26 Ekim 2013 Cumartesi

İnkârcı ile tartışma aynı akıbete uğrarsın…

(Resulüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin. Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.” Rum 52-53

Ayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere Allah’ın bilinmeyen bir bilgisine göre gözlerini, kulaklarını, idraklerini ve kalplerini mühürleyip kendinden uzaklaştırdığı inkârcılara, Allah’ı ve ayetleri tebliğ ederek iknaya çabalayıp doğru yola getirilebilmelerinin imkânsızlığı vurgulanmakta, tebliğin ancak hidayete ulaşan iman edenlere yapılması gerekliliği emredilmektedir. Dolayısıyla hüküm sadece Mutlak İrade de bulunmasından dolayı peygamberlerin dahi açmaya izin verilmediği kilidin hiçbir beşer tarafından açılamayacağını aşikârdır.

İnkâr edenlerin dışında iman etmiş bir Müslüman’ın ayetler hakkında tartışmaya girmesi, savunma amaçlı da olsa tartışma içinde yer alması hatta dışarıdan dinleyerek ortak olunması, inkârcılarla eşdeğer tutulmasına neden olmaktadır
.
“O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” Nisa 140 
 
Amaç ve niyet ne olursa olsun ayetler hakkında ileri geri konuşanların yanında bulunman kesinlikle yasaktır, yani haramdır. Şöyle örneklendirmeye çalışırsak; ana, baba, eş, çocuk ve sevdikleriniz hakkında ileri geri konuşanların iddialarını sabırla dinleyebilir misiniz? Tartışmaları metanetle karşılayabilir misiniz? O ortamda bulunmayı sindirebilir misiniz? İfade ve düşünce özgürlüğü gerekçesiyle tepkisiz kalabilir misiniz? İddiaların yanlışlığını kanıtlayabilmek maksadıyla sakin bir savunmada bulunabilir misiniz?

“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” En’am 68

Şüphesiz ‘hayır’ diyerek, nasıl olur da anam, babam, eşim, çocuğum ve sevdiklerim hakkında konuşulabilir tepkisini ortaya koyarak ya çarpışır yahut orayı derhal terk edersiniz. Öyleyse Allah ve ayetleri, kıymet verdiğin beşerlerden daha aşağı mıdır ki aleyhindeki sözleri sabırla dinleyebiliyor, tartışmada yer alabiliyor ve düşmanlarına söz hakkı verebiliyorsun?
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. “ Tevbe 24
   
Yalan sözlerle Allah'a iftira eden ve O'nun ayetlerini yalanlayanların zalim olduğu ayetlerle sabitken, sözde Allah’ı ve ayetlerini müdafaa sebebiyle dolaylı da olsa küfre meze olmak, bedbahtlığın ta kendisidir. Ne var ki peygamberlere dahi yasak kılınan tebliği kendilerine meşru sayabilen sözde Müslümanlar, inkârcılara zemin hazırlayarak küfürlerini alenileştirmekte hatta kurdukları tuzağa düşerek pozitif mantıkça kabul görmeyen ayetleri dahi yalanlayabilme mecburiyetinde kalabilmektedirler. Peki, onca toleranslarına rağmen sapkınlıklarından vazgeçirip ikna edebiliyorlar mı?
 
“Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.” En’am 39

Şüphesiz Allah, dileseydi her hidayete erdirdiği Müslüman gibi inkârcıları da ayetler sayesinde yükseltebilirdi. Ancak onların dünya saplantıları ve heveslerinin peşine düşmeleri batıla saplanmalarına neden olmuş, tıpkı köpekler misali dillerini çıkarıp solumaları olası bir gerçeği kavrayabilme veya hidayete erişebilme yanılgısı doğurduğundan Mutlak İrade’ye rağmen iflah olabilecekleri sanısıyla muhatap alınabilmektedirler. Dolayısıyla sapmışı ikna ederek doğru yola getirebileceğini düşünen kimi haddi aşanlar, Allah’ın yazgısının değiştirebilecek bir irade iddiasıyla hareket ettiklerinden inkârcılardan bir farkları bulunmamaktadır. 
  
“Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir.” Kehf 57

Elbette inkârcıların sözlerine üzülmeyecek tek bir Müslüman olamayacağı gibi iman etmelerine sevinmeyecekte yoktur.  İman etmiş Müslümanların Rablerinin ayetlerine büyüklük taslamadan secdeye kapanıp hamd ve tesbihte bulunmalarının aksine kul olmayı reddeden inkârcıları birkaç söz ve delil bir yana, mucizelerle dahi yola getirebilmek mümkün değildir. Çünkü onlar doğrudan Allah’ı yalanlıyor ve asıl hasım oldukları Allah’tır. Batıl fikirleri öylesi kibirlenmelerine ve böbürlenmelerine yol açmış ki, hayatta karşılığı olmayan teorileriyle ahkâm kesmekte, inkâr ettikleri Yaratıcı, din, peygamber, kader ve hayatın akışı ile ilgili inandırıcı tek bir kanıt ortaya koyamamaktadırlar.

 “Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Mü’min 35

Allah’a ve ayetlerine karşı inkârı meslek edinmiş lanetli güruhu hidayet erdirebilecek beşeri bir güç, şeytanı da hidayete eriştirecek bir kudrete sahip demektir ki, böylece kâinattaki kötülüklere son veren ve Allah’ın tahtına oturmaya hak kazanan bir varlık olur! Madem böylesi peygamberler üstü bir irade ve etki gücüne sahip olduklarını düşünüyorlar, neden şeytanın kötülük elçiliğine mani olamıyorlar?

 “(Resulüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!” Zümer 19

“Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?” Yunus 43

“Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.” Neml 81

(Resulüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin? “ Zuhruf 40

Hiçbir cin yahut insan, akıl yahut mantık çıkarımlarıyla iman edemez ve hidayete kavuşamaz! İman, tamamen Mutlak İrade’nin dilediğine nasip ettiği bir ayrıcalık olmasından akıl ya da mantıki kanıtlarla ulaşılabilecek bir teslimiyet değildir. Bu sebeple Allah, birçok ayetinde de buyurduğu üzere dileseydi herkesi iman ettirir, ne cehennemi yaratır ne de şeytanı da kötülük elçisi yapar ne de düaliteye yer verirdi. Dolayısıyla inkârcıyı iman ettirebilmek herhangi bir şart ve koşulda imkânsızdır. Allah, ayetlerini saptırdığı inkârcılara değil hidayete erdirdiklerine göndermiş, tebliği farz ve itaati zorunlu kılmıştır.

“Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.“ Secde 13

Allah ve ayetlerinin hiçbir kanıta ve birilerine de ispata ihtiyacı yoktur. İman ve inkâr akla ve iradeye bağlı değil O’nun dilemesiyledir. Bu sebeple inkârcıyı kararından vazgeçirebilmek için ayetleri eğip bükmek yahut mantık ve bilim doğrultusunda aklayabilmek için girişilen her adım şeytanidir ve tuzaktır. Sanki üzerlerine farz olan hükümleri tumturaklı yerine getirmişler gibi inkârcıları hidayete ulaştırma çabasında bulunanların düşünce ve davranışları samimi değil benliklerini tatmin etmek içindir.
İnandığı gibi amel etmeyenin karşısındaki üzerinde etkili ya da inandırıcı olabilmesi mümkün değildir. Ki, zaten böyle bir kudreti de bulunmamaktadır. Ancak kendisini bağlayan kulluğa değil de tanrılığa kalkışmasından Allah adıyla aklınca tanrılığı oynamaktadır. Bu sebeple ne Allah’ın ne de ayetlerin tartışılmasına ve dinlenilmesine kesinlikle fırsat verilmemesi imanın kaçınılmaz şartıdır. 

Nefsi arzulara değil hükme göre itaat edersen, meydan okurcasına Allah’ın uzaklaştırdığını yakınlaştırmaya kalkışmazsın.

 “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir. “ A’raf 146        

Hiç yorum yok: