5 Nisan 2009 Pazar

Konuşmak başka şey, yapmak başka bir şey…

Kendilerinden başka hiçbir toplumu ve inancı umursamayan bencil ve zorba emperyalistlerin uluyan varlıkları, kurtuluş adına kendini insanlığa ve adalete adamış cesur bir lider arayışını mutlak kılmaktadır.

Ruh ile bedenin bütünleşmesinden nasıl bir yaşam doğuyor ise, konuştuğunu yapan cüretli ve kararlı bir insandan da ahlâklı bir lider doğmaktadır. Ancak materyalistleşen adi bir dünyada onur ve vicdanlarını az bir bedel karşılığı satabilen alçak politikacı ve iktidara taşıyan yığınların pespaye işbirlikleri erdemliği doğramakta; hakkın, adaletin ve merhametin lağvedilmesinden adil ve dürüst olmayan bir dünya oluşmaktadır.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, G-20 zirvesindeki Müslüman Türkiye milletinin ve işgal edilip ezilen toplumların umutlarını baltalayan keskin dönüşü her ne kadar hayal kırıklığı yaşatsa da, temel politik düşüncesi barbarları kurtarıcı bellemesinden pek hayal kırıklığı meydana getirmemeli, her söz ve eylemi; politik temel düşünce düzeyinde değerlendirilmeli, akılcı bir yargıyla sonuç beklenerek, kesinlikle kanılmamalıdır.

Gerek Türk milletinin, gerekse İslam dininin amansız bir düşmanı olan Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel sekreteri olmasına, tartışılmaz haklı gerekçelerle karşı çıkıp, sanki bir değişim olmuşçasına birkaç saat sonra kabul etmesi, takdir edileceği üzere onursuzluğun, satılmışlığın ve adiliğin açık bir kanıtıdır. Erdoğan, bu kahredici ve aşağılayıcı dönüşünü; “Çekincelerimizin sayın Obama’nın garantörlüğünde çözüldüğüne dair bize bilgiler geldi” açıklamasına, literatürde karşılığı olabilen bir söz bulamıyor, kendisine gelen dolaylı bilgilerle geri adım attığını savunabilecek bir gerekçeyi utanmadan ifade edebilmektedir. G-20 zirvesinde Obama ile kol kola pozlar verip konuşabilirken, neden bu fevkalade önemli sorun ile ilgili doğrudan taahhüt alamadı ve Rasmussen’e geri adım attıramadı?
Velev ki Obama’nın doğrudan garantörlüğü mevzu bahis olsun… ABD’nin temel politikası apaçık ortada ve ormanlarda yaşayan hayvanlar dahi onlara inanmazken; bugüne kadar hangi ABD başkanı sözünü tutmuş, Türkiye’nin lehinde samimi bir tavır almıştır?
Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasına ilişkin açıklama yapan Başbakan Erdoğan’ın şu ifadelerini okudukça kanım donmakta ve ne acıdır ki, maalesef T.C. vatandaşı olmaktan utanç duyan bir duygu içinde kıvranmaktayım. "Bildiğiniz gibi G-20 seviyesinde de bu konu gündemdeydi. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bazı liderleriyle de konuştuk ve çekincelerimizi de çok açık ve net bir şekilde iletmiştik. G-20 zirvesinde de tekrar gündeme geldi, orada da anlattık. Sayın Obama ile de bunları yine orada görüştük. Tabi bugün sabahtan itibaren de Avrupa liderlerinden bazıları bizi aradılar. Onlarla da görüşmelerim oldu. Cumhurbaşkanımızla da sürekli irtibat halinde olduk. Çekincelerimizin sayın Obama'nın garantörlüğünde çözüldüğüne dair bize bilgiler geldi. Son gelinen noktada temennimiz odur ki; bu çekincelerimize dair verdikleri garantiler yerine getirilir. Kaldı ki yarın akşam sayın Obama Türkiye'ye geliyor. Sanıyorum parlamentoda yapacağı konuşmada da bu konulara değinebilir. Ayrıca biliyorsunuz Medeniyetler İttifakı'nda Rasmussen'le birlikte katılacağımız bir toplantı olacak. Orada büyük ihtimalle bu konular üzerinde durulacak."

Rasmussen, tanınan alçaltıcı ve yıkıcı kredi öncesinde; acaba özür dilemiş ve göstermelikte olsa geri adım atmış mıdır?

“Türkiye’nin endişelerini anlıyorum. Genel sekreterlik görevi boyunca Türkiye ile yakın işbirliği içinde olacağım.”

Ne de olsa; Türkiye, stratejik olarak önemli bir ittifak taşeronu, Avrupa ve Ortadoğu arasında köprü rolü oynan bir emir eri ve Haçlı Batının üzerinden kolaylıkla geçebildiği bir odalık … Çok bile…

Peki, AB'nin sözde dost liderleri ne demiş?

Rasmussen’in NATO Genel sekreterline adaylığı için ittifak kuran amansız Türkiye ve İslâm karşıtı Haçlı Batı’nın şövalyeleri Almanya, Fransa ve İngiltere’nin baskı ve tehditleri, Türkiye’yi savaşsız mağlup etmiştir. Almanya Başbakanı Angela Merkel, "AB'ye aday olan bir ülkenin AB üyesi Danimarka'nın başbakanını veto etmesi yanlış olur. Türkiye'nin AB sürecine zarar verir."

Alman Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Sekreteri Alexander Dobrindt, “Türkiye'yle sürdürülen AB üyelik müzakereleri bir an önce sona erdirilsin. Kendi kendime, Türkiye'ye her zaman anlayış mı göstermemiz gerektiğini soruyorum. Üyelik müzakerelerini hemen kesmek daha dürüstçe olacaktır. İslami propagandayı NATO'nun geleceğinin ve Avrupa değerler düzeninin üzerinde tutanların AB içinde yeri yoktur."

AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn; “Türkiye, çok beğenilen Rasmussen'i desteklemeyerek hata yapıyor. Ankara'nın tavrının, Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkiler. “ Olli Rehn; ROJ TV ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’i aşağılayan karikatürleri savunarak, "Bu durumda, AB üyesi ülkeler ve AB vatandaşları, ifade özgürlüğü gibi değerler konusunda Türkiye'nin uyum düzeyini sorgulayacaktır.”

İtalya’nın “kart zampara” başbakanı ve Erdoğan’ın kadim dostu Silvio Berlusconi; “Erdoğan’ı ben ikna ettim.”

Ey adaletli dinleri, vatanları ve İstiklalleri uğruna şehid düşen yiğitler!

Berzahtan mutlaka lanetli ihanetleri görüyor, geriye gözü yaşlı bıraktığınız dul ve yetimlerinizi tasa etmeyerek, canlarınızı ve mallarınızı feda ettiğiniz hak dininiz ve vatanınızın hain varislerinizce nasıl peşkeş çekildiği ızdırabıyla yanıp tutuşuyorsunuzdur. Ancak merak etmeyiniz… O hainler, mutlaka layık oldukları o cehennemde acı içinde hesap verecek ve birgün, geçici saltanatlarını terk edeceklerdir. Kahrolsun nankör ve hainlere…

Erdoğan, bir taraftan “Almanya, bizi bu şekilde tehdit edemez" derken, diğer taraftan ise teslim olabilmektedir. Bir taraftan NATO’nun en büyük ikinci üyesi olmakla gururlanırken, diğer taraftan NATO Genel sekreterliğine aday olmaya cesaret edememekte, ancak artık bir yardımcılığa bile tenezzül ederek şart koşabilmekte, dolayısıyla övünebilmektedir. Yazıklar olsun…

Kaçınılmaz haklılığının arkasında dimdik duramayan, tehdit ve şantajlara boyun eğen, maddi çıkarları, vazgeçilmez manevi menfaatlerinin üzerinde tutan, gücünü ve aklını pazarlayamayıp, dinine ve milli değerlerine fiyat etiketi koyan bir politikacı; ASLA BENİM BAŞBAKANIM ve CUMHURBAŞKANIM OLMAMAZ…

ABD Başkanı Barack Obama’nın teslimiyetten dolayı Türkiye’ye teşekkür etmesine mukabil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de “Kaygılarımıza hak verilmesinden memnuniyet duydum. Obama’ya teşekkür ederim” açıklaması, Türkiye’yi nasıl trajikomik bir tiyatro sahnesinde oynatabildikleri gerçeğini ortaya koymakta, dolayısıyla milletime, ancak “BAŞINIZ SAĞOLSUN” temennisinde bulunmaktan başka, şimdilik elimden birşey gelmemektedir.

Politik tanrı Obama geldi ve emperyalist vahşi hayallerini sinsice kabul ettirerek geri dönecektir. Kaygılara hak verilmesine yetiniliyor ama sonuçta hiçbir ilerleme kaydedilmeyerek, sürünmeye devam ediliyor... Tanrı Obama’nın gelme şerefi neyimize yetmiyor ki? Dışkısını dahi korumaya alarak, Türkiye’nin kanalizasyonlarına emanet etmeyen müphem bir tanrının Türkiye lehine düşünebileceği bir iyilik ve fayda mümkün olabilir mi?

Suyuna varıncaya kadar herşeyini ülkesinden getiren Obama; madem dost ve müttefik saydığı Türk devletine ve milletine güvenmiyor, neden geliyor? Bu durumda, kendisi misafir sayılabilinir mi?

İslâm peygamberi Hz. Muhammed ve Müslümanları teröristlikle suçlayan ve savaş açan NATO’nun Türkiye ve İslâm ülkeleriyle olan düşmansı politikası, artık gizli değildir ve bu gerçeği hain hiçbir figüran örtbas edemez.

Medeniyetler ittifakı projesi, tamamen İslâm’ı ve Müslümanları bağımsız kılmak istemeyerek ve etkisizleştirmek adına manipüle edilmiş bir düzmece; savaşlarının, işgallerinin, katliamlarının yegane nedeni olan hıristiyan ve yahudi dünyasının satın aldıkları Müslüman kimlikli münafık iktidarlar aracılığıyla İslam dünyasını hapsedip, köleleştirme amacı taşımaktadır. Barış, ancak vahyin emrettiği bir düzende sağlanır ve tarih, bunun birçok örnekleriyle doludur. Hak, adalet, merhametin ve sosyal devletin adresi olan İslam medeniyeti ile; zulmün, barbarlığın, emperyalizmin ve kapatilazmin kendisi olan Batı medeniyetinin ittifakı mümkün olabilir mi? Hak ile Batıl birarada yaşayabilir mi?

Her ne kadar “oy” kullanmadıysam da, Erdoğan’a ve Ak Partiye verdiğim destekten dolayı yakınlarım ve milletimden özür diliyorum…

Yaratıcı Yüce Allah'ın intikamı ve hesabı acı ve çetindir.

Hiç yorum yok: