21 Haziran 2017 Çarşamba

Uyku bir ölümdür…

Aynı zamanda bir yaşamdır; karanlık ile aydınlığın odağıdır; ruh ile bedenin dengesidir; ahiretin bir aynasıdır; düşünce ile davranışın sinesidir; yeniden yaratılmanın delilidir; yalan ile doğrunun güdüsüdür; akıl ve kalbin aksıdır; ruhun bedenden ayrılmasıdır; şeytan pisliğini gidericidir; Allah ile beşerin sınırıdır…

Aslında her gün ölündüğünün kimse farkında değildir. Tıpkı rengârenk yeşeren ve namütenahi meyve ve sebzeler veren bitkilerin kuruyup çerçöp olması akabinde tekrar yeşermeleri yani canlanmaları gibi! 

Uyku öyle bir ibret ve kanıttır ki, ruhun bedenden ayrılmasıyla gerçekleşir ve akabinde tekrar bedenle bütünleştiğinde ise uyanılır. O anın derinliğini idrak edemeyerek sıradan gören insan, yaşadığı hayatın inceliklerinden de bihaberdir. Doğarken ölümle nişanlanan insanın hayattan ne anladığı, ölümden ne çıkardığı ile orantılıdır. Dolayısıyla hayat hakkında bir şey bilmeyenler, ölüm hakkında da hiçbir şey bilememektedirler.

Talebelerinden biri, Konfüçyüs’e; “Ölüm nedir?” diye sorduğunda;
Konfüçyüs, “Hayat hakkında ne biliyorsun ki sana ölümden bahsedeyim.” demiş.

Yeryüzü ve gökyüzüyle müteşekkil kâinattaki düzeni ve ahiret gerçeğini uyku özetlemektedir. Seküler psikolojinin bilim adına uyku ile ilgili ortaya attığı teoriler gerçeklerden öyle uzak ve ütopiktir ki, gözlemleme ve örnekleme neticesi rastlantısal olarak nitelendirilen vakalarla ayniyet sağlayamadığı gibi çok farklı sonuçların doğmasına anlam verememiş ve hiçbir çözüm gerçekleştirememiştir. Sadece antidepresan ilaçlarla bedene baskı uygulanmak suretiyle ruh kontrol altına alınmaya çalışılmış ve böylece insanlar büsbütün mahvedilmişlerdir. Ki, söz konusu antidepresan ilaçların yan etkileri yorgunluğa, uyku bozukluklarına, ajitasyonlara, uyuşukluklara, huzursuzluklara, halüsinasyonlara, saldırganlıklara, unutkanlıklara, kişilik kayıplarına, kâbusa ve manik depresyonlara sebep olmuşlardır.

Ruhu ve ruhsal oluşumları özde reddeden bir düşüncenin hiç erişemediği ve bilgi edinemediği ruhla ilgili somut bir yargıya gidebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Psikanalistlerin uyguladığı serbest çağrışım, rüya yorumları ve edim hatalarının çözümlenmesi tek taraflı bir bakış açısının sonucu olamayacağı apaçık ortadadır.   

Zaten bedenin ölümlü, ruhun ölümsüz yani daima diri oluşu dünya ve ahiret hayatının tanımı için bir anahtar olsa da; bedenin çürüdüğü mezarlar görünse de ruhun kıyamete kadar berzah âlemine çekilişi görünemediğinden uyku ile gerçeklerde muhakeme edilememektedir. Önemli olan görüleni değil, görülmeyeni bilebilmektir.

Bu sebeple Allah dilemedikten sonra idrake sahip olabilmenin imkânsızlığı doğrultusunda söz ALLAH’ındır!

“Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Yasin 10

“O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. “ Haşr 22

“Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” Zümer 42

“Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O'dur. Sonra dönüşünüz yine O'nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir. En’am 60

“Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. Bakara 255

“O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.” Enfal 11  

“Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. Yunus 24

“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir. “ Hac 5


Hiç yorum yok: