15 Aralık 2018 Cumartesi

Vergilendirilmiş kazanç kutsalmış…

Diğer bir ifadeyle helal veya haram, devlete ödenen cizye yani para ile orantılı olmuş; dolayısıyla devlet bir tanrı olarak milletini kendine adatmıştır. Bu sebeple beşerin tanrı yapıldığı seküler-laik ve demokratik düşünce düzeyinde Allah öyle atıl bir hale getirtilmiş ki, inisiyatifinde olan helal ve haram ile ilgili hükümler bile sökülüp alınabilmiştir.
Dini inancı vergi manipülasyonuyla sömüren seküler-laik devlet,  karşılığında cizye aldığı haramları helalleştirerek İslamlaştırabilme cüretinde bulunabilmiş ve İslam, Allah’a kayıtsız-şartsız bir bağlılık olmaktan çıkarılıp beşeriyete teslim edilmiştir. Böylece insana yani halka hizmet, Allah’a hizmet boyutuna sokularak dolaylı ortak koşulmuştur.

Hatta İslam referanslı kimselerin "Yaratılanı severim yaratandan ötürü" düşüncelerinin nasıl ateizm köklü hümanist anlayışının bir tesiri olduğu öyle aşikâr ki, etkisi altında kalan inananların nasıl bozulduklarına bir kanıttır. Oysa her kim ve ne olursa olsun Allah’a başkaldıran kötüyü sevemez, hoş göremez, kayıramaz, cezadan muaf tutamaz, dost, veli ve vekil edinemez. O zaman şeytanında bir yaratılan olarak sevilip saygı duyulması, tıpkı vergilendirilmiş kazancın kutsal sayılması misali meşrulaşmıştır.

Geçen gün okuduğum bir habere öyle şaşırdım ki, sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti İslami bir devletmiş gibi, Spor Toto adlı kumar merkezinin Kırıkkale Üniversitesine bağlı yaptırdığı İslami İlimler Fakültesine duyulan tepkileri anlayamadım. Hâlbuki devlete bağlı Spor Toto denilen şans oyunları dağıtan kumarhane birçok İHL ve cami yaptırmıştı.   

Müslüman kadınların satılmasına meşruiyet kazandırarak vergi almak suretiyle kerhaneleri ve pezevengi kutsallaştıran aynı devlet değil mi; kesinkes haram olan faizi yasallaştırarak helalleştiren aynı devler değil mi; Allah’ın haram saydığını helal, helali ise haram yapan aynı devlet değil mi; Allah’ı siyasetten dışlayarak beşeri hâkim kılan aynı devlet değil mi; alkolü serbest bırakarak halkına kötülük işlettiren ve meylettiren aynı devlet değil mi; zinayı muaf kılarak namussuzluğu yayarak cinayetlere ve hasımlıklara sebep olan aynı devlet değil mi; gerek yazılı gerekse görsel yayınlarla ahlaksızlığı daim kılan aynı devlet değil mi; Allah’ın indirdiği hükümleri horlayarak nefsi üstün tutan aynı devlet değil mi; Allah’a ortak koşan aynı devlet değil midir?

İslam Devleti’nin hükmetmediği seküler-laik ve demokratik bir devlet güdümünde Kur’an anlayışı ve İslami müesseseler kurmak ölünün kırık kolunu tedavi etmek, diğer bir ifadeyle ölüye tören düzenleyip kabre sokmak gibidir.     

Allah nezdinde haram olan bir devletin ve o haramdan beslenen tebaasının yaptırdığı camiler ve hizmetler bile helal olmazken; İslam adına kurulan fakülte ve okulların Spor Toto tarafından yapılmış olması ne yazar?

Nefse hizmet eden şeytan bile insana iyilik yaptığını söylerken; haram ile hizmet yapanlar hatta cami imar edenlerde iyilikten başka bir şey istemediklerini iddia ederler ama yalancı oldukları vahiyle bildirildiği gibi insanlarda öğrenmektedirler.   
Hatırlarsanız; Hz. Peygamber Efendimiz Tebuk Seferi sırasında, sahabilerden Ganem b. Avflar ve Ebû Âmir er-Rahip, Küba’da bir mescid daha yaptırırlar. Ancak amaçlarını Allah bildiğinden yapılan mescidin etkisinde kalınmaması için Peygamberimizin orada namaz kılmamasını uyarmak maksadıyla Tevbe Süresi 107. Ayeti indirmiş ve kendisini vazgeçirmişti.  
Nefis öyle bir zaaftır ki, algıyı da yönlendirmesinden bilinen hatta iman edilen gerçeği dahi bozarak eğrileştirmekte; dolayısıyla insanların neden yaratıcıları Allah’ın değil de yaratık hilkatteki eşlerin ardına düştükleri ortaya çıkmaktadır.    
Allah’ın arzı olan dünyada her yer O’nun namusudur; İslam’ı yani hak ve adaleti yeryüzünde hâkim kılmak, her Müslüman üzerine kaçınılmaz bir farzdır. Dolayısıyla nefsin inisiyatifine bırakılmış helal ve haramlarla özdeşleştirilmiş bir düzende Allah rızası adına yapılan hiçbir şey mubah yani kabul değildir; yapılan hizmetlerde şeytanın insanoğluna yaptığı hizmetlerden farksızdır.  

“Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır. Tevbe 17
“Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. Tevbe 18
(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkar etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka birşey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Tevbe 107
“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” A’raf 54
“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helaldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.  Nahl 116

“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. Tevbe 29

Hiç yorum yok: