22 Aralık 2018 Cumartesi

Gelecek ölümdür!

Diğer bir ifadeyle ahirettir.

İster hızlı yaşayıp genç ol; ister yavaş yaşayıp ihtiyar ol; ister dünyanın kralı ol; ister sokaklarda sürünen bir çapulcu ol; ister müebbet bir hapse çarptırılmış ol; ister her türlü nimete kavuşmuş bir keyfiyete sahip ol; ister sağlıklı ol; ister hastalıklı ol; ister çok iyi ol; ister çok kötü ol; ister tedbirli ol; ister emniyetsiz ol; ister bilge ol; ister cahil ol; ister kuvvetli ol; ister zayıf ol; ister sarp ve sağlam kalelerde yaşamış ol; ister örümcek ağı misali fevkalade dayanıksız bir barınakta ol; ister güzel ol; ister çirkin… 

Her ne olursa olsun yaratıcı Allah’ın ‘o kitap’ta yazdığı ecelin dışına çıkma gibi bir seçenek olmadığına göre; ölümden başka bir gelecek olabilir mi?

Her canlının, kaderin hükmettiği olayları yaşamaya mahkûm olduğu bir evrende her birey veya millet, haklarında yazılanları eksiksiz tatmakla yükümlüdürler. Zaten yaşanılanda o yazgının bir sonucu değil midir?

Bu sebeple ölüm; güç, emniyet, tedbir, modern yaşam, aydınlık, başarı, zafer, bilim ve teknoloji gibi övgülerin nasıl safsatadan ibaret olduğunu ispatlamaktadır.

Peki, sorun nedir diye sorulacak olursa; süratle unutulan gerçekten kaçılarak fani âlemin aldatıcı düşüne kanılmaktır.

Fiziğin görsel cazibesi gözünüzü kör ederse, gelecekte sizi bekleyen ölümsel gerçeğin inanılmaz dehşetini göremezsiniz.

Bedenin yani fiziğin fani olup da ruhun baki oluşunu, diğer bir ifadeyle bedenin ölüp ruhun ölmemiş olmasının sebebini hiç düşündünüz mü? Öyle ya; herhangi bir canlı ruh ile bedenin bütünleşmesinden meydana geldiğine göre; sadece beden ölerek ruhun berzaha çekilmek suretiyle diri kalması, şüpheyi ve inkârı gideren yegâne anahtardır.  
.
Yaratılmış olan varlıkların bilgi ve güçleri etkilememeli ve onun hiçten var olmuş ölümlü bir yaratık olduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Artık, her şey öylesine çığırından çıkmış ve aldatma teknolojisi ilerlemiş ki, herkes kendini doğrudan veya dolaylı olarak kudret sahibi birer tanrı gibi görmeye başlamıştır. Nereye kadar? Her an yaşanılan felâketler, facialar, kayıplar ve ölümlerle karşılaşılıncaya dek!

Platon, Kanunlar III eserinde, “İnsanlar, her nedense, felâketleri garip bir şekilde unutmuşlardır” diyerek, asla unutulmaması gereken şeylerin unutulma sebebini çözememiştir.

Geçmiş ve gelecekteki iyi veya kötü olayların, korku ve felâketlerin, ölümlerin hafızadan silinebilmesi veya unutulabilmesi, ancak ruhsal müdahaleyle mümkündür. Herhangi bir olayın dış bir müdahaleyle veya istence bağlı bir iradeyle etki altına alınarak şuurdan bilinçaltına itilip denetlenebilmesi asla söz konusu değildir. Çünkü soyut oluşumlar, soyut olan ruhun direktifiyle nüksetmekte ve ruhsal akış, ‘o kitap’taki, programsal düzeneğe göre faaliyetine devam etmektedir. Aksi takdirde hiç kimse hata ve yanlış yapmaz, her türlü olumsuzluklar eğitim, ceza, yasa, tedbir, güç, baskı ve tecrübelerle kontrol altına alınarak etkileşme, denetleme ve sabitleşme sağlanabilirdi. Böylece ölümünde önüne geçilebilirdi!

Dünya, içindeki gerçeklerle her ne kadar ortadaysa da bir şekilde idrak edilemiyor, Mutlak İradenin her ruh için yazdığı yazgı anlaşılamıyor ve gereğini yapabilecek beşeri bir akıl ve irade ya bulunamıyor ya da icat edilemiyor. Bir kimsenin uzman, tecrübeli, yetenekli ya da hakikati bilmesi, yanlış veya hata yapmayacağı demek değildir. Nasıl ki çok iyi bir yüzücünün bir karış suda boğulması; çok iyi bir şoförün inanılmaz kazayla can verebilmesi; seçilen bir liderin iktidar olamaması, bir bilgenin öğretisiyle zarar görmesi ve başkalarına vermesi gibi her insan, ister dilesin ister dilemesin, kaderin hükmü doğrultusunda hem rezil hem de vezir olabilecek bir yaşamı sürdürmek zorunda ise, gelecek nedir ve beşerin iradesi mümkün müdür?

Daha yaşadığı günün bir saniye sonrasından habersiz insanın geleceği merak ya da kaygı edinerek ailesi, yakınları ve ülkesi lehine güttüğü parlak gelecek, kaçıp korkarak şer gördüğü ölüm değil de nedir? Kastettiği parlak gelecek ölümden başkası olmayacağına göre, ölüme ve ahirete direnebilmesi nasıl bir düşüncedir? Dolayısıyla gelecekle ilgili her şeyin fiziki belirsizliğini koruması, ruhsal belirliliği kanıtlamaktadır.

İnsan benliğindeki sonsuz heves, arzu ve ihtirasın süresi, ancak başına gelecek musibeti tatmasına kadardır. O an, dünyaya karşı duyduğu ihtiyaç fazlası isteklerden vazgeçer ve belâdan kurtulabilme arayışına girerek can derdine düşer. Böylece dilediği her şeyin hile, aldatma ve görüntüden ibaret bir yalan olduğu gerçeğini anlasa da, olumsuzluklardan kurtulması akabinde yeniden nefsi coşarak eski doyumsuzluk girdabına kapılır. Ne zamana kadar? Yeni bir fecaat ve sıkıntıya kadar!

“Bir kimseyi inada kapılmış çekişmeci ve kendi görüşünü beğenmiş görürsen bil ki, onun ziyanı tamamdır.” Hz. Muhammed

Geçmişte olanların gelecekte renk, dekor veya maske değişerek aynen devam etmesi, aslında her şeyin anlaşılmasına yeterli olmakta ve imanın kabulünü kolaylaştırmaktadır. Gerçi dilenilen yapılamadıktan sonra, inanmış veya anlamış olmak dünyada hiçbir şey ifade etmese de, ahirette karşılığının mevcut olduğu vahiyle mutlaktır.

Esasen mesele ölüm öncesi değil sonrası olmalıdır; çünkü dünya fani, ahiret ise bakidir! Dolayısıyla geleceği ölüm olanın, gelecekle ilgili hayat ve ebedilik vaadi apaçık bir yalandır!

“Resulüm de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da daha öncekilerin akıbetleri nice oldu görün. Çünkü onların çoğu müşrik idi.” Rum 42

 “O halde, yaratan, yaratmayan gibi olur mu? Hâlâ düşünüyor musunuz?” Nahl 17

 “Göklerde ve yerdekiler ister istemez Allah’a teslim olduğu halde onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki O’na döndürüleceklerdir.” Al-i İmran 83

“Senden azabı çarçabuk (getirmemi) istiyorlar. Eğer önce den tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yinede, farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.” Ankebut 53

“De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” Secde 11


“Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.” Hicr 5

“Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edecek veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap'ta (levh-i mahfuz'da) yazılıdır.“ İsra 58


“Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır. Hac 48

Hiç yorum yok: