18 Ocak 2012 Çarşamba

Çocuklarını teröre iten analar…

Bakalım bundan böyle masum insanları yaktırarak öldürttüğünüz kara vicdanlarınız ders alacak mı?

Diyarbakır’da bir otele molotof atarak müşterilerini diri diri yakmak isteyen şeytan döllerini pompalı tüfekle püskürterek yaralayan otel görevlisinin insansı kahramanlığının tüm milletimize örnek olmasını temenni ediyorum.

Nefsi müdafaanın hayatta kalabilmek için kaçınılmaz bir hak olduğunu defalarca vurgulamış, yaşı 18’den küçük olan canavarlara kesinlikle müsamaha gösterilmemesini, sözde çocuk bahanesiyle suçluya dokunulmazlık ve cezada indirim sağlayan insan haklarını tarumar eden batıl yasalara itibar edilmemesini haykırmıştım.

Buluğ çağını aşmış hiç kimsenin çocuk sayılamayacağı, en ağır ve acımasız bir suç olan bîgünah insanları gaddarca öldürmeyi muhakeme edebilenlerin yaşı küçük gerekçesiyle cezadan muaf tutulmalarının şeytani bir kayırım olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Gerek dinsel, gerek bilimsel, gerek siyasal ve gerekse askeri tarih incelendiğinde, 5-12 yaş arasındaki çocukların dahi nasıl keşifler gerçekleştirdikleri, cemaatlere önderlik yapabildikleri, sanatta ilklere imza atabildikleri, siyasi ve askeri zaferler kazanabildikleri ve insani değerleri yücelttikleri ortadadır. Hayırlı işler yapan çocuklara kendilerinden onlarca yaş büyük insan saygı duyup itaat ederken, neden suç işleyen canilere çocuk muamelesi yapılarak cezadan muaf tutuluyor?

Örneğin; 12 yaşında Osmanlı İmparatorluğu gibi devasa bir devletin başına geçen Fatih Sultan Mehmet ve 5 yaşında beste yapan Mozart gibi; ünlü bilim adamı B.Pascal da, henüz 12 yaşında iken hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde daireler ve eşkenar üçgenler çizmeye başlayarak, bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu keşfetmişti. 13 yaşındayken ise, hiç kimsenin çözemediği, Eucleides’in otuziki problemini çözmüştü. Pascal, 15 yaşında konikler üzerine bir eser yazdı. Bu eserin mükemmelliği karşısında Descartes, bunun Pascal gibi bir çocuğun eseri olabileceğine inanmakta çok güçlük çekmiş ve hayretler içinde kalmıştı. 18 yaşında ise, aritmetik işlemlerini mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etmişti. Akıl yaşta değil baştadır! Onun için iyi veya kötü fiillerde yaşın hiçbir önemi bulunmamaktadır.

Bu durumda, Batı merkezli uluslar arası hukuk gereği tayin edilen yaş sınırı baz alınırsa; bu insanlara çocuk muamelesi yapılıp devlet idaresi, sanat, din ve bilimdeki muhakeme yetileri ciddiye alınmamalı mıdır?

Neden yaratıcı Allah, seküler rejimlerin dayattığı yaş sınırıyla suçluyu cezadan iltimaslı kılmayıp işlediği suça göre gerekirse idamlarına hükmediyor?

Kendilerine güvenen toplumları tehdit ederek mal ve can güvenliklerini çocuk mazeretiyle iblislere peşkeş çeken rejimler, asıl suçluların ta kendileridirler.

Acaba halk; saldıranların 18 yaşından küçük olmalarını göz önüne alarak, diri diri yakılmalarını, öldürülmelerini, mallarının yağmalanmalarını, gasp edilmelerini, taciz ve tecavüze uğramalarını, bombalarla parçalanmalarını mı izlemeliler?

Onun için Diyarbakır’daki güvenlik görevlisinin, canlarını kendisine emanet eden müşterilerinin diri diri yanmalarını önleyebilmek adına düşmanlara karşı koyması, tüm milletin yapması gereken kaçınılmaz bir vazifedir. Aslında yaralamaya değil doğrudan öldürmeye yönelik tedbir alınmalıdır ki, yasalardan aldıkları cesaret kırılsın ve o vicdansız analar, acının ne olduğunu tadabilsinler.

Unutulmamalıdır ki, güya sırf dil yüzünden işlenen bu vahşet, ancak devlet-millet bütünlüğünde sonlanabilir. Bu sebeple çözümü sadece güvenlik güçlerinden değil, huzur ve güven adına saldırıya uğrayan ve saldırıya şahit olan her vatandaştan beklemek tartışılmazdır.

Haklı olmayan bir davanın içinde olan, katleden, azmettiren, yardım ve yataklık eden düşmandır; yaş dâhil hiçbir gerekçe, günümüzün bir benzerini yaşadığımız tıpkı İstiklal savaşlarında olduğu gibi düşmanlara acımamalı, müsamaha göstermemeli ve insan zannederek toplumda barındırılmamalıdırlar.

Ancak kötüyle mücadele, iyiliği egemen kılar…

Hiç yorum yok: