2 Aralık 2016 Cuma

İnsan öyle zorba ve zalimdir ki…

Hem vuruyor hem de vurduğunu tasvip edercesine seyrediyor!

Ne devletler ne de o devletleri meydana getiren milletler ‘dur’ demiyorsa; zorba ve zalim kimdir?

Vahşetler karşısında gönülleri buram buram yanmayan; yüreklere kor düşmeyen; merhamet ve vicdan ateşiyle erimeyen; feryatlarıyla kulakları sağır yaparcasına yeryüzünü inletmeyen; parçalanan çocuk ve annelerin görüntüleri gözlere mil indirmiyor; haksızlık ve adaletsizliklere karşı direnmeyerek başların konmasından kaçınılan; insanlığa karşı küfrü galebe çaldıran; çıkarlar paha edinerek insanlığa fiyat etiketi koyduran seküler-laik düzende devletler gibi halklar da zorba ve zalimdir.

Herkesin çıkarı uğruna koştuğu dünyada hak ve adalet öyle nefsileşmiş ki, bireyselleştirilen doğru ve yanlışlar ya da gerçek ve yalanlar demokrasi adına meşrulaştırılmak suretiyle zalim halklar zorba devletleri türetmiştir. Böylece kabul edilmiş yanlışlık, zehir olarak salgınlaşmıştır.

Dünyadaki haksızlık ve adaletsizliğin sebebi nefistir. Doymak bilmez nefis öyle şükürsüz ve sabırsız bir azgındır ki, bencillikle özdeşleşmesinden kendinden bir başkasını keder edinmemekle kalmayıp ölüleri bile sömürebilen bir çıkar sendromuna kapılmıştır. Ruhun gizemini çözemeyen ve bir benzerini yaratamayan insan, acizliğini örtbas edebilmek için ruhu reddetmek suretiyle kendini bedenden ibaret saymış; böylece hâkimiyeti yani kaderi eline geçirebileceği ütopyasıyla insandan daha üstün bir ruhun olduğunu ya doğrudan ya da kısmen inkâr edebilmiş ama düşündekini yahut teorisindekini pratiğe geçirememiştir.

Yaratıcı Allah’ın ruhsal ve kendinin bedeni oluşu üstün olduğu kanısını doğurmuş, iddia ettiği ütopik hakimiyetine halel gelmemesi adına ruhsal ne varsa reddetme yolunu seçerek, fani çıkarı için zorbalık ve zalimlikte sınır tanımamıştır.   

Artık din dışı seküler-laik insanoğlu öyle maskelidir ki, vicdan manipülasyonuyla gözlerinden dökülen yaşlar ve çıkardığı iniltiler tıpkı attıkları kahkahadan farksızdır. Kahkaha atıldığında gözlerden nasıl yaş geldiği ve gök kubbe düşercesine nasıl gürültü kopardığı unutulmamalıdır.

Her insanın, ailenin, toplumun, milletin ve devletin bencillikle özdeşleştiği seküler-laik düzende menfaat tartışılmaz bir ilke olmuş; eğitim dâhil resmi ya da tüzel yapılar bu esas üzerine kurularak insanlık biçilmiştir. Dolayısıyla insanlığın olmadığı bir âlemde insaniyet aramak ancak ölünün kırık kolunu ya da başka bir organını tedavi etmek gibidir.

Kirli bir ırmağın temizlenebilmesi için nasıl deniz gerekli ise; insanoğlunun da temizlenebilmesi için İslam yani Kur’an mecburidir. Ancak Allah’ın vahiyle gönderdiği hükümler lüzumsuz; kendimden sorumluyum; bana ne başkasından; Kur’an’i buyrukların siyasetle yani devlet düzeniyle hiçbir ilişiği yoktur düşüncesini sindirmek ne demektir bilir misiniz; tıpkı kirli ırmağın sadece çevresini değil yaydığı pislikle salgınlara neden olması gibidir.      

Heva ve hevesini tanrı edinmiş insan; hırsının, benliğinin, korkusunun ve kibrinin peşine öyle düşmüş ki, nefsi arzu ve isteklerinin dışında hiçbir şeyi elem ve keder edinmemiştir. Ama hümanist kesilmiş ve savunduğu hümanizmi de kendinden başkası için düşünmemiştir. Bu sebeple zorbalığı da zalimliği de hümanistlik adına işlemiş; seküler-laik asiliğiyle özgürlük ve demokrasi çeşnisini de masalara koymuştur. 

Adaletsiz bir ülke ancak mezbahadır. Dolayısıyla mezbahada masumiyet aranamayacağından devlet ve milletlerden hiçbiri masum değildirler.

Ancak yaratıcı, yarattığı kulları için kural koyma haddi, bilgisi, iradesi ve yetkisine sahiptir. Kulun kula kural koyma aşırılığı apaçık bir cinayettir. Bu sebeple yaratıcısına karşı cinayet işlemede hiçbir mahsur görmeyen insanın hilkatteki eşi için vicdan duyabilmesi mümkün değildir.     

Adaletsizlik, nasıl adaletin hükmedilmesiyle yıkılır ise; zorbalık ve zalimlikte insanlıkla yıkılır!

İnsan olmanın kuralları açıkça yaratıcı Allah’ın indirdiği Kur’an’da belirtilmiş; dolayısıyla beden sahibi olmakla insan olunamayacağının altı çizilmiştir.  

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. “ A’raf 179 

“Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız? Casiye 13

“Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler!” En’am 21


“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” İbrahim 34

Hiç yorum yok: