16 Nisan 2009 Perşembe

Samimi ve adil olun ki…

Bölücü ve yıkıcı sorunları meydana getiren düşünce ve ilkelerle, o sorunları giderebilmek yahut ıslah edebilmek asla mümkün değildir. Ulus devlet anlayışı temelinde fıtratsal ırk ve din gibi hayati ve hassas değerlere savaş açarak sindirmeye ve başkalaşmaya giden bir devletin birlik, huzur ve barışı sağlayabilmesi, samimi ve adil olabilmesi söz konusu olamaz.

Yaratıcının dahi yapmayıp farklı millet, ırk, din ve kültürleri yaratmasıyla oluşturduğu dünya; ne geçmişte ne de gelecekte tek bir medeniyete dönüştürülememiş ve dönüştürülemez; ortak kültür, simge ve değerler yaratılarak, gelenekler ve mitlerle tek tip kökten bir birleşmeyle, akıl ve duygular tekelleştirilmeye çalışılarak, “ulus devlet” gibi dayanaksız bir yapı inşa edilemez.

Bu ütopyayı baskı, yasak, tehdit, şantaj ve absürt argümanlarla uygulamaya çalışan devlet, ancak isyana, savaşa ve parçalanmaya neden olur. Böylesi tanrısal bir ideali kendi ideolojisi temelinde egemen kılmaya çalışması, zaman içerisinde bir basınç oluşturacak ve sonunda infilak ederek, ortada ne bir devlet, ne bir vatan, ne de bir millet kalacaktır.

Devlet, yalnız halkı için var olan; ırk, inanç ve düşüncelere saygı gösterip, taraf olmaksınız adaletle hükmeden bir kurum ise, o devlet baki kalabilir ve bozgunculara karşı yekvücut bir güç haline gelerek, kötülükleri yenebilir, fitnecileri püskürtebilir.

Yüzyıllardır Müslüman Türkiye toplumunu ve hamisi olan ırkları bir arada tutmayı başaran Allah ve İslâm inancını silip süpürebilmek için Fransa’dan ithal ettiği laik ve ulus devlet anlayışını silah, korku, cinayet ve insanlık onurunu katleden uygulamalarla kabul ettirmeye çalışan devlet, yaşanıla gelen çatışmaların, bölünmelerin, adaletsizliğin, ahlâksızlığın, sömürgeciliğin ve düşmanlığın yegane sebebi olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yaldızlı sözlere değil, bizzat yaşanılan tecrübeler ve gelişmelere duyarlı davranarak duruş sergilenmeli; devlet, ancak kendini meydana getirip değere ulaştıran herbir bireyine sevgi ve saygı duyar ise, karşılığını hak etmelidir.

Devlet, öncelikle büründüğü o despotik, ideolojik ve teokratik yapısından sıyrılmalı, idareyle yükümlü oldukları canlıların güdülebilecek hayvanlar sürüsü değil, farklı akıl, inanç ve duygular taşıyan birer “insan” oldukları gerçeğini kabul ederek, ideal ve yapısını oluşturmalıdır. 85 yıldır başaramadığını başarabilmesinin mümkün olamayacağı gerçeğini kavrayabilmeli, gerçekten insanlarını tasa eden bir samimiyet içinde ise, inat ve ısrarından vazgeçerek korkunç gidişatı durdurmalıdır.

Adaletsizliğe ve ayırımcılığa daha fazla tahammül edemeyen kahraman savcı ve hakimlerden oluşan yargının gerçekleştirdiği “devrim”, T.C. kurulduğundan bugüne kadar köşe başlarını tutmuş mevki ve makam sahibi zorba Kemalistlerin millet üzerindeki hegemonyasına son verecek süreci başlatmış, her biri yargı önüne çıkarılarak, nasıl birer sinsi, cani ve hain oldukları gerçeği kamuoyunun dikkatine sunmuştur.

Türkiye milletinin etnik ve dini esaslarına göre yaşamalarına fırsat tanımayarak sürekli dışlayan, tehdit ve şantajlarla köleleştiren ve iktidarlarını engelleyen Kemalist gettolar; silahşorlarının tutuklanmalarına, gözaltına alınmalarına veya soruşturulma açılmalarına öyle tepki göstermiş, haddi aşarak sahiplenmişler ve gözdağı vermek isteyerek terör örgütlerini savunmuşlar ki, böylece devletsi hükümranlığa sahip korkunç bir çeteyle nasıl yaşandığı ve karşı karşıya kalındığı ortaya çıkmıştır. Nasıl bir devlet Türkiye'yi idare etmektedir?!!

Amansız Ergenekon Terör Örgütünün politik temsilcisi CHP, Kemalist medya, gazeteci, dernek ve üniversitelerin yanı sıra, Genelkurmay’ın arka çıkması, şüphesiz TSK’ni istismar ve aleyhine fevkalade vahim bir gelişmedir. Anayasal düzeni silahla ele geçirmeye kalkışan, halkın seçtiği TBMM’ni lağvederek hükümetini devirmeye çalışan, halkın arasına nifak tohumları sokarak bir iç savaşlı planlayan, farklı inanç ve ırk sahibi popüler kişileri öldürterek ve öldürmelerini planlayarak infiale neden olan azılı terör örgütünün elebaşları Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u destek mahiyetinde cezaevinde ziyaret eden Genelkurmay’ın başkanı Org. Başbuğ’un açıklamaları; hukuka, yargıya ve millete apaçık bir meydan okumadır.

Unutulmamalıdır ki yargıyı, hukuku ve adaleti baltalayarak ayaklar altına alan bu kayırma, rütbeleri ve kimlikleri her ne olursa olsun hiçbir bahaneyle haklı görülmemeli, TSK’ni temsil eden komutanların cüretkar bu tavırlarına müsamaha edilmeyerek, asla bağışlanmamalıdır. Adalet karşısında her suçlunun eşit muamele görmesi devleti devlet yapan en önemli unsur olmasına rağmen; gerek doğrudan müdahale edilerek, gerekse sağlık koşulları öne sürülerek, GATA aracılığıyla suçlular yargılanmaktan ve tutuklanmaktan kurtarılmakta, dolayısıyla akıl almaz bir kayırmacılık ve adaletsizlik tüm milletimizi derinden vurarak, ideolojilere göre çete ve terör örgütlerine meşruiyet kazandırılmaktadır.

İrtica adına Müslüman bir Türkiyeli, PKK adına ise ırki bir Kürt, MGK’nın tehlike sıralamasında birinci derecede yer alıp, laik ve Kemalizm adına terörist faaliyette bulunulan kıyıcı çetenin şatafatlı üyeleri meşru gösterilmeye çalışılıyor ise; artık o bir devlet değil, savunduğu o çetenin ta kendisidir.

Deşifre edilerek kamuoyuna yansıyan adamcı birçok telefon görüşmesi dahi üst düzey yetkili destekçilere ve kurumlara geri adım attırmıyor ise, bu, ürkütücü sonun çok yakın olduğuna bir delildir.

Akıl, bilim, çağdaşlık ve ilericilik adına ustalıkla gizlenilen riyakâr yüzlerin burkaları açılmış, artık devekuşluluktan kurtularak berraklaşmışlardır. Tıpkı ahir zamanın canlısı “Dabbetül arz”ın yeryüzüne çıkması ve beraberinde Hz. Musa’nın asası ve Hz. Süleyman’ın yüzüğünü getirerek, insanların yüzüne değdirmesiyle oluşacak siyah ve beyaz noktalarla kimin kafir, kimin Müslüman olduğunun belirlenmesi gibi, bundan böyle kimin gerçekte kim olduğu ortaya çıkmış, Müslümanları ve Kürtleri yok etmek isteyen çağdaş tanımlı Kemalist terörist ve yaltakçıları anlaşılmıştır.

Çağdaşlık; vahye iman etmiş Müslümanlara karşı kullanılan şeytani bir manipülasyondur. Türkiye’deki çağdaşlığın bilim ve teknoloji ile hiçbir ilintisi bulunmamakta, İslâm’a karşı doğrudan karşı çıkmaya cesaret edemeyen Kemalistlerin, kendilerini perdeledikleri bir batılılaşma kavramdır.

Din, ırk ve adalet düşmanı Ergenekon Terör Örgütünün her üyesinden bahsetmeyi vakit kaybı buluyor, puştlukta sınır tanımayan sözde bilim adamı Mehmet Haberal veya Müslüman millete meydan okuyan eski rektör Fatih Hilmioğlu gibi bozguncu çete üyelerini değere tabi tutmuyorum. Faşist diktatör ve katil Veli Küçük’ün, ülke aleyhine APO’dan çok daha tehlikeli bir canavar olduğunun altını çizerek, İmralı’da hapsedilmesi ve APO’ya arkadaş gönderilmesinin halkımızı memnun edeceğinin dikkate alınmasını öneriyorum.

Ancak Türkan Saylan adlı Kemalist, feminist, hümanist (en büyük hümanist şeytandır) ve Hıristiyan bir bozguncunun kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği aracılığıyla İslâm’a savaş açtığı, Haçlı Batı ve Siyonist lobilerince gönderilen yardımlarla Müslüman Türkiye çocuklarını İslâm’dan çıkarmak suretiyle fevkalade düşmansı bir misyonu yürüttüğü malumdur. Düşünce, strateji ve eylemlerini bir İslâm karşıtlığı temeline oturtan Saylan, haçlılarla kurduğu ittifakla, tıpkı çağdaşlık gibi Kemalizm’i de arkasına alarak İslâm aleyhtarlığı haçlı görevini sürdürmekte, söz konusu işbirlikçilerden aldığı yardım ve destekle burslar vererek, Türkiye’yi dinen ve ırkken parçalamak niyetiyle yok etmeye çalışmaktadır. Sözde insanlık amacına ve çağdaş bir Türkiye için çalıştığı propagandasıyla, insafsızca vicdanları istismar ederek sömüren Türkan Saylan, amacına ulaşamamanın ızdırabıyla ölümcül hasta yatağında “ölüm aklıma bile gelmiyor, yapacak çok işim var" diyerek, Müslüman Türkiye’yi dininden ve kimliğinden uzaklaştıramamın ve vatan topraklarını efendilerine teslim edememenin öfkesiyle çırpınıyor. O, bir haçlıdır ve haindir.

Dinin araç olarak kullanıldığı iddiasıyla Müslüman cemaatleri düşman sayan Org. Başbuğ, 85 yıldır sözde “sosyal devlet” hilesiyle Kemalistlerce sömürülen, horlanan ve aşağılanan saf ve devlete güvenen milletimizi cemaatlere karşı bileyleyerek, menfaat çıkarların, dinin kullanılarak elde edildiğini işlemek suretiyle, Müslüman cemaatlerinin ekonomik güce kavuşmalarından son derece rahatsızlık duyduğunu vurgulayabiliyor. Ya laik ve Kemalist cemaatler!; yıllardır Atatürk’ü kullanarak din ve namus telakkisini ortadan kaldıranlara, halka ve hükümetlerine darbe yapanlara ve girişenlere, devleti sömürenlere ve vatan topraklarında emelleri olan yabancılarla işbirliği yaparak ihanet etmelerine, neden hiçbir tepki göstermiyor?

Acaba cevap verebilir mi: Müslüman Halkına ve hükümetlerine karşı gösterdiği hasımlığı ve duruşu, hiç, dahili ve harici hainlere gösterebildi mi? Laik, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla idare edilen Türkiye, ideolojisine aykırı düşünenlere karşı 85 yıldır mücadele ederek enerjisini tüketeceğine; neden sosyal devlet olabilmek için gerekli çabayı sarf etmedi?

Hiçbir Müslüman cemaat; unutulmamalıdır ki laiklik ve Kemalizm’den beslenen Çağdaş Yaşam Derneği gibi nice cemaatlerin asli görev edindikleri birlik ve beraberliği bozmamış, halkını asimilasyona tabi tutarak ve düşmanlarla gizli bir işbirliği yaparak ihanet etmemiş, tehditle döndürmeye kalkışmamışlardır. Bu sebeple, bugüne kadar eleştirdiğim ve kınadığım Fethullah Gülen Cemaati başta olmak üzere, tüm İslâm’i cemaatleri, dinilerinin gereği yaptıkları hayırseverliklerinden dolayı destekliyor, diğerleri gibi ülke ve millet aleyhine hiçbir ihanet içinde olmadıkları için tebrik ediyorum. Vahiysel dinlerine ihanet etmişler ama devletlerine asla… Daha ne istiyorsunuz?

Org. Başbuğ ve Genelkurmay’ın içlerine sindiremeyip sürekli kin ve nefretlerini sıcak tuttukları Müslüman cemaatler; eğer inançları gereği zekat, sadaka veya yardımı yapmamış olsalardı, halk isyan eder, bugün keyfiyet içinde yaşayan sömürücülerin mal ve can güvenlikleri olamazdı. Boş lafları bırakın da, ne yaptığınızı açıklayın…

Org. Başbuğ’un şu açıklaması, maalesef tüyler ürpertici. “Diyelim ki bir gencimiz Eskişehir’de oturuyor, Kocaeli’de üniversite kazanıyor. Zaten zar zor okuyacak, yurt bulacak. Devletin öğrenciye yurt sağlaması sosyal bir görev ama sağlayamıyor. Orada işte, geliyor A, B, C, D hemen alıyor. Kendilerine göre yetiştiriyorlar. Sosyal devlet tabii ki önemli ama sosyal devletin hangi boyutta olacağı konusunda yasalar, Anayasa belli.” Acaba o öğrenciler, okuyabilmek için namuslarına bedel biçen birer fahişe, hırsız ve terörist mi olsalardı?

Harp akademilerinde Kemalizm’i öğreterek, birer İslam düşmanı olarak yetiştirdikleri öğrencilerin varlıkları meşru da, Allah ve din sevgisiyle yetişen öğrenciler mi gayri meşru?!?

28 Şubat hıyanet sürecini destekleyebilen Org. Başbuğ, açıkça “laik ve Kemalist değilseniz, bu vatanda yaşama ve yükselme şansınız yok” diyerek, dolaylı da olsa, İslam’a ve Müslümanlara karşı olduğunu deklare etmektedir. Oysa eylemsiz bir felsefe ve düşünceyle insanları mimleyerek düşman belleyen bölücü ve yıkıcı anlayışın bu ülkede yaşam hakkı bulunmamalıdır.

Org. Başbuğ; “Teröristte bir insandır” ifadesiyle, tıpkı CHP’nin çarşaf açılımı gibi yeni bir PKK politikası geliştirmekte, ancak neden teröristleri öldürdüklerine ve askerlerimizin şehit düştükleri sorusu cevapsız kalmaktadır. Oysa Allah, bozguncuları insan olarak görmemekte, hayvan, hatta daha da aşağı sapık olduklarını vurgulayarak, insan olabilmenin erdemlikleri ortaya koyup, iyi ile kötüyü sınıflandırmaktadır. Eğer vatanlarını ve halkını koruyabilmek uğruna canlarını feda eden kahraman askerlerimiz insan ise, katil ve cani teröristlerin de insan olabilmesi mümkün müdür? Bu durumda; TSK, her inanç ve ırkı içinde barındıran Türkiye milletinin kendisi olduğundan, Genelkurmay başkanı, TSK ile eşdeğer görülemez ve başkomutanlık görevini sürdüremez. Dolayısıyla Org. Başbuğ’u istifaya davet ediyorum… Çünkü tamamen dengeleri gözetmekle yükümlü böylesi hassas bir görevi, güvenlik olgusunu yitirmesinden dolayı daha fazla götüremez.

Kim, ne konuşacağına dikkat etmeli, mutlaka adil ve adaletli olmalı, halkını ideolojisinin üstünde tutarak dışlamamalı ve incitmemelidir!!!

Türkiye Müslüman’dır. Ancak Müslüman kalıp kalmayacağını Allah bilir. Bu gerçeği değiştirebiliyorlar ise; haydi, hodri meydan…


Samimi ve adil olun ki, Türkiye milleti layık olduğu gücü ve barışı tadabilsin...





Hiç yorum yok: