18 Nisan 2009 Cumartesi

Teröristlerle bile kıyaslanamazlar

Teröristler, yanlışta olsa düşünce ve inançları uğruna canlarını verdikleri davalarıyla ilgili sergiledikleri cesur, kararlı ve dik duruşları; bugün terörist olarak yansıtılan korkak ve içi geçmiş çapulcu Ergenekon örgüt üyeleriyle mukayese edilemeyecek bir düzeydedir. Ayılıp bayılmalarından ve yıkmaya çalıştıkları devlet, millet ve insan hakları edebiyatı yaparak saplandıkları bataklıktan kurtulabilmenin riyakar ve haysiyetsiz tavırlarından ve vicdan sömürüsü yapmalarından anlaşılmaktadır.

Millet ve devletin kendilerine verdiği yetki ve makamları ile, yıkıcı ve bölücü ideolojilerindeki silahlı üst düzey hainlerin komutasında onurlarını doğrayan bu melunların sefil görüntüleri, ibrete şayandır.

Özellikle bilim adamı kisvesindeki rektör ve öğretim görevlilerinin ahlâk ve adaletten yoksun pespayelikleri, eğitim gören evlatlarımız aleyhine fevkalade vahim bir süreç, dolayısıyla üniversitelerimizin bilim yuvaları değil, ihanet aracı bozguncu kurumlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülke ve millet lehine buluşlar gerçekleştirip bilim ve teknolojide söz sahibi olmayı, ahlaklı ve adaletli nesiller yetiştirmeyi ilke edinmeyerek, halkının hükümetini, dinini, inancını ve ırkını hedef alarak savaş açan bölücüler, bilmediler ki ilmin ve bilimin yüzkarasıdırlar. Şüphesiz onların yetiştirdiği öğrencilerden hiçbir üstünlük ve Türkiye lehine zerre bir yarar beklenmemelidir.

Kopyacı ve ezbercilere sağlanan haksız unvan ve mevkiler, işte bu liyakatsizlerce hazmedilememekte ve kaldırılamamaktadır. Şeytan misali bilgileri ne olursa olsun; fıtratlarının derinliğindeki kötülükleri açığa çıkararak, kin ve nefret kusmak suretiyle ülkenin huzur ve güvenini bozarak karışıklık çıkaranlara profesör ya da eğitici düzeyinde saygı göstermek; Einstein, Newton ve Pascal gibi keşifler gerçekleştirmiş ve dünyaya ışık saçmış bilim adamlarına bir hakaret ve ihanettir. Bundan dolayıdır ki onların uzmanlıkları, doktorlukları, doçentlikleri ve profesörlükleri; sadece ve sadece çöpsel abartılardır. Zaten düşünce ve davranışlarıyla bunu kanıtlamıyorlar mı?

Ülkeyi karıştırıp birbirine kıydırmak ve silahlı darbeyle halkını esarete mahkum etmek adına puştluk düşünen, yalan ve iftiralarla kutsal değerlere saldıran sinsi bir terör örgütünün silahşoru olan ve halkının seçimini aşağılayarak kıymeti harbiye ye tabi tutmayan kepazelere, sahip oldukları unvanlarından dolayı değer verilmemeli ve onlar, hayvandan da daha aşağı sapıklar olarak damgalanmalıdırlar. Şüphesiz onlara değer verenlerde, onlar gibidir. Çünkü kişi, dostunun dini üzeredir.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal; partisinin resmi veya gayri-resmi üyeleri, fikirdaşları ve sempatizanlarınca kurulan Ergenekon Terör Örgütünün yılmaz bir avukatı olduğunu ikrar ederek, cansiperane arka çıkışını sürdürebilmektedir. Aynı bölücü ve yıkıcı ideolojileri adına halka savaş açan örgüt üyelerini "Bu memleketin namuslu, dürüst profesörleri, dekanları cezaevlerinde acı çekiyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor" ahlamasıyla sahiplenmesi, ancak hain darbecilerce getirilebileceği iktidar umudunu kaybetmesinden olsa gerek; hukuka, yargıya ve güvenlik güçlerine fütursuzca saldırmaya devam edebilmektedir. Yoksa Ergenekon’un bir numarası Deniz Baykal mıdır?

Ergenekon Teörö Örgütünün çöküşü ve yargı önüne çıkarılmasının ''Çok acı bir manzara olduğunu'' ifade eden Baykal, ''Bu tabloyu, inanıyorum artık aydınlığa kavuşturacak tek güç milletin kendisidir. Ne çiçek göndererek, ne sempati demeçleri vererek bu gidişi önlemek mümkün değildir. Bu gidişi önleyecek olan milletin iradesidir, milletin kendisidir'' ifadesi hayret vericidir. Savunduğu o kişiler; milletini karanlığa gömmek, acı ve yok olmaya görtürmek ve dehşet saçmak isteyen bir terör örgütü değil midir? Acaba Baykal’ın akli muazenesi yerinde midir?

TBMM Başkanı Köksal Toptan, acaba kimin meclisinin başkanıdır? Sözde temsil ettiği halkı birbirine kıydırmak isteyen amansız fitnecileri kayırırcasına, gözaltına alınmalarından ve delil bulabilmek maksadıyla evlerinin aranmalarından rahatsızlık duyarak “başka bir yöntem olmalı” diyerek, dolaylı da olsa hükümeti, yargıyı ve güvenlik güçlerini eleştirmesi, derhal o meclis başkanlığından istifasını zaruri kılmaktadır. Kendisini seçip layık olmadığı o göreve getiren halkı, hangi şartlar ve yöntemlerle gözaltına alınıp tutuklanıyorlar ise, onlara da aynı muamele yapılmalıdır. Onlara farklı davranılmasını arzu etmesi, asla affedilmemesi gereken bir adaletsizlik ve eşitsizliktir. Kendilerine kelepçe takılmamaları, zaten bir kayırmacılık değil midir? Madem yöntem yanlış; neden bugüne kadar sokaktaki insanlarını müdafaa ederek, aynı tepkiyi göstermedi? Birilerine şirin gözükebilmek uğrunu yalakalık yaparak insanlıktan çıkmayın.., ya dürüst olun, ya da susun…

Başkent Üniversitesinin (!) bozguncu rektörü Mehmet Haberal’ın tutuklanmasıyla ilgili öğretim görevlilerinin tavus kuşu misali cübbelerini giyerek anıtkabire yapacakları yürüyüş ve tanrı belledikleri Atatürk’e şikayet etme planları, ne oldu bilmiyorum. Ancak bir Osmanlı olmasından ve eğitimiyle yetişmesinden dürüst, cesur, kararlı ve ilkeli olan Atatürk, bir mucize eseri bir an mezarından dikilse, inanıyorum ki karşısındakilere aynen şöyle seslenirdi:

“Ey reziller! Bu devleti ve vatan topraklarını ihanet edesiniz, beni tanrı yapasınız, şerefli halkınız arasına nifak sokup birbirine kıydırasınız diye mi bıraktım. Neden görevinize önem vererek gereği gibi keşifler gerçekleştirmiyor, birlik ve beraberliği tesis etmiyor, erdemli ve adaletli nesiller yetiştirmiyor, fikirlerinizi zorbalıkla değil, ikna yoluyla benimsetmiyorsunuz, meclise ve seçtiği hükümete saygı göstermiyorsunuz? Ben, bir ölüyüm, size ne bir faydam, ne de bir zararım dokunabilir. Sizler insan değil de sapıklar mısınız ki benden medet umarak karşıma gelip, hayasızca tapınıp dileklerde bulunabiliyorsunuz. Neden sizi yaratan ve sahip olduklarınızı veren Allah’a secde etmiyor ve yakarmıyorsunuz? Sağlığımda savaştığım haçlıların taşeronluğunu yaptığınız halde; hangi yüz ve cesaretle huzuruma gelebiliyorsunuz. Sizler gerçek birer pislik ve düşmansınız. Yıkılın karşımdan… Hepiniz kahrolun…”

Bırakın herkes inandığı gibi düşünsün… Bırakın yaşasın... Bırakın ibadet etsin… Bırakın giyinsin… Bırakın ırk üstünlüğünü ve bölücü milliyetçilik fenomenlerini… Bırakın saplantısal ideolojileri… Bırakın insanları değiştirmeyi… Bırakın ahlak ve adalet kurallarıyla oynamayı…

Unutmayınız ki kimin ne; modern mi yoksa gerici mi olduğuna karar verici tanrılar değilsiniz.. Herkes kendince modern ya da gerici olma özgürlüğüne sahiptir. Önce kendinizi, eğer başarabilirseniz insanlık erdemi gibi bir üstünlükle değiştirin de, sonra başkalarını düşünün...

Hiç yorum yok: