24 Aralık 2015 Perşembe

İşte CHP! Nerede devlet; nerede millet…

Türkiye ile İran savaşa girse İran'ın yanında yer alırım" diyen kahpe vekilin ihanetine genel başkanı; ”Vekilimizi kimseye yedirmeyiz” yanıtıyla CHP’nin topyekûn hain olduğu kanıtlamış ama ne devlet ne meclis ne de millet umursamıştır.

Oysa böylesine ihanetsi söylem bir milletvekili tarafından dünyanın herhangi bir ülkesinde vuku bulmuş olsaydı, o vekil duvara çakılır; hele iktidara aday siyasi bir parti o vekile sahip çıkıyor ise, o parti karanlığa gömülürdü.

Ancak söz konusu parti devlet kuran; kurucusunu kurtarıcı ve ulu bir tanrı yaparak millete dayatan; ilkeleriyle anayasayı inşa eden; ilke ve inkılâplarına bağlı kalınacağına dair ant içirerek milleti tutsak kılan; cumhuriyet rejimiyle özdeşleştirilen; ülkenin taşı-toprağı dâhil sahiplendirilen bir parti ise, ne devlet ne meclis ne de milletin hesap sorma ve yaptırım uygulayabilme gibi bir cesareti söz konusu değildir.

CHP’nin kuruluş felsefesi; “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” olmasından ötürü memlekette ne kadar dinsiz ve namussuz varsa CHP çatısı altında bütünleşmiş, böylece ülkesine sadakatli Müslümanlara ve Türkiye’ye düşman kesilen hainler, CHP ile birlikte türemiştir.

15 Ağustos 1929 yılında CHP’nin Tokat milletvekili Refik Ahmet Sevengil; “Allah’ı da sultanla birlikte tahttan indirdik” vurgusuyla meselenin Monarşiden Cumhuriyete geçiş olmadığı açıkça ortaya konmuştu.

Ne acıdır ki, o günden bugüne yıllar geçmesine rağmen Allah kelamının devlette telaffuzu yasaktır ve geçtiğimiz seçimlerde kullanılmak istenen “Bismillah” propagandası, CHP’nin YSK’ya yaptığı itiraz üzerine anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanabilmişti.
CHP’nin kurucu genel başkanı Atatürk’ün Kur’an’ı Kerim’i Türkçeye çevirmiş olmasını Kur’an’a iman etmiş Müslüman olduğuna kanıt duyanlar, Atatürk’ün Kazım Karabekir Paşa’ya yaptığı şu açıklamayla sebebini idrak edebileceklerdir. 

 Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.” Atatürk

Din ve namus düşmanlarından memleketine sadakat beklemek, deveyi iğne deliğinden geçirmeye kalkışmaktan farksızdır. Dolayısıyla CHP, Türkiye’nin girebileceği olası bir savaşta düşman cephesinde yer alabileceğini açıkça deklare etmiş; öyle ki, Türkiye’ye karşı savaşan PKK/HDP iblislerinin arkasında durmasıyla da özü ispatlıdır.
  
Asıl sorun ise; TBMM hainlerin bir meclisidir mi ki, CHP ve PKK/HDP’li hainlere karşı hiçbir yaptırıma cesaret edememektedir? Yoksa TBMM’de hak kazanabilmek için din, namus ve vatan düşmanı hain mi olma zaruriyeti vardır? Açıkça  Türkiye ile İran savaşa girse İran'ın yanında yer alırım" diyebilen bir üyesini nasıl sindirebilmekte, bağrına basabilmekte, barındırabilmekte ve şerefini doğrayabilmektedir? TBMM, milletin değil de düşmanların safında yer alacak bir meclis midir? TBMM literatüründe ihanetin adı ve anlamı nedir?

Ey TBMM! Millete en çok koyan nedir bilir misin; millet sana tüm hayatını hediye etmişken, senin milleti hainlere hediye etmen nasıl bir aklın ve siyasetin doğrusudur?

İhanetin ne küçüğü ne de büyüğü olur ama devletsen adı yoktur. Dolayısıyla sana adını sorduğumda bana adı yoktur demiştin. Ben de sana son sözümü söylüyorum; “ihanetin adı yoksa affı da yoktur.”


“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” Nisa 107

Hiç yorum yok: