21 Nisan 2017 Cuma

ALLAH kimi sever!

Allah’ın bilip de insanların bilmediği o kadar çok şey arasında nefis öyle bir takozdur ki, Allah indinde daha hayırlı olduğu halde bir şeyin sevilmemesi ya da Allah indinde daha kötü olduğu halde bir şeyin sevilmesi; kimin için var olunduğu, yaşanıldığı ve ölündüğünü ortaya koyan bir orantıdır.   

“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” Saff 4

Oysa kötülük üzerinde galebe çalınabilmesi için zaruri, diğer bir ifadeyle farz olan savaş sevilmez ve kimsenin hoşuna gitmez. Ama savaşsızda kötülükle ne baş edilebilir ne de seküler-laik hümanist düşüncelerle zararı aşılabilir.

Savaşanları sadece Allah mı sever; milletlerde, devletlerde sever! Hem de öyle severler ki, payelerle taltif edip bağırlarına basarak haklarında yazılar döşeyip şiirler dizer ve anıtlar dikerek diğer insanlardan ayrı bir köşeye konumlandırıp saygı duyulurlar.

Kimi fani dünya için kimi ebedi ahiret için mal ve canlarını adayarak feda olmaya koşar ancak büyük bir çoğunluk ahiretten yani Allah yolunda şehid olmaktan ziyade lider, vatan, devlet, millet veya nefsi çıkarları adına ölürler.

Asıl sorun öldükten sonrası için hesaba girilmeyerek doğrunun, gerçeğin önemsenmemesidir.

Seküler-laik düşünce düzeyinde Allah için ölüp sevgi ve rızasını kazanabilme kulluğu suç sayıldığından sadece fanilik için yapılan savaş ve ölümler meşru addedilmektedir.

Mesele, Allah için mi yoksa beşeriyet için mi kendini adadığındır! Diğer bir ifadeyle Allah’ın sevgisiyle mi yoksa beşerin sevgisiyle mi yücelip ölümsüzleşeceğindir? Ya da Allah nezdinde mi, beşer nezdinde mi makbul olmak kazançlıdır?

Allah’ın hor ve hakir kıldığını değerli kılabilecek bir kimsenin olamayacağı aşikârken; başkası için mal ve can vermek sapkınlık değil de nedir?

Bir insanın hilkatteki eşi tarafından değerli ve sevgili görülmesine sebep olan etki nasıl sadakat, fedakârlık, ödün ve sorgusuz bağlılık ise; yaratıcı Allah da aynı değerler doğrultusunda kuluna sevgi ve değer vermektedir. Öyleyse Allah’ın yarattığı kulundan farklı bir şey beklediği yahut istediği söylenebilir mi? Hâlbuki kulun kuldan beklediği ve istediği daha çoktur. Ki, hiçbir şey vermeye gücü olmadığı halde!

Gerçek şu ki, dönüş Allah’a ise vahiy dışı tüm düşüncelerin dünyada da ahirette de değer bir tarafı yoktur. Dolayısıyla insan kimin için mal ve canını ortaya koyuyorsa o, kendisinin doğrudan ya da dolaylı rabbidir; gizli veya aleni tanrısıdır!  

“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” Tevbe 111  


“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.” Saff 10-11-12

Hiç yorum yok: