bir ölümün, Müslümanlar için ebedi bir yaşam olduğunu bilmiyorlar mı? Neden önce kendi nükleer silahlarından başlayıp da, silah üreten fabrikalarını kapatmakla ilk adımı atmıyorlar? İran’a karşı gösterdikleri tepki ve savaş çığırtkanlığını, neden kendileri gibi dünyaya meydan okuyarak tehdit eden Kuzey Kore’ye yapmıyorlar?
Yoksa Müslüman olmadıkları için mi?

Obama,dünya ve Ortadoğu’daki Müslüman direnişini ve şahlanışını, ancak Türkiye ile kırabileceğini çok iyi bildiğinden, yumuşak karnı olan AB sürecini kurnaz bir ustalıkla işleyerek; "21. yüzyılda ABD, Türkiye'nin AB üyeliğini şiddetle desteklemektedir. Türkiye önemli bir müttefik ve ortaktır” riyakâr açıklamalarına karşılık, Sarkozy ve Merkel’den tokat gibi cevap geldi. “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusu birliğin işidir. ABD’nin değil. Türkiye’nin AB üyeliğine karşıyız ve karşı olmaya devam edeceğiz.”

ABD, müttefiki olan Suudi Arabistan’a güvenlik,, Mısır ve Ürdün’e ticaret ayrıcalığı ve para, Türkiye’ye de AB üyelik destleğini vererek, İsrai’in egemenliğini muhafaza etmeye çalışmaktadır. Ancak tüm söz ve çabalar beyhude olup, sonunda hem ABD hem de İsrail, yıkılıp yok olmaktan kurtulamayacaklardır. Dünya ekonomisini altüst eden zelil bir devletin, daha kendilerini düzleğe çıkarmayı başaramadan, başkalarına sağlayabileceği bir iyilikten bahsetmesi, ancak kompleksli ahmakların inanılabileceği bir sözdür....

Geçmişteki hezimetlerden ders almayan “Haçlı Ordusu” lideri Obama, 27 AB ülkesi liderine seslendiği konuşmasında, “Batı, İslâm dünyası ile daha yakın başlar ve daha fazla işbirliği için çalışmalı. Türkiye’yi AB’ye almak, bu çabaların önemli bir işareti olacaktır” sözleri, sanırım iktidardaki lejyonerlerin verdiği güvenceden doğmakta, ancak onlar gibi bir kaç söz ve vaatle Müslüman Türkiye milletini satın alamayacağını hesap edilmemektedir. Cumhurbaşkanları Gül gibi, tarihlerinden bihaber olmadıklarını, tarihte ve günümüzde çektikleri acıları her an hissettiklerinden kandırılamayacakları tahmin edilmemektedir. Çünkü Müslüman Türkiye milleti, cazibeli haçlı fahişeleri ve Bizans entrikaları konusunda çok tecrübeli ve uyanıktır.
Sakın ha.., ahmak politikacılar, gazeteciler ve sözde aydınların sevgi gösterileri yanıltmasın…

Tarihteki barbarlıklarına ve zulümlerine son veren İslâm ordularının yeniden kapılarına dayanacakları korkusu ve zaferleri onları öyle endişelendirdi ki, hemen bir senaryo hazırlayıp Medeniyetler İttifakını tezgahlamış ve eş başkanlığına da Türkiye başbakanı R. Tayip Erdoğan’ı getirerek, insan dahi saymayıp teröristlikle aşağıladıkları Müslümanları etkisizleştirebilme çabalarını başlatmışlardır.

Hak ile Batılın bir araya gelemeyeceği Kur’an’da açık bir şekilde vahiy ile belgelenmişken; Başbakan Erdoğan’ın kendini tanrı yerine koyarak, Mevlana’nın sözünü manipüle etmek suretiyle bunun mümkün olduğunun altını çizmesi, onun Kur’an’a, vahye ve Allah’a karşı bir isyan içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Oysa Mevlana; “Ben bir pergel gibiyim. Bir ayağım şeriatta durur, diğer ayağımla dünyayı dolaşırım” diyerek, Kur’an hükümlerinden hiçbir taviz vermemişti.

Başbakan Erdoğan; bir Müslüman mı, kendisine vahiy gelen bir peygamber mi, yoksa Allah’ın ayetlerini politik çıkarları uğruna az bir bedel karşılığı satan bir münafık mı?

Kendinin dahi anlayamadığı mucizevi bir duruşla Davos olayı sonrasında, Obama’nın Türkiye’yi dışlayan düşüncelerinde ani bir dönüşüm gerçekleşerek gelmesini dahi muhakeme edememekte, dolayısıyla vurulmuş mühürden kurtularak dönen entrikayı okuyamamaktadır.

Artık Obama ve maalesef lejyonerleri Erdoğan ve Gül hakkında daha fazla bir bilgiye ihtiyaç duymuyor, önleri ve arkaları perdelenmemişler için her şeyin son derece aleni olduğu gerçeğini vurguluyorum.

Aklıma takılan bir başka garaip ise; 22 aydır Türkiye milletinin meclisini boykot eden Genelkurmay’ın, Obama ziyaretiyle ilgili meclise gelmesi; millet mi, Obama mı sorusunu doğurmuş, sözde ilke ve kararlılığından taviz vermeyen Genelkurmay’ın, halk nezdinde ki güvenirliliği elem bir kayba uğramıştır. Acaba PKK’yı destekleyen DTP, yoksa mecliste değil miydi?

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez."
Maide. 51

"Sen dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: Doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Şayet sana gelen ilimden (Kur’an’dan) sonra onların arzularına uyacak olursan; andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır." Bakara.120

Ancak Allah, bu yüzyılı, gelişmeleri ve ileri bilmekten aciz (haşa) olmalı ki, kendilerini Allah’ın yerine koyarak hüküm vermekte ve Hz.Muhammed’e inen vahyi redde bilmektedirler.

Tanrıları Obama; kendilerini günahlarından arındırıp cennetsi bir hayatla müjdelemiş olsa gerek ki, gelişmelerden çok memnun ve mutlular…

Türkiye lehine alabildikleri somut, elle tutulabilen tek bir şey var mı?



Hiç yorum yok: