8 Temmuz 2017 Cumartesi

Kudreti ALLAH da değil beşerde gören Müslüman(!)…

Tıpkı öldükten sonra günahlarının bağışlanabilmesi için şefaatçiye güvenilmesi ya da ardından yapılacak dualar ve hayırlarla temize çıkabileceğinin umulması gibidir.

Sözde Allah, amelde beşere bel bağlamış inanç düzeyindeki fikir sahipleri öyle bedbaht bir karmaşa içindedirler ki, yanlışı doğru bellemelerinden düzlüğe çıkabilmeleri mümkün olamamaktadır.

Allah’ın indirdiği hükümleri kendi istek ve arzularına göre yorumlayarak beşeri sistemi mukim kılan toplumlar yenilgi içindedirler. Çünkü onlara göre yeryüzünde egemen olan insan gücü, Allah’ın Mutlak İradesi’nden daha caydırıcı ve üstündür. Bu sebeple ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa gibi güçler, tartışılmaz ve karşı konulmaz kuvvetler olarak öyle sindirilmiştir ki, ne düşmanlıklarına karşı konulabilmekte ne de tehdit olan teröristler müttefikliklerinden dolayı püskürtülebilmektedir.

Ki, Türkiye, öyle bir kanıttır ki, dost hatta siyasi ilah edindiği ABD tarafından terörist PYD/YPG için dışlanabilmiş ve korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya olmasına rağmen ABD’nin icazeti olmaksızın askeri bir harekâta cesaret edememektedir. Sanki diğer İslam ülke toplumlarının devletleri aynı değil mi?

Peki, ALLAH kimdir ve nerededir? Gökyüzüne yerleşip insanoğlunu başıboş bırakmak suretiyle yönetimi terk mi etmiştir? Eğer Mutlak İrade Allah da değil ise, tanrı olarak ALLAH’a iman etmiş olmanın anlamı nedir? Dil ile iman etmiş olmak yeterli ise, kitaba ve peygamberlere ne gerek vardı?

Dolayısıyla sözde Allah ama amelde beşeri hem de küfür güçlerini tanrı edinebilmiş Müslüman(!) toplumlar, esaretlerini öyle özgürlükle taçlandırmışlar ki, politikalarını ekonomiyle odaklayıp huzur, refah ve saadete kavuşacakları düşüncelerinden taktıkları kelepçenin altın olduğu hülyasından uğradıkları felaket sonrası idrak edecek ama o uyanış, hem dünya hem de ahiret nezdinde fayda sağlamayacaktır.  
Türkiye’nin dini ve milli düşmanı PYD/YPG ile savaşı ancak dini ve milli düşman ABD ile çatışmayı göze almasıyla orantılıdır. PYD/YPG’nin çöreklendiği her yerde üs kuran ABD’nin Türkiye hasımlığı öyle aleni ki, teröristlerle iş birliği sürdüğü müddetçe PKK işgalinden ve tehlikesinden sakınabilmek mümkün değildir.
Bu sebeple Türkiye, milleti ve devletiyle paganlıktan ve ikiyüzlülükten vazgeçip Allah’ı sözde olduğu gibi amelde de tumturaklı benimsenmezse, tanrısının ABD ya da Rusya olduğuna karşı çıkabilecek tek bir sözü olmayacaktır.  Ancak ABD ve Rusya’ya rağmen PYD/YPG ile savaşıp sınırlarımızdan defnedilmesi, Türkiye’nin beşeri vesayetlerden ve kulluktan kurtulması olacaktır ki, böylece adalet yeryüzünde esebilecektir.  

Allah’a değil de beşere öyle iman edilmiş ki, fayda yahut zarar verici güçler olarak kul olunabilinmiştir. Değilim demek söz ile değil, amelle kanıtlanmalıdır. Tıpkı namaz, oruç ve diğer fiziki ibadetler gibi! 

Namaz ve oruç gibi tartışılmaz fiziki ibadetler, azgınlaşmış küfür yani batıla karşı Allah’ın apaçık hükümleri olan şiddet ve savaşla aynıdır. Dolayısıyla iman etmiş Müslümanların asla itaatten geri duramayacakları ve nefisleri doğrultusunda itiraz edemeyecekleri farzlardır.

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Nasıl ki şeytan, ateşten yaratıldığını mazeret göstererek topraktan yaratılmış Hz. Âdem’e secde edebilmesinin mümkün olamayacağını öne sürmek suretiyle Allah’ın emrine karşı gelme cüretinde bulunarak ebedi bir lanete çarpılmış ise, Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde şiddet ve savaşa da karşı gelmek, şeytanın akıbetine uğramaktır.

Kötüye karşı şiddet ve savaşa seküler hümanist düşünce temelinde karşı çıkılarak, ‘özgürlük ve demokrasi’ manipülasyonuyla hak ve iyi olan ne varsa öyle doğranmış ki, "insan sevgisi" gibi olumlu mesajlarla kudretin Allah otoritesinde değil insanlarda olduğu hilafıyla kötülük ve küfrün önünde kalkan olmak suretiyle gerek sosyal gerekse siyasi açıdan makbul bulunmuştur.

Bir başka deyişle insan; yaratıcı Allah, peygamberler ve vahiyden yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağrılarak, insan, yegâne amaç ve odak noktası haline getirilmiştir. Böylece Allah’ın hükümleriyle yaftaladığı kötüye karşı şiddet ve savaş gayrimeşru sayılmış, iyiyi tehdit eden kötüde olsa koruma altına alınmıştır. Hümanizmin İngilizcedeki sözlük anlamı; en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de insanlarda olduğudur.

Peki, en hümanist, özgürlükçü, demokrat ve insan hakları savunucusunun şeytan olduğunu biliyor muydunuz?

Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın ya da insanın kendisinden ibaret olduğuna inanır; evrenin temel materyali, zihin değil madde-enerjidir der. Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar yani Allah, melekler ya da ruh gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler; ahiret, cennet ve cehennem yoktur ve tüm evren düzeyinde, evrenin doğaüstü ve sonsuz bir Yaratıcısı yoktur. Dolayısıyla Yaratıcı’yı, Mutlak İrade'yi ve vahyi reddeden hümanizm, doğrudan doğruya ateizme dayanmakta ve her ne olursa olsun fitne çıkarıp eylemlerde bulunarak kötülük yapanı, ‘insan’ gerekçesiyle’ sahiplenmektedir.

İşte seküler-laik dünya düzenini doğuran hümanizmdir!

İnsan hakları adına özgürlük ve demokrasiyle etkileştirmeye çalıştıkları asıl şey; Allah’ın kötüye karşı uygulanması gereken şiddet ve savaş ile ilgili hükümleri ‘insanlık suçu’ göstererek engelleyebilmektir. Bu sebeple vahye karşı düşmanlıklarını bilimsel bir maskeyle biçimlendirerek ikna ederler.  Böylece kötüde her türlü caydırıcı yaptırımlardan kurtularak, iyiyi kemirmek suretiyle salıverilir.

İnsanı tanrılaştıran hümanizm,  İlahi yani semavi dinler yerine pagan (çok tanrılı din) inancı ve dünya görüşünü yerleştirmeyi hedeflediğinden Allah’ın değil, insanın hükmettiği dinleri hâkim kılabilme çabasındadır. Hıristiyanlık ve Yahudilikte dolaylı olarak başarılı olunmuş, İslam’da ise ayetlerin yorumlarla bozulup uydurma rivayetlerle Peygamberde hümanistleştirerek bayağı etkili olunabilinmiştir.

“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” Al-i İmran 175

 Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Bakara 216

“Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. Nisa 132
“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. Tevbe 51


“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür!” Tahrim 9

Hiç yorum yok: