31 Mayıs 2012 Perşembe

Hukukun değil terörün barosu…


Hukuku toplum adına koruma ve kollamakla mükellef İstanbul Barosunun, halkı acımadan tepelemek isteyen ve tahliye olduklarında çoluk çocuk demeden rövanş alacaklarına ant içen teröristler lehine mahkemelere savaş açabilmesi, isyanın nerelere vardığına açık bir delildir.

Hukuksuz ilan ettikleri Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde müdafiliklerini sürdüren İstanbul Barosu; öylesine şeytani bir riyakârlık içindedir ki, yargıyı tehdit etmekle kalmayıp sömürmeyi sürdürdükleri milleti de yargıya karşı güvensiz kıldıkları halde vekilliklerini devam ettirebilmektedirler.

İnsanlar, ne kadar zengin veya fakir de olsalar ancak adaletle doyabildikleri bir yaşamda, toplumların en büyük güveni olan adil mahkeme inançlarını bertaraf eden İstanbul Barosu, en azılı düşmandan daha öldürücü zehir saçmaktadır.
  
Silahlı teröristlerden çok daha bozguncu olan silahsız teröristlerin meydan okuyuşlarına caydırıcı bir karşılık vermeyen gerek yargı gerekse hükümet, silah gibi anında sonuç doğurmayan ama zamanla çok daha dehşetsi süreci oluşturan fitnecilerin üzerlerine gitmemeleri, memleketin istikbali açısından fevkalade vahimdir. Zaten teröristlerin nedamet getirmeyip vahşiliklerinde ısrar etmeleri, hukuk adına cinayet işleyen baroların ve yasa yapıcı TBMM’nin tutumlarındadır.

Milletin egemenliğini ve mahkemelerin millet lehine yaptığı yargılamaları sindiremeyen İstanbul Barosu adındaki terör örgütü, hukuksal kimliğinin verdiği inisiyatifle gürlemekte, hukuk ve demokrasi maskesiyle milleti teröre tutsak etmeye çalışmaktadır.

Nasıl olurda bir baro; onbinlerce insanı katleden, darbeye kalkışan ve intikam naraları atan azılı canilere sahip çıkabilir? Nasıl olurda Ümit Kocasakal adlı İstanbul Baro başkanı ve yönetim kadrosu mahkeme basarak yargılamayı etkisiz ve güvensiz bırakmaya cesaret edebilir? Nasıl olurda binlerce üyesi olan İstanbul Barosuna bağlı avukatlar, kendilerini terörle özdeşleştiren yönetimlerine tepkisiz kalabilir?

Acaba İstanbul Barosuna üye avukatların tamamı materyalistleşmiş teröristler midir ki, güvenlikleri için cephede canlarını veren yiğitleri örnek almayıp, en azından istifa dahi etmekten kaçınabilmektedirler? Yoksa terörist yaftasıyla dolaşmayı çağdaşlık, devrimcilik ve ilericilik mi sanıyorlar? Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamak ise; teröristlere talep edilen özgürlük, neden diğer suçlulara layık görülmüyor?

İnsani ve vatani değerlerini yitirmiş avukatlar yığınına hiçbir insan güvenemez ve saygı duyamaz. Oysa yargıyı tarumar edip millet aleyhine odaklanmış terörist bir baro yerine başka bir baroya kayıt yaptırmaktan da mı acizler?

Adalet aleyhine bir düşüncenin hakkı ve adaleti gözetebilmesi mümkün müdür?

“İnsancıl olmadıkça adil olamazsın.” Vauvenargues

İnsanlık ve meslek onurlarını ayaklar altına alan İstanbul Barosuna bağlı avukatların, bundan böyle ne yargıçlar ne emniyet ne de millet nezdinde bir kıymet ve itibarları kalmıştır.

Onlar için adil yargılanma, ancak halk düşmanı teröristlerin serbest bırakılacak bir beraatla orantılıdır. Öyle planlı haçlılardır ki, suçluları beraat ettirerek şerefli yargıçlara hüküm giydirme öcündedirler. Kanunun kendilerine tanıdığı hakları yargı ve millet aleyhine kullanmayı hukukla bağdaştırabilen terörist figüranları, Adalet Bakanlığının izni olmaksızın kendilerine dava açılamayacağı güvencesiyle yargı karşısında dokunulmaz olduklarını ifade etmeleri, canlarını vatanları için veren sokaktaki insanlardan üstün olduklarını işaret etmektedirler. Öyle ki, adliye girişlerindeki aramalarına dahi tepki gösterip, üstünlüklerini açıklayan onlar değil mi? Adliyeler içinde işlenen cinayetlerle ilgili suç aletlerini faillere teslim eden avukatlar değil mi?

Hukuksuzluklarını kendi hukuklarını oluşturarak örtbas etme eğilimine giren terör temsilcisi İstanbul Barosu, tıpkı silahlı teröristler gibi keyfiliklerini egemen kılabilmek için baskı ve tehditle hukuk güvenliğini ortadan kaldırarak beylik olabilme mücadelesindedir.

Tıpkı ezberledikleri ayetlerin anlamını bilmeyen hafızlar misali hukuk bilen avukatlar, dünyanın en tehlikeli yaratıklarıdır. 
    
PKK, Ergenekon ve Balyoz gibi azılı terör örgütlerin isyanlarından çok daha cüretkâr olan İstanbul Barosuna gösterilecek zerre bir müsamaha, unutulmamalıdır ki toplumun diğer katmanlarını tetikleyecek bir ayaklanmayı infilak ettirecektir.

Hükümet ve yargının İstanbul Barosuna teslim olmayacağına her ne kadar kuşku duymuyor isem de, millet olarak biz de üzerimize düşen şerefli görevi yapmakla yükümlüyüz. Artık davalarımız ile ilgili İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlara vekâlet vermeyip; yürekleri adalet aşkıyla atan, milletin mal ve can güvenliğini önemseyen başka illerdeki barolara kayıtlı avukatları tercih etmemizin hayati önemiyle hareket etmemiz gerekmektedir.

Bundan böyle İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlarımı azlediyor, halk ve yargı düşmanı İstanbul Barosunun adımlarını izlemeyen onurlu bir baronun avukatına vekâlet vereceğimi beyan ediyorum.
Ne acıdır ki, yaklaşık 30000 üyesi olan İstanbul Barosundan tek bir avukatın çıkıp da yönetimin karşısına dikilmemesi yahut onurluca istifa etmemesi, insanların nasıl bozulduğunu ve değerlerini tükettiğine bir kanıttır.

Bozulduğu zaman, insandan daha korkunç yaratık yoktur. Sophokles 
   

Hiç yorum yok: