8 Aralık 2016 Perşembe

Demokrasiyle iğfal ediyorlar!

Taciz ve tecavüzde bulunan fertsel sapıklardan çok daha berbat ve tehlikeli olan küresel sapıkların demokrasi argümanları sapıklığı meşrulaştıran öyle temel bir nedendir ki, kulluk yerine özgürlüğe; Allah yerine insana hâkimiyet kıldırma teorisini verse de pratikte kulu, seçilmiş kula mahkûm ettirmektedir.  

Nefislerin arzu ve isteklerini yerine getirmede ve yaratıcıya karşı üstünlük gütmede sınır tanımayan insani şeytan, insanoğlunu şımartıp azdırmak suretiyle iradelerini hâkim kılabilme manipülasyonuyla ALLAH’a karşı asiliği demokrasi üzerinden yürütmüşlerdir.

Din dışı seküler düşüncelerin siyasi terminolojilerinden biri olan demokrasi, her ne kadar “halkın, halk tarafından, halk için idaresi” gibi masumane tanımlamalarla iknayı kolaylaştırmış ise de, egemensel iradenin kayıtsız-şartsız beşerde olduğunu savunmasından tamamen insanı tanrılaştıran örtülü bir ateizmdir. 
   
Demokrasinin asıl düşmanı dindir; vahiydir ve Allah’tır! Eski Yunan’da da öyleydi bugün de aynıdır. Totalitarizmden maksat, dini otoriteyi ortadan kaldırmak, geçiş sürecini halkın özgürlüğü ve kendi kendini yönetme hürriyeti olarak tanıtmalarından ikna da zorluk çekilmeyip, Komünist rejimler de dahi itibar görebilmişti. Ki, Komünistler yani sosyalistler hem halka söz hakkı tanımaz, hem de kendi idarelerinin asıl halk idaresi, yani demokrasi olduğunu iddia ederler. Oysa demokrasi anlayışının en büyük düşmanı Komünistlik olması gerekirken; Komünizmin ateist-seküler-laik ilkesi gereği demokrasinin felsefi özüyle bütünleşmesinden tek düşmanın Allah otoritesi olduğu zamanla açığa çıkmıştır.

 “Demokrasi bir devlet biçimidir, devletin özel türlerinden biridir. Bu nedenle, her devlet gibi, insanlara karşı, örgütlü, sistemli bir zor uygulamasıdır. Bu işin bir yanı! Ama demokrasi, öte yandan yurttaşlar arasındaki eşitliğin, herkesin anayasayı yapma ve devleti yönetme hakkının eşit olduğunun biçimsel olarak kabulü anlamına gelir.” Lenin

Aslında semavi olan hiçbir din, özellikle İslam, demokrasiyi asla kabul etmez! Hele İslam, Allah iradesi ve hükümleri dışında toplumun kendi arzu ve istekleri doğrultusundaki bir talebi küfür addeder. Allah’ın kuralları koyan ve düzeni belirleyen tek hükümran olmasından dolayı tüm alternatifleri şirk sayar. 

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Önceki zamanlara kadar uzanan demokrasi, eski Yunan çağında başlamış; totaliter rejimlere karşı diktatörlüğe son verebilmek maksadıyla halkların kendi kendilerini idaresi ve özgürlük iddiası kuramından asla öteye geçmemiş; hatta Sokrat gibi nice demokrasi bayraktarları, iktidara gelen demokrat hükümetler tarafından idam edilebilmişlerdir. Son yüzyılda seçim kazanan İslami liderler gibi!

2000 yıl gibi uzun bir süreç içinde tarihe karışan demokrasinin 20. Yüzyılda tekrar ortaya çıkarılmasının yegâne amacı dini otoriteyi, diğer bir ifadeyle Allah’a kulluğu yıkmaktı. Demokrasi tanımının hala çözüme kavuşturulmayıp, her kesimce tartışmanın sürdürülerek her yere çekilebilme gizemi, sinsiliğini de kanıtlamaktadır. Canisi de, hümanisti de, faşisti de, şovenisti de, sosyalisti de, kapitalisti de, teröristi de, liberali de, komünisti de, sokaktaki de, devletteki de, hıristiyanı da, yahudisi de, Müslüman’ı da, ateisti de demokrasiyle yanıp tutuşmaktadırlar. Demokrasinin amaç ve hedefi doğrudan Allah otoritesini yıkmak ise, deist yahut teistin Allah’a olan imanına gerek nedir?

Yeter ki, otorite Allah da değil insanda olsun! Lakin her birinin düşüncesi, ideolojisi, amacı ve hedefi farklı hatta birbirilerini yok etmeye hazır bir tetikte bulunmalarına rağmen birleştikleri tek çatının demokrasi olabilmesi nefsin ya da şeytanın zaferi değil de nedir? Ancak demokrasi kavramını özünden soyutlayıp ilkeleri doğrultusunda mana vermeye kalkışan taraflar hangi hileye başvursalar da Allah otoritesine karşı batıl bir düşünce olduğu gerçeğini asla saklayamazlar.  
   
“’Demokrasi’ ve ‘demokratik devlet’ kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.” Alexis de Tocqueville

Demokrasinin ne özgürlükle ne barışla ne insan haklarıyla ne sosyal adaletle ne bağımsızlıkla ne fırsat eşitliğiyle ne hak ve adaletle bir ilişiği vardır. Demokrasi, hüküm süren ateist köklü seküler-laik düşüncenin koruyucu bir kalkanıdır. Dolayısıyla ne halk ne de halkın siyasi temsilci olarak seçtiği özellikle İslam kimlikli parti yahut vekiller, her ne kadar demokrasiyi farklı tanımlamalarla delmeye kalkışsalar da demokrasi, din dışı seküler anayasanın dışına çıkılmasına fırsat tanımayan özgürlük maskesiyle donatılmış şirksel bir kapandır.

Ki, en radikal demokrat ve demokrasinin teorisyenlerinden Jean Jacques Rousseau dahi, “Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır” açıklamasıyla Mutlak İrade’nin üstünlüğünü vurgulamıştı.  

Neden İslam, cumhuriyetle yönetimi kabul ediyor da demokrasiyi reddediyor? Çünkü demokrasi de üstün ve kanun yapıcı olan insan iradesidir; dolayısıyla insan iradesinden ve kararından başka hiçbir gücün, diğer bir ifadeyle Allah’ın iradesini ve hükümlerini asla kabul etmez! Çünkü demokrasideki amaç din dışılık, ateizm yahut sekülerizm’dir.

Hâlbuki Allah’ın indirdiği hükümlere alternatif seküler düşünceler hükümler getirmiş; Allah’ı ya inkâr ya da zorbalıkla itham ederek insana özgürlük verme vaadinde bulunmuştur. Yani Allah’ın yarattığı insana vermediği iyiliği, bir kaşık suda birbirini boğazlayan hilkatteki eşi verecekmiş!

Aslında Aristo’nun ifade ettiği gibi;Demokrasi, despotizmin en ileri şeklidir.” Çünkü Mutlak İrade sahibi yaratıcı Allah’ın dışlanıp yaratık insana hâkimiyet kazandıran bir düşünce ve düzende doğru-yanlış; iyi-kötü; hak-adalet doğrudan nefislerin eline terk edilmiş olmasından düzlüğe yani hayra çıkılamamaktadır. 

Demokrasinin dilenilen hâkimiyeti pratikte sağlayamaması karşısında ‘daha fazla demokrasi’ zorlamasıyla neye hâkim olunabileceği düşünülebilinmektedir? Yaratıcı Allah’ı yok edebilmeyi; Mutlak İrade’yi yenmeyi; tahta oturmayı; kaderi değiştirmeyi; ‘o kitap’ı yeniden yazmayı; kötülük ve musibetleri ortadan kaldırmayı; şer saydıkları İslam’dan kurtulmayı; yeniden yaratmayı; dualiteye son verip tek tip sistem tasarlamayı; kâinat otoritesini elde etmeyi; ayrılıklara son vermeyi; geleceği belirlemeyi; tedbirle takdirin önüne geçebilmeyi ya da takdiri yaratıcı Allah’ın iradesinden alıp yaratık insana geçirebileceklerini mi sanmaktadırlar?

Dolayısıyla demokrasi, insana özgürlük değil, bilakis korumacılığını üstlendiği seküler-laik düşüncelerin mastürbasyonsu despotluğunu üstlenir. Diğer bir bakışla; "Herkes fikrini söyler, kararı ben veririm. Burada demokrasi var.”

Kısacası demokrasi, yaratıcı Allah’ın güdümünü reddeder; yaratık insanca güdülmeye onay verir.


“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. “ A’raf 179 

Hiç yorum yok: