8 Mayıs 2012 Salı

Ezan sesi kimini imana, kimini küfre sürüklüyor…


Duyduğu ezan sesinden Müslüman olan nice gayrimüslimlerin yanı sıra kimliği Müslüman olmasına rağmen tahammül edemeyenlerin azımsanmayacak çoğunlukta bulunmaları, şüphesiz kalplere iman veya inkârı bahşeden Allah’ın dilediğine takdir ettiği bir sonuçtur.


Allah’ın dilemesi dışında hiçbir beşerin bir şey dileyebilmesi mümkün olamadığından iradesel bir özgürlükle iyi ya da doğruyu seçebilme imkânsızdır. Allah’ın bilinemeyen “bir bilgi” doğrultusunda zihin ve kalplere nakşedilen iman yahut inkâr, iradesel değil tamamen kaderseldir.


“Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?” Casiye 23


Benliğini tanrı edinen Erzurum Atatürk Üniversitesinde görevli Nazan Aydın adlı psikiyatr bir profesör, ezanın gürültü doğurduğu gerekçesiyle ruh ve bedenini tahrip ettiğini sözde bilimsel manipülasyonla kanıtlamaya kalkışarak savcılığa yaptığı şikâyet ile ilgili üzerinde durulması gereken, halkın galeyana gelip söz konusu profesörü cezalandırma girişimini Cumhuriyet Savcısı Yusuf Eraslan’ın “Ezanın gürültü olarak nitelendirilmesi mümkün değil” kararıyla engellemesidir.
Şüphesiz fitneleriyle dini değerlere saldıran azgınların başıboş bırakılmaları Sivas olayları gibi birçok infiale neden olmuş, dolayısıyla savcıların olaylara el koymamasının sonuçlarını acı felaketlerle yaşamışızdır. Bu sebeple Cumhuriyet Savcısı Yusuf Eraslan’ın millet adına verdiği kararın bir miladi olmasını temenni ediyorum.


Ezanın bir makam ve güzel bir ses tonuyla söylenmesine ihtiyaç yoktur. Hele de ezanı gürültüyle eşlendirenlerin apaçık bir Allah düşmanı olduğu tartışılmazdır. Ezan, tamamen Allah’a saygıya bir çağrı olduğundan imanlı kalpler öyle bir hoşnut olur ve fethe uğrarlar ki, sesin gürültülü mü, kötü mü, makamsız mı olduğu dahi hissedilmeden cennetten gelen bir çağrı heyecanıyla yoğunlaşan müminler, yaratıcılarının anılmasından o âleme yolculuk yaparlar. Şayet öyle olmasaydı, ezanlar susmasın diye milyonlarca insan can verebilir miydi?
Prof. Nazan Aydın gibi Allah’ın anılmasından tiksinen akademisyenlerin bilim insanı değil ezberci olduklarını A.Einstein ne güzel özetlemiş. Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes, tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür." Einstein

Bu durumda dine düşman bir akademisyenin bilim adamı olabilmesi mümkün müdür? Derin bir imana sahip olmayan bir bilim adamı olabilir mi? Öyleyse bilim adamı olarak övünen cübbeliler kimlerdir ve öğrencilerine bilim öğretebilirler mi? Ruhsuz bir canlı olmayacağına göre; seküler veya pozitivist bir bilim, bilim midir?  

"Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle ifade edilebilir. Dinsiz bir bilime inanmak imkânsızdır." A.Einstein

Söz konusu Prof. Nazan Aydın, ezanın ruh ve beden sağlığını tehdit ettiğini kanıtlamak için; "Bu konuda hayvanlar üzerinde bir deney yaptık. Yüksek sesle herhangi bir müziği günde 5 kere dinlettik. Daha sonra deneklerin beyinlerini açtık ve hücrelerini inceledik. Özellikle hafıza merkezinde bulunan hücrelerin büyük bir bölümünün öldüğünü gördük” açıklaması, ilhamı olmayan bir deneyci olduğunu kanıtlamıştır. Zaten A. Einsten; Din duygusu ne zaman kaybolsa, bilim, ilhamı olmayan bir deneyciliğe dönüyor" tespitini yapmadı mı?


Nazan Aydın’a değil, yetiştirdiği öğrenciler için kaygı duyuyorum. Müzik ile ezanı eşdeğer tutabilen bir sefilin öğretim görevlisi olarak eğitim verebilmesinden daha zehirli ve yıkıcı ne olabilir? Ruh ve ürettiği duyguların etki ve gizemini çözememiş biri, psikiyatr olabilir mi?


Hayvanlar üzerinde müzikle deney yaptıysa; neden müziğin değil de ezanın ruh ve beden sağlığını tehdit ettiğini savunuyor? Acaba deney yaptığı hayvanlara müzik değil de ezan dinletseydi, hafıza merkezindeki hücreler ölür müydü yoksa daha aktif mi çalışırlardı? Oysa ezan sesini duyan en vahşi hayvanların bile nasıl sakinleşerek hamd edebildiklerini ve ardına düştükleri avlarının izini bırakarak ezana saygı duyduklarını gözlemleyebilseydi; A’raf Süresi 179. Ayete muhatap kalmayacaktı!


Ezanı susturmak amacı taşıdığı aşikâr olan Nazan Aydın’ın bilimsel kılıfı, CHP’nin Türkçe ezan okutturmasından farksız bir hiledir. Ayrıca ezan düşmanlığından dolayı faili meçhul bir cinayete uğrayabileceği kaygısı taşımamalı, hayvandan daha gafil sefillerin tehdit olamayacakları güvencesiyle dokunulmayacağını garanti ederim. Zaten savcılıktan gerekli yanıtı almıştır. Hele de bitkisel hayattaki bir hastaya ilişilebilinir mi?


Öldürülme korkusu öyle geri adım attırıyor ki, ünlü Allah, Peygamber, Kur’an ve İslam düşmanı Aziz Nesin’de, yargılandığım duruşma esnasında; “Ben de Müslüman’ım” ifadesi misali Nazan Aydın’da Müslüman olduğunu ve ezandan rahatsızlık duymadığını açıklayabilmesi, aslında halkın gülüp geçmesine yeterli bir sebeptir. Yaratıcıları Allah’tan değil de insandan korkandan daha pespaye kim olabilir?
 
Milletimizin bir kesimini İslam’a ve ezana düşman yapan CHP’dir. Ektiği zehirle sözde Batılılaştırmaya çalıştığı milletimizi değerlerine hasım kılan CHP, hala ezan karşıtlığını sürdürmektedir.
CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, ezanın mikrofondan okunmamasını isteyerek, mikrofonla okunan ezanın kulakları tırmaladığını ve uykularını kaçırdıklarını söyleyebilecek kadar dine, millete ve ezanlar susmasın diye cephede şehit olmuş ve olmaya devam eden Mehmetçiğe düşmandırlar. Yıllardır ataları haçlıların çan sesine hasret kalan CHP, asla emeline kavuşamayacaktır. Cenazeleri kaldıracak bir imamın dahi bulunamadığı o devirleri Müslüman milletimizin bir daha yaşamak istemeyeceği muhakkaktır.

Dalgalı bir denizde sallanan yolcular misali Türkiye, CHP gibi haçlıların düşmanlık ve saldırılarından irkilse de, Türkiye Müslüman’dır ve inşaAllah ezanlar susmayacaktır.

Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A’raf 179

Hiç yorum yok: