13 Aralık 2015 Pazar

Ey ahmak; neyin özgürlüğü ve iradesi?

Kendini kuramlara hapsetmiş insan, öyle düşler âleminde yaşıyor ki, ne yapıp yapmaması gerektiği konusunda düşüncesinde aldığı kararları dahi fiiliyata geçiremediği halde, inatla özgürlük ve bağımsız iradede ısrar edebiliyor.

Düşünce de özgür, uygulamada tutsak bir irade; özgür ve güçlü sayılabilir mi?

Hiç kimse, hiçbir yerde ve hiçbir zaman güven içinde olmadığı gibi tehlike içinde de değildir. Çin’de ki bir kelebeğin kanat çırpışı, Karaibler de kasırgayı tetikleyebilmektedir. Her an, her şey olabilmekte, güneşli bir havada fırtınaya yakalanılırken, fırtınanın akabinde parlayan bir güneş veya olağanüstü bir mutluluk seni sarabilmektedir.

Bir felâketten kurtulmanın sevinciyle coşarken, başka bir tuzağın seni beklediğini bilemiyorsun. Ya da bir musibetin acısından veya zilletinden inlerken, yücelmene neden olabilecek bir rahmetin ortasına düşebileceğini tahmin edemiyorsun. Zaman ilerledikçe belirsizlik zannedilen olaylar güncelleşiyor; gülerken ağlayabiliyor, ağlarken gülebiliyorsun. Zenginken fakir, fakirken zengin; mahkûmken iktidar, iktidarken mahkûm olabiliyorsun. Bilgeyken sürünebiliyor, ümmiyken kalkınabiliyorsun. Sağlıklıyken hasta, hastayken sağlığa kavuşabiliyorsun. Menfi yahut müspet, lehte yahut aleyhte süregelen bütün bu değişimleri insan iradesi gerçekleştirebilir mi?

Bir taraftan iradenin egemenliğine güvenerek nefsince kanunlar yapıp kararlar alıyor, diğer taraftan olumsuzluklara engel olamıyor ve ne yapacağını bilemez bir çaresizlik içinde ya çırpınıyor ya da başka çözüm arayışlarıyla debeleniyorsun. Üstün addedilen ve güven duyulan bir iradenin, hiçbir zaman güçsüz ve yetkisiz kalmama mecburiyeti ve gerekli direnci ortaya koyarak kudretini gösterme zorunluluğu vardır. Kendini egemen ve özgür gören bir gücün şikâyet etme, aciz kalma ve dilenme hakkı yoktur.

Yaptığı kanunların, verdiği sözlerin, kurduğu düzenin, programladığı hedefin ve plânladığı projenin gereğini yapmakla yükümlüdür. Yüzme bilmedikleri halde intihar edercesine derine dalmaya yeltenenlerin boğulacağı kaçınılmazdır. Sanal âlemden kurtulup fiziki hayatla yüzleştiklerinde; yükseliş ve alçalışlarla, kayıp ve kazançlarla, zafer ve yenilgilerle, sıkıntı ve mutluluklarla geçen süreci irdeleyip sorguladıktan sonra yaratılmış kul olunduğu kavranabilecek açıklıktadır. Dolayısıyla kimi insanların, toplumların yahut devletlerin kimine üstün oluşu iradelerinden değil, Mutlak İrade’nin dilediği yazgısındandır.  

İnsanoğlunu tahrik eden özgürlük ve egemenlik, sadece hayallerde ve sinemasal senaryolarda varlık kazanmaktadır. Orada her şey sınırsızca yapılmak istense de, onu dahi başaramayıp görsel efektlerle altından kalkabilmektedirler. Ancak insanlar muhakeme yetisinden ve iradeden o kadar yoksundurlar ki, etkilendikleri ütopyanın neden gerçek dünyada başarılamadığını sorgulamamakta ve önemsememekte ama haddi aşan umutlarını sürdürebilmektedirler. Ne var ki bunun önemsenebilmesi için de özgür olma mecburiyeti vardır. Özgürlüğün var olabilmesi ancak kusursuz, müdahalesiz, dertsiz, gözyaşsız, dileksel ve iradesel tercihlerle mümkündür. Böyle bir fırsatın hiçbir beşere tanınmadığı, hem Kur’an hükümlerinden hem de bizzat yaşanılan gerçek dünyadan anlaşılmaktadır. Ayrıca, böyle bir yetkinin verilmiş olması dahi yetmez, aynı zamanda bu yetkinin kullanmasına olanak sağlayacak egemensel güçlü bir iradeyle donatılmış olma zorunluluğu ve yaşamsal kaderi belirleme izni de bulunmalıdır. Çünkü özgürlük mutlak bir kural boşluğu gerektirir ve irade de kurallara bağlı olmayan bir karar verme mekanizmasıdır.

Hiç kimse dünya üzerinde serbest bırakılan bir cismin düşüp düşmeyeceğine karar veremez. Maddenin tabi oldukları yasalar nasıl bu alanı doldurmuşlar ise, ruhun tabi olduğu kader de yasalarla doldurulmuş bir alandır.

Meselâ, bilgisayarların kendilerine göre bir bilinçleri olsa ve biz yedinci bilinç seviyesindeyken onlar üçte, hatta ikide olup bizlerle etkileşemeseler ve olan bitenin farkında olsalar, özgür bir iradeye sahip olduklarını düşünürlerdi. Acaba bir program yaparak derleyiciyle derleyip bilgisayarınızı çalıştırdığınız anda, bilgisayarınız da “ben bunu istemiyorum, içimden ekrana şunu yazmak geldi” dediğinde ne yaparsınız? Onlarda insanlar gibi ifa ettikleri fiillerin şahsi iradelerinin bir sonucu olduğunu düşünüp, kendi hayatları üzerinde söz sahibi olduklarına inanarak bir düzen kurmaya kalkışsalardı. O zaman kontrolü nasıl sağlardınız? Bilgisayarınıza bulaşan bir virüs nasıl koca sistemi çökertiyorsa, insanın virüs misali özgür veya cüz’i bir iradeyle “o kitap”’ı yani kaderi nasıl çökertebileceğini anlayabilmek için zeki olmaya dahi gerek yoktur. Bilgisayar virüslerinin doğaları gereği çok iyi saklanmaları misali şeytanda kaderin düzeninde çok iyi saklanmakta ve seçilmiş ruhlara musallat olmaktadır.

Örneğin, bedeninizin herhangi bir yerlerinden başlatılan sinir atımlarının bir sinapstan geçtikten sonra, hangi akson boyunca devam edeceklerinin maddi yasalara tabi olmadıklarını, bu sebeple de belirlenemediklerini ve bize gerekli özgürlük boşluğunu sağladıklarını kabul edelim. Ancak özgür iradenin varlığı için bu yeterli değildir. Bu durum sadece sanal özgürlüğü anlamlı kılar, irade için ayrıca yine maddi yasalara tabi olmayan ama madde üzerinde etkili bir donanımın, yani ruhun bulunması gerekir. İrade, ruhsal ve fiziksel yasalardan bağımsız olmalıdır ki, tercih şansı söz konusu olsa bile bu şansın ne şekilde kullanılabileceği önceden kestirilebilmeli ve hiçbir hata yapılmamalıdır. Sinapstan çıkan sinir iletisinin hangi akson boyunca devam edeceğine karar veren süreç takip edilebilir olsaydı, nereden başlayan iletinin nereye varacağı da belirlenebilir ve böylece özgürlük yine de çöpten farksız olurdu.

Özgür iradenin varlığını kabul ederek yapılan şey, beyinlerinin içerisinde bir yerlerde fizik yasalarına tabi olmayan kimi olayların meydana geldiğine ve yine kurallara bağlı olmayan bir gücün bu olaylar üzerinde etkili olduğuna ve nasıl sonuçlanacaklarını etkileyebildiğine inanmaktır. Tıpkı Kuantum teorisi gibi! Üstelik böyle bir kabul onları darboğaza sürüklemekte ve maddenin kendiliğinden tabi olduğu kurallara tabi olmayan bir sistem oluşturmasına neden olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir. Bu sebeple programlanmış ruhun dışında böyle bir sistemin ulaşılabilen beynin içerisine elle konulmuş olması gerekir ki, Yaratıcının evrimine ve Mutlak İrade’ye inanmaktan vazgeçilebilsin. Ancak beyin, bedeni güden sinir kütlesi olduğundan idaresel ve duygusal bir yetkisi ve işlevi bulunmadığı için hiçbir faydası olmayacaktır.

Eğer özgür iradenin varlığına inanılıyorsa; beynin içerisinde sonuçları yasalarla kesin olarak belirlenemeyecek süreçler olmalı, bu süreçleri yöneten ve yine maddi kurallara tabi olmayan bir “güç” bulunmalı, maddenin tabi olduğu yasalara tabi olmayan gücün maddenin içerisinden çıkamayacağına göre, kuantum ütopyasından fotonlar ile ışınlanmış olmalıdır.

İnsanların intihar veya ötenazi edercesine savaşı, hastalığı, tehlikeyi ve karmaşayı seçerek bir suç imparatorluğu kurmaları, nasıl mantıklı bir seçimin ve özgür bir iradenin reaksiyonudur?

Bir Turing makinesi yani hesap makinesi düşünelim. Ne olduğunu çok iyi bilmeyenler için bir Turing makinesi basitçe algoritmik soruları çözebilen teorik bir makinedir ve ona yapmasını istediğimiz işlemlerle ilgili kuralları yükler, sonra da çözmesini istediğimiz problemi veririz ve makine de bize cevabı verir. Örneğin, bir Turing makinesi verilen bir sayıyı 10 ile çarpacak şekilde programlanmışsa, 4 girişi ile çalıştırıldığında 40 sonucunu vermelidir. Basit işlemler yapan Turing makinelerini tasarlamak kolaydır. Onluk sistemde onla çarpmak demek, sayının sağına bir sıfır eklemek demek olduğundan, böyle bir Turing makinesinin içsel durumu şöyle olmalıdır: Bant boyunca sıfırdan büyük bir rakam görene dek ilerle, sıfırdan büyük bir rakam gördüğünde içsel durumunu 2 yap. Okuduğun rakam 9 değilse bu rakamı çıkış bandına yaz ve bir sonraki rakamı oku. 9 ise içsel durumunu 3 yap ve çıkış bandına sıfır yaz ve dur. Görüldüğü gibi Turing makinelerinin özgürlükleri ya da iradeleri yoktur. Onlar sadece dışarıdan veri okur ve okudukları veriye göre içsel durumlarını değiştirir ve içsel durumları ne yapmalarını söylüyorsa onu yaparlar. Bizim çarpma makinesi 158 gördüğünde çıkışını 1580 yapmaya mecburdur; “dur 666 yazayım komiklik olsun” ya da “canım çarpmak istemiyor, iyisi ben ona böleyim” diyemez. Çünkü ne yapacağı kurallarla bağlanmıştır.

Kurallarla programlanmış ruh da, zaten sahip olduğu düşünce, bilgi ve eylemleri yapmaya veya yapmamaya hazır bir bekleyiş içinde tespit edilmiş zamana göre fonksiyon göstererek, düşünce ve davranışlarını madde ve fizik aracılığıyla güncelleştirir. Yaratıcı kurduğu düzeni, dengeleri ve egemenliğini koruyabilmek için, çizdiği bireysel, toplumsal ve evrensel kadere, virüs misali herhangi bir iradenin müdahalesine asla izin vermez.

Nasıl ki öldürücü bir virüs “biçici” olarak görevini sürdürüyorsa, insana da verilebilecek cüz’i veya özgür bir iradenin sahip olduğu benliğiyle biçici olmaya hazır bir fıtrat taşıyacağı muhakkaktır. O takdirde kâinatın akışı değişir, zincirsel halka darmadağın olur, iyilik ve merhametin olmayacağı bir dünya oluşur. Kamufle edilmiş her şeyin zamanı gelince güncelleşmesi ve sonucu doğuran sebeplerin ruhsal dürtüsüyle etkileşerek olayları biçimlendirmesi, yaşamda ki değişim ve dönüşümlerin temel nedenidir.

Cüssenden veya zekândan on milyon kat daha büyük emsali olmayan farklı şeyleri farklı ortamlarda merak ederek arayışa girerek müdahale etmek, hangi bilgi ve iradeyle mümkün olabilir? Kâinatta ki her şey, ruhun tabi olduğu kurallara göre işlev kazanmakta, madde ve fizik oluşmaktadır. Özgür irade algısı, bir sonraki davranışınızı olasılıklarca belirleyen ve bir önceki tecrübeleriniz sonucu oluşmuş ruhsal durumu kavrayamamaktan kaynaklanan zanlardır yani yanılgılardır. Keşke her şey ayın yuvarlağı gibi basit olsaydı!

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22

 “Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. O, dilediğini rahmetine dâhil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır.” İnsan 30-31
“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. Enam 59

“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” Enam 38


“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır.” Hud 6

Hiç yorum yok: