20 Aralık 2016 Salı

Beni de provokatörlük ve ajanlıkla suçlamışlardı!

Hem de İslam maskeli partiler ve cemaatler…

Amacımın Müslümanları fişleterek baskı ve şiddet uygulatmak suretiyle ortadan kaldırtmakmış!

Oysa yaratıcım Allah’a küfrediliyor; canımdan üstün olan ayetler aşağılanıyor; ülkem bölünmek isteniyor; iç savaş çıkarılmaya çalışılıyor ama sözüm ona Müslüman müsveddelerinin dertleri fişlenerek menfaatlerinden alıkonmakmış…

Kimmişim biliyor musunuz; CIA ajanı; MİT casusu;  Lawrence; MOSSAD’ın muhbiri ve daha neler…

Öyle ki, toplumda itibar edilen rahmetli babam araya sokularak küfre karşı verdiğim mücadeleden geri dönmem konusunda baskı yaptırmak suretiyle imanı haykırışımı susturmak istemişlerdi.

Söz konusu davada yargılandığım ağır ceza reisi dahi geri atmam konusunda öyle çabalamıştı ki, azılı kâfir ve hainin bulunduğu duruşma salonunda reise; “ceza vereceğiniz korkusuyla geri adım atacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Vereceğiniz ceza umurumda değil; (işaret ederek) bu bir İslam düşmanı ve vatan hainidir; sözlerimin arkasındayım” demiştim.

Allah’ın indirdiği yüce ayetlere ‘şeytan ayetleri’ denilerek savaş açılmış ve milletin birbirini kırması için ayyuka çıkan fitne yurdu sarmıştı. Bu sebeple geri adım atarak susabilmem imkânsızdı.  Çünkü fani bir dünya için ebedi ahiret yurdumu satamazdım!

Aziz Nesin adlı fitneci ve bölücü bir kâfir, nüfusu Müslüman olan bir ülkeye öyle meydan okuyordu ki, Türkiye’de her ile hatta ilçeye giderek Kur’an inancını bitireceği sözlerine karşılık ne devlet ne hükümet ne de yargı bir müeyyide uygulayabiliyordu.

Kur’an’ı aşağılayabilmek maksadıyla ilk gittiği Sivas’ta neler olduğu herkesçe malumdur.  Artık Aziz Nesin ve yandaşlarına “dur” demenin zamanı gelmiş ve Allah’ın lütfüyle o şeref şahsıma nail olmuştu. Böylece ölene dek Aziz Nesin’i mahkûm kılmış, değil herhangi bir ile gitmesini, sokağa bile çıkmasını yasaklamıştım. Hatta ölünce Ebu Cehil misali mezarını tuvalete çevireceğim ile ilgili medyaya yaptığım açıklama kendisini derin bir endişeye sevk etmiş, vasiyetiyle mezarı bilinmesin diye dokuz ayrı yere çukur kazdırtarak ölüsünü sözde saklatmıştı. 

Her neyse; o gün karşılaştığım ithamların halen devam ediyor hatta aynı çevrelerce sürdürülerek toplumun etkilendirilmeye çalışılması esaretimizin ve münafıklığımızın yegâne sebebidir.

Suriye’de tek bir insan bırakmamacasına yüz binleri katleden Rusya gibi azgın bir şeytanın büyükelçisini infaz ederek insanlığın, vicdanın, hak ve adaletin var olduğu mesajını verebilmek adına iman ehli Müslüman Türk bir mücahidin haykırışını dahi bedbaht çıkarları halel görür endişesiyle zalimin yanında yer alarak alçaklığın dibine inenler, gâvur Ruslardan farksızdırlar.

İnsanlığı maddi menfaatlerinden aşağı tutan maskeli Müslümanlar, insanlığın insan olmayan numuneleridirler.  Rusya gibi bir zalimin insanlığa karşı işlediği bağışlanamaz zulümlerini paraya tahvil ederek ruhları peşkeşli güruhlar, Türkiye’yi ayağa dikercesine yasa boğabilmişlerdir.

Türk-Rus ilişkileri nasıl bir batıllık, şer ve ihanet içermektedir ki, Rusya’nın attığı bombalarla katlettiği Müslümanlar ilişkiyi bozup insaniyet adına kaygı getirmiyor da, sırf Rusya temsilcisi olmasından ötürü mesaj içerikli infazı gerçekleştirilen büyükelçinin leşi, kıyamet kopartabilmektedir?  Dolayısıyla temelinde insanlık değil zehirsi çıkar olan ilişkilerde öyle bir kanıt yaşanıyor ki, zalim masum, masum zalim sayılabiliyor.

Sözler değil ameller; kimlik değil sonuç; ağlayana acımak değil ağlatana haddini bildirmek; ruha fiyat etiketi biçmek değil bedeni siper edebilmek; zalimin yanında durmak değil karşısına dikilmek örnek ve önemli bir hakkaniyettir!

Adı Mevlüt Mert Altıntaş olan bir muttaki, nefsini hak ve adalet yoluna adayarak zalimlere ibret olacak fevkalade şerefli bir icraat gerçekleştiriyor; akan tonlarca kanı aklaştırıcı mesajıyla övgülerin en güzeliyle karşılık bulacağına çalınan karalarla lekelenmeye çalışılıyor.

Neymiş; provokatörmüş, fetöcüymüş, istihbarat örgütlerine çalışan ajanmış, örgütçüymüş, falanmış-filanmış…

Madem öyle; Çevik Kuvvet Müdürlüğünde nasıl görev yapabiliyor diye sormayacak, zamanında benzer ithamlarla karşılaşmamdan ötürü tek şunu soracağım. Bu arkadaş, zalimin yanında mı yer almış; yoksa zalimin zulmünü kesmesi için kendini feda mı etmiş?

Bana ne gerisinden!

Kalplerde saklı olanı okuyabilecek ne Allah’ım; ne de ortaya konacak bir kanıt yokken dedikodu ya da söylentilere inanabilecek kadar bir ahmağım!

Yok, Türkiye-Rusya ilişkilerine zarar vermiş deniliyorsa; ahirete göç edildiğinde Allah, Türk-Rus ilişkilerini mi soracak; yoksa zalimin karşısındaki susulup susulmamayı mı soracak? Oysa Allah Resulü; “Zalimin karşısında susan dilsiz şeytan gibidir” buyurmamış mıdır?  

O kahraman muttakinin neden düzülen lekelerden muaf olduğu; eylemi sırasında elçiden başkasını öldürmemesiyle kanıtlıdır. Şayet iddialar doğru olsaydı; başta elçinin eşi olmak üzere salonda bulunan diğer elçileri ve katılımcıları öldürür; güvenlik güçlerine karşılık vererek şüpheye mahal verirdi. Ancak o, azılı Rusya zalimine karşı mazlumun sesi olarak başta hükümet olmak üzere dünyaya mesaj vermişti!

Yine o, hakkın ve mazlumun sesi olarak bugün itibariyle seçilmiş; beşerden değil Rabbinden razı yani övgü almak amacı taşımasından hakkında kimin ne düşündüğünü umursamamıştı.

Zalime haddini bildirmesinden ötürü şahadeti mübarek olsun!  
  
Bir kimse Allah yanında makbul ise, bütün insanlar ondan yüz çevirseler, ona hiçbir zarar gelmez. Allah yanında makbul olmayan bir kimseye bütün insanların hürmet ve tazimi ne fayda temin eder?

İnsanlık halifeliğini ve şerefini doğrayan çok çirkin ve münafık bir mahlûktur. Dolayısıyla Müslüman’a karşı küffarı dost edinen; Allah Resulünün buyurduğu üzere; “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.”

“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” Araf 3


“Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!” Nur 50

Hiç yorum yok: