19 Temmuz 2017 Çarşamba

İnsan, fıtraten hain ve nankördür…

İnsan, nefsine düşkün öyle bir beşerdir ki, fırsat yakalamaya dursun. Hele o fırsat, nefsine galebe çaldıracak dünyalık bir kazanım ise, kendini insan yapan tüm değerlerini kökten söker atar.

“Kahrolası insan! Ne nankör (hain) dir.” Abese 17
İnsanoğlunu hain veya nankör yapan nefsi yaratılışıdır. Ancak vahye iman etmesiyle birlikte nefis tutsağından kurtulup koruma altına alınmak suretiyle güvenceye kavuşturulur.
Öyle ki, Peygamberler dahi insan olmalarından ötürü ancak Allah’ın sebatkâr kılmasıyla nefsi her türlü arzu ve isteklerinden soyutlanmışlar; böylece ne rableri Allah’a ne hükümlerine ne de beşere ihanet etmişlerdir. Çünkü yeryüzündeki hiçbir paha, seçilmiş zatlarına fiyat etiketi koymaya yetmemiştir.

 “Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.” İsra 74

Yaratıcısı Allah’a ve elçisi Peygambere ihanet edebilenin hilkatteki yani yaradılıştaki eşine sadakatleri mümkün değildir. Bu sebeple yalnızca Allah’a dayanılıp güvenilmesi, vekil ve destek edinilmesi buyrulmuştur.  
Hainlik ve nankörlüğün ayyuka çıktığı seküler-laik dünyada, aksi bir sonuç beklemek imkânsızdır. Lakin insanın Allah’a ve birbirine karşı işlediği yüzlerce ihanete karşı öne sürdüğü gerekçeler, bahaneler ve mazeretler öyle trajikomiktir ki, sanki hainlikte değil sadakatte bulunmuşlarcasına hak iddia ederler. Hâlbuki ihanet ve nankörlükle özleşen insan, salgın hastalıklardan ve afetlerden çok daha büyük bir tehdittir.

Özü hain olanın sözündeki sadakat ancak Allah’a tumturaklı iman etmiş olmasıyla orantılıdır.

Hiçbir insan yoktur ki, haksız ve adaletsiz olduğu halde hakkaniyet aramasın; hain ve nankör olduğu halde merhamet ve sadakat beklemesin; suçlu olduğu halde masum olduğunu söylemesin; fırsat peşinde koştuğu halde erdemlikten bahsetmesin; insafsız olduğu halde hümanist kesilmesin.

Fıtratı gereği günah veya suç işlemeye meyilli bir insanın masum sayılabilmesi asla söz konusu değildir. Her neyin içinde yahut her ne ile karşılaşılmışsa mutlaka onu dürten bir faktör olduğu aşikârdır ama ak sütten çıkmış ak kaşık misali kendisini bîgünah sanır. Oysa hayatı ile ilgili bir otokritik yapmış olsa bedbahtın en bedbahtı olduğunu idrak edebilecek ve başına gelen musibetler ile ilgili o an bir suçu olmasa dahi geçmişte işlediğinin bedelini ödediğini anlayabilecektir.

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.“ Maide 105 

Bireyleri, milletleri ve devletleri zaafa uğratıp güçsüzleştirerek esaret altına girmelerine yahut yıkılmalarına neden olan nefsanî hırslarıdır. Nefsi arzu ve isteklere gem vurulamaması ihanetleri oluşturmakta; böylece kazanç sonrası kaybı, zafer sonrası mağlubiyeti, mutluluk sonrası sıkıntıyı, güç sonrası zayıflığı ve dünya sonrası ahiretteki kayıpları doğurmaktadır. 

Hainlik; her insan, toplum ve ülke için asla bağışlanamaz bir felaket ise de çıkarlar doğrultusunda kabul edilebilir olması hainliği meşrulaştırsa da, nefis, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına reva görmesinden ilahi adaletten sıyrılamamaktadır.   

Makedonya Kralı İskender, muhteşem hazinelere sahip Pers Kralı Darius’u yenilgiye uğratması akabinde kralın savaş meydanından kaçarken kendi askerleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesi üzerine söylediği son söz; ”Yaşadığım gibi şanıma lâyık bir biçimde ölemediğime ve bir pislikmiş gibi güvendiğim askerlerim tarafından öldürüldüğüme kahrediyorum” olmuştu. İskender, düşmanı kralın kendi askerleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesine içerlenerek çok öfkelenmiş ve kimin Dairus’u öldürdüğünü sorması üzerine, İskender tarafından mükâfatlandırılacağını düşüncesiyle böbürlenerek ortaya çıkan hain asker, “sizin için ben öldürdüm” itirafı akabinde İskender tarafından kafası kesilmişti.

Türkiye Cumhuriyeti olarak vatandaşları tarafından ihanetle karşı karşıya olan milletimizin çoğunluğu hainliği meslek edinebilmişlerdir. Çünkü öncesinde devletimiz Osmanlı’ya ihanet etmiş olmamızdan günümüz ile pek farkımız bulunmamaktadır. O gün ki gerekçelerle, bugün öne sürülen gerekçeler ihaneti meşrulaştıramaz. İhanet, hiçbir şart ve koşulda onaylanamaz! Nasıl ki Müslüman kimliği altında münafıklık kabul edilemez ise, Türkiye kimliği altında Türkiye düşmanlığı yapmakta onaylanamaz.     

Ana-baba-kardeş aleyhine dahi olsa adil olmak, Kur’an ve insanlığın tartışılmaz şiarıdır. Başta yaratıcı Allah, resulü peygamberler ve indirdiği kitabına ihanet ederek karşı olanlar bulunmak üzere; ümmete, vatana ve Müslüman millete hainlik edenler asla bağışlanmamalı, en sert şekilde cezalandırılarak sayıları ne olursa olsun savaşılmaktan kaçınılmamalıdır.  

Ki, bizler, hainliği öyle meşrulaştırmışız ki,  haçlı-siyonist cenah gibi en azılı düşmanlarımız tarafından itibar edilip önümüzde şapka çıkarılarak saygı duyulduğumuz halde, şimdi ise kendi kendimizi alçakça karalamakla kalmayıp, o düşmanların taşeronluğunu üstlenmek suretiyle kendi ülkemiz ve kardeşlerimizle savaşabilmekteyiz Dolayısıyla kendine ihanet etmiş bir insanın ya da milletin, ‘başkalarını suçlama hakkı var mıdır’ sorgusu, temizliği en yakından başlama zorunluluğunu ortaya koymaktadır.  

Hainlerin, vahye iman etmiş Müslüman milletimize kin ve nefretlerini sürdürebilmesi, düşmanların güdümünde varlık kazanabileceğini düşünmesi, yetişen nesillerimizi hasım kılabilmek için mücadelede verilebilmesi sadakat erdemliğini öyle yok etmektedir ki, çok yakın bir zamanda hain olmayan birini ancak samanlıkta iğne arama misali bulunmaya çalışılacaktır.

Yaratıcısına başkaldırarak batıla dayanmış bir ülke, yalanlar ve ihanetler üzerine kurulu bilgilerle insanlarını zehirleyebiliyorsa, o insanlardan asla sadakat beklenemez!

İnsanlığın kurtuluşu ancak hainleri gömmekle eşdeğerdir.

 “Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.” Hac 38
" Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kafirlerden (hainlerden) hiç kimseyi bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Nuh 26-27

“Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.” Adiyat 6

Hiç yorum yok: