28 Temmuz 2017 Cuma

Fasıklar topluluğu hidayete eremez…

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Tevbe 24

Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyerek din dışı seküler-laik kurallara bağlı hareket eden deist yahut teist olduğunu iddia etse de, o bir zalimdir, yalancıdır ve fasıktır.

Şüphesiz her Müslüman için yegane kriter Allah’ın kitabı Kur’an’ı Kerim ve elçisi Hz. Muhammed’in Kur’an’a muvafık sünnetleridir. Ölçüt Kur’an olduğuna göre başkaca bir fikir, batıl yani şirk olup; Müslüman’ın kendi düşünce ve isteği doğrultusunda bir seçim hakkı bulunabilmesi yasaktır.

Herhangi bir ülkenin tebaası için bağlayıcı kuralların, din de vaki olmaması mümkün müdür? Öyle ki, bir devletin, partilerin, özel ve tüzel kuruluşların hatta aile yapılarının ve kişilerin normları olabiliyor da, Allah’ın bağlayıcı kuralları yok sayılabilir ya da nefse veya hak olmayan düzene göre değerlendirilebilinir mi?  

Müşrik olanların dışındakiler öyle fasıktırlar ki, hem Allah’a iman edip hem de yüz çevirerek batıla ayak uydurmak suretiyle rehber edinmelerinden sözden öteye gidememişler; ağızlarından çıkan kulaklarını aşıp kalplerine inmediğinden Allah'ı, Resûl’ünü ve Allah yolunda cihad etmeyi daha sevgili bulmayarak, fanilerle ve fanilikle avunmuşlardır.      

Yeryüzündeki arz, Allah’ın olmasından vatan denen kutsiyet, aslında İslam’dır. Diğer bir ifadeyle, Allah’a kayıtsız-şartsız itaattir. Aksi takdirde sadece devlet ve milletin içinde yaşadığı bir toprak bütünlüğü olmuş olsaydı, Allah’ın ne yeryüzü hâkimiyeti ne de ümmetsel bir mutlaklığı olurdu. Zaten ulusalcılık ve demokrasi gerekçesiyle yok sayıldığından teoride hükmetmek isteyen devlet ve milletler ahkâm kesmekte sınır tanımamaktadırlar.

Birkaç saniyelik bir deprem ve birkaç dakikalık sağanak yağmurla dumura uğrayanların dehşete düşmeleri dahi, inat ve ısrarla egemenlik hülyasından uyanamamaları, sapan bir zümre olduklarına kanıttır.

Nasıl ki yenilmek üzere kesilen hayvanın eti, Allah adına kesilmemişse haram ise; Allah’ın dini yani şeriatı İslam’ın egemen olmadığı devlet ve rejimlerde haramdır. Ki, asıl fasıklar, Allah ile devleti yani din ile siyaseti birbirlerinden ayırarak hükmetmeye kalkanlardır. Dolayısıyla adaletle davranmak ya da hükmedebilmek imkânsız olmaktadır. Çünkü galebe çalan batıl bir nefis, asla kendinden ve yakınından başkası için bir adalet umursamaz ve gözetmez.

Allah hükümlerinin hükmetmediği bir toplumda adalet mümkün olamadığından adalet açlığı sürmektedir.    

Müslüman kimlikli fasıklar, devlet düzeninde olduğu gibi kendilerini şöyle savunurlar; her ne kadar yedikleri hayvanın eti Allah adına boğazlanmamış olsa bile, sözde iman etmiş Müslüman olduğu bahanesine sığınarak haramı helal kılabilmektedirler.

Zina yapan bir kadın ya da bir erkek, eşi tarafından bir başkasıyla yakalandığında; “her ne kadar o kadın yahut erkekle ilişkiye girdiysem de hep seni hatırladım; sanki seninle ilişkiye girmiş gibiydim; onda seni gördüm; senden ayrı olmama dayanamadığımdan hilkatteki eşine sarılarak avundum; dolayısıyla sana ihanet etmedim, bilakis sevgimizi pekiştirip kalbimden çıkmayışını kendimi feda ederek kanıtladım” demesi gibi sözde Müslümanlarda küfrü, mazeretlerle meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Kulluğu ve imanı gereği kendini Allah’a adamış bir kimsenin eylemi de o orantıdadır. Ağzında Allah, Peygamber, İslam ve Kur’an ama eyleminde küfre itibar etmiş bir kimse ancak fasıktır.

Ne var ki, başta Allah Resulü olmak üzere atfedilen iftiralarla hükümler öyle doğranılmış ki, Allah’tan gayri her inanılan beşere iman edilmiş; Kur’an’dan başka her kitaba güvenilebilmiştir.

Yıllar önce yüzyılın münafığı F.Gülen, bir tarafına Bush diğer tarafına Sharon’u alarak demişti ki; “Ömrümde hiç kimseden nefret etmedim. Sadece Usame Bin Laden’i lanetliyor ve nefret ediyorum.”  Eğer hümanist bir bakışla Allah yolunda cihad eden şehid Usame Bin Laden’den nefret ediyor olsaydı; neden acımasız katliamcılar Bush ve Sharon’a toz kondurmamıştı? Ancak günümüzün FETÖ düşmanları, Gülen’in o gün sarf ettiği sözleri alkışlamışlardı!

İmanın göstergesi yani kanıtı cihaddır. Dolayısıyla küfre karşı imanı yüceltmek maksadıyla cihad etmeyen yani savaşmayanın asla Müslüman olmadığı Kur’an’ın ifadesiyle sabittir.  

Daha açık bir ifadeyle; babası, evlatları, kardeşleri, eşi, hısım ve akrabaları, partisi, kazandığı mallar, kesada uğramasından korktuğu ticaret, hoşlandığı meskenleri Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili tutan biri var mıdır? Eğer var ise; ya cihad meydanındadır ya tutsak kılınıp zindanlardadır ya da şehadete uğradığından cennettedir.  

Küfrü imana tercih eden baba ve kardeş dahi olsa veli ve dost edinilmemesi apaçık bir emirken; daha neden bahsedilerek fasıklık örtbas edilmeye kalkışılabilinmektedir?  

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” Tevbe 23

“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Al-i İmran 142

“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir! “ Tevbe 73

“Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Saff 11

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. Maide 35


“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

Hiç yorum yok: