24 Nisan 2017 Pazartesi

Atatürk’ten kurtulanamadığı müddetçe…

Şirkten sıyrılabilmek mümkün değildir.

Devlet, siyaset veya kamu alanında Atatürk; evde veya camide Allah inancıyla yoğrulmuş Türk milletinin Politeizm yani Çoktanrıcılık itikadı, üstü hiçbir manipülasyonla örtülemeyecek kadar açıktır.

Doğuştan itibaren gözlerini dünyaya açan bebek, önce duvarlarda asılı olan Atatürk fotoğraflarını görür; gelişim ve eğitim esnasında Atatürk’ü anarak tazimi bir borç hatta ibadet bilir; çalışma hayatında, sokakta yürürken, devlette görevliyken, milletvekili olurken, mahkemede yargılanırken, alışveriş yaparken, yasalar çıkarırken, yeminler ederken, bağlılık nutku atarken, ilkelere sadakat gösterirken Atatürk ile yatıp Atatürk ile kalkar. Dolayısıyla Atatürk, Türk milletinin kaçınılmaz bir besmelesidir; aksi takdirde ne siyaset yapılabilir, ne devlette görev alınabilir, ne de ne vatandaş olunabilir.

Ne var ki, Atatürk egemenliği ortadayken, sözde Allah’a iman edilmiş bir Müslüman olunduğu da iddia edilir.

Allah’a apaçık şirkin koşulduğu bir düzende ne ezanın, ne namazın, ne orucun, ne haccın, ne Kur’an’ın ne de herhangi bir ibadetin hiçbir değeri bulunmamakta; mastürbasyonsu dini bir tatminden öte bir kıymet taşımamaktadır.

Gerekçe her ne olursa olsun şirkin görmemezlikten gelinebilmesi hele de Allah indinde bir bağışı söz konusu değildir.

Türk milleti Müslüman ise; nasıl oluyor da Allah’ın değil de Atatürk ilkelerine bağlılık gösterebiliyor, devleti Atatürkçü olabiliyor, hatta seçilen vekiller Atatürk ilkeleri üzerine yemin ederek Müslümanları yönetebiliyor?

Asıl trajikomik ise, seninle birlikte camiye gelerek namaz kılan, oruç tutan ve birçok ibadeti yapan bir vekil adayı, seçilmesiyle beraber öyle bir küfür ehli olabiliyor ki, mecliste ya da hükümette olduğu sürece Allah’a ortak koşucu ne varsa hem işliyor hem de oylarını aldığı insanlara fevkalade kötü örnek olup, Çoktanrılı inanca sürüklüyor. Dolayısıyla ihaneti makul göstermede en mahir olanlar İslam ülkelerinin milletvekili ve iktidarlarıdır.

Düşünün ki, Allah’a iman etmiş bir Müslüman olarak mahkemeye gitmek suretiyle hak ve adalet arayışına giriyorum ama mahkeme duvarında Atatürk’ün portresi ve sözleri! Oysa ben putperest bir Kemalist olmayıp Müslüman olduğuma göre; o mahkemenin hakkımı ve adaletimi tesis edebilmesi mümkün müdür?   

Bir dergiyle yaptığım röportaj sonrası Bakırköy 2. Asliye Ceza’da aleyhime açılan bir davayı hatırladım. Söz konusu davada savunma yapmak amacıyla Kur’an’daki bir ayeti delil gösterdiğimde hakım kızarak; “Burada ayet okuyamazsın” sözleriyle şahsıma çıkışmıştı. Ben de “okurum” karşılığını verince; “seni tutuklarım” bağırması üzerine aynı ses tonuyla; “Allah izin vermez ise beni tutuklayamazsın” demiş ve akabinde büyük bir öfkeyle yüzüme bakarak; “Çık dışarı” demekle kalakalmıştı.   

Türkiye, her ne kadar İslam imajına sahip bir ülke olsa da vahye göre Müslüman değildir! Çünkü Atatürk ilkeleriyle yönetilen bir ülke şirk içinde olduğundan Müslüman olamaz.

Ruh nasıl bedenden ayrılmadığından ötürü insanın diriliği mevzubahis ise, Allah ilkelerinin devletten koparılıp bir beşer olan Atatürk ilkeleriyle bütünleştirilmesinden ölülük vuku bulmuştur. Bu sebeple ölü bir diyardaki canlılık, kalkınma veya iyi gelişmeler yanıltmamalı; Atatürk’ü zombileştiren Türk milletinin ahkâmları aldatmamalıdır.  

Hala “Tek Tanrılığa” geçmemekte inat ve ısrar eden başta iktidar ve politikacılar olmak üzere Türk Milleti bilmelidir ki, kurtuluşları için ya ALLAH, evet sadece ALLAH seçimini yapacaklar ya da Atatürk ile birlikte Çoktanrılı bir inanç içinde başlarına gelecek felaketlere ve ecellerine razı olacaklardır.

80 yıldır Atatürk adlı bir ölünün tanrıymışçasına devletin tek ulu’su olduğu Türkiye’de nekrofiliciler yani ölü sevicilere karşı konulmadığı müddetçe Türk Milleti’nin şirkten kurtularak Müslüman olabilmesi imkânsızdır.

Her ne kadar Türk Milleti’nin tanrısı ALLAH diye bilinip böylesi bir şöhrete sahip olunsa da, Atatürk olduğu tartışılmazdır. Çünkü devletin inancı ne ise, o devlete rıza gösterip küfrünü sindiren halkında inancı odur! Zaten evrensel bir din olan İslam’ı, “Türk İslam’ı” gibi ayırmak, Türkiye’de Müslüman olma yolunun Atatürk’e imanla mümkün olduğu kanıtlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle Atatürk ilkelerini onaylamak, Allah’a ortak koşmaktır!

Bazen ne istiyorum biliyor musunuz; Türkiye’nin dört bir taraftan işgal edilerek çok derin ve dehşetsi bir İstiklal savaşına girmesiyle Atatürk kurtarıcılığına son vermesini! Böylece Allah’a ortak koşulmasından kurtulunarak Atatürk hegemonyalığına son verilebilir mi; ya da çukurunda değil zombileştirilerek hayatta tutulmaya çalışılan Atatürk hezeyanı devam ettirilir mi veya bir başkası çıkarak Atatürk’ün yerine geçmek suretiyle Allah ve İslam karşıtlığı sürdürülür mü?     

Ancak Atatürk her ne kadar toprağa karışıp bedeni çürümüş bir beşer ise de, Türkiye’nin kurtarıcı bir yücesi yani tanrısı olarak varlığını sürdürebilmiş olması kendisinden değil, onu vazgeçilmez kılan nekrofilleşmiş Türk milletindendir.

Hani, şeytan hesap günü insanlara diyecek ya; “Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz!” misali Atatürk’te Türk milletine aynı sözleri söyleyecek ve şahsını değil kendilerini suçlayarak yermelerini isteyecektir. 

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” Nisa 116

“Unutma o günü ki, onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz. Sonra onların mazeretleri, «Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!» demekten başka bir şey olmadı.” En’am 22-23

(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.” İbrahim 22


Hiç yorum yok: